Demokratik Cumhuriyet

Son zamanlarda cumhuriyet ile demokrasi üzerine tartışmaların yoğunlaştığını görüyoruz. Tartışmayı sürdürenlerin bir kesimi “asıl olan cumhuriyettir; onu korumak için demokrasiden ödün verilebilir” derken; bir başka kesim “cumhuriyeti koruma adına da olsa demokrasiden asla vazgeçilemeyeceğini” ifade etmektedir.

Ülkemizde, 1946 yılında çok partili parlamenter sisteme geçildiğinden beri, devleti “koruma ve kollama” adına demokratikleşme sürecine defalarca ara verildiği düşünüldüğünde bu tartışmanın hiç de anlamsız olmadığı söylenebilir. Son altmış yıldaki yakın tarihimizde yaşananların anlam kattığı bu tartışmalar, “demokrasi ve demokratikleşme sürecinin cumhuriyet için tehlike oluşturan gelişmelere zemin hazırladığı” varsayımının teşhir edilmesi yönünden büyük önem taşımaktadır.

En kısa tanımıyla, “cumhuriyet hükümdarsız devlet biçimi”dir. Demokrasi ise, üzerinde uzlaşılmış bir tek tanım olmasa da, genel olarak; “tüm yurttaşların devlet politikalarının biçimlendirilmesinde eşit haklara sahip olduğu bir yönetim biçimi” olarak anlaşılmaktadır. Bu anlamda cumhuriyet bir rejim, demokrasi ise bu rejimin uygulanış şekillerinden birisidir.

Cumhuriyeti koruma adına demokrasiden vazgeçmeye razı olanlar rejimin uygulama biçiminin onun varlığına zarar verebileceğini varsaymaktadırlar. Cumhuriyet ve demokrasi tanımlarından hareket edersek, bu kesimin “hükümdarsız devlet biçimi”nin varlığını sürdürme adına “devlet politikalarının biçimlendirilmesinde tüm yurttaşların eşit haklara sahip olmayabileceği” bir uygulama önerdiklerini anlıyoruz. Cumhuriyette -tanımı gereği- hükümdar bulunmadığına göre, yurttaşların devlet politikalarının belirlenmesindeki hakları ellerinden alındığında ne olacak, devletin politikalarını kim saptayacaktır? Hiç kimse elindeki haklardan gönüllü vazgeçmeyeceğine göre, bu kesim, böyle bir durumda kendilerinin -yani yalnızca yurttaşların bir bölümünün- etkin olacaklarını varsayıyorlar demektir.

Cumhuriyeti koruma ve kollama adına bile olsa demokrasiden asla vazgeçilemeyeceğini söyleyen kesim yönünden konuya bakıldığında da aklımıza şöyle bir soru takılmaktadır. “Hükümdarsız devlet biçimi” diye tanımlanan cumhuriyet elden gittikten sonra “tüm yurttaşlar” devletin politikalarının belirlenmesinde nasıl eşit olacaklardır? Bu kesim mevcut cumhuriyetin varlığını çok fazla önemsemediğine göre, onun yerini alacağını düşündükleri yeni devlet biçiminin kendilerince belirleneceğini varsayıyorlar demektir.

Gözlediğimiz kadarıyla, her iki kesimin ortak özelliği kendileri gibi olmayanlara tahammülsüzlüktür. Hemen her devlet gibi Türkiye Cumhuriyeti de kendine özgü nitelikleri olan bir devlettir. Kuruluşundan bu yana geçen 84 yılda yaşanan demokratikleşme süreci ülkemizde cumhuriyet ile demokrasiyi birbirinden koparılamaz ve ayrı düşünülemez kavramlar haline getirmiştir. Bu nedenle, savunulması ve asla vazgeçilmemesi gereken “demokratik cumhuriyet” kavramıdır. Birini kollama ve koruma adına ötekinden asla vazgeçemeyeceğimiz cumhuriyet ve demokrasi kavramları tüm yurttaşlarımızca yaşam biçimi olarak sindirildiği gün birisinin öteki için tehlike oluşturduğunu iddia edenlerin yanlışlığı da kolayca anlaşılacaktır.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın