Elbette havası ve suyu temiz, çeşmeleri her daim akan, çöpleri toplanan, toplu ulaşım araçları her semte ulaşan, düzenli kaldırımlara ve yaya geçitlerine sahip, yeşil alanlarında, sosyal ve kültürel tesislerinde buluştuğunuz, her semtinde pazaryeri olan, yeni gecekondular üretilmesine izin verilmeyen… bir kentte yaşamak istersiniz, biliyoruz! Ama bunlar zaten belediyelerin bize sağlamakla yükümlü olduğu temel hizmetler. Biz biraz ufkumuzu geniş tutmaktan, hani o çok özendiğimiz, sürekli “içinde yer aldığımızı” söylediğimiz Avrupa’nın sunduğu standartlarda yaşamaktan söz ediyoruz. Ve soruyu değiştiriyoruz:
Nasıl bir kentte yaşamayı hak ediyoruz?
Kenti yöneteceklerden taleplerimizi belirleyen en temel ilkemiz şu: Tüketilmeyen, tüketim nesnesi olarak görülmeyen bir kenti hem biz hak ediyoruz, hem de bizden sonra bu kente sahip olacak kuşaklar.
Hayat kaynağımız su üzerine politika ve rant hesapları yapılmayan, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının korunduğu, tasarruflu kullanıldığı, yeni kaynakların üretildiği bir kent yönetimi, ilk arzumuz. Suyun, oksijenin, gıdanın ve kentleşmenin zemini olan topraklarımızın planlı ve sağlıklı yönetilmesini istiyoruz sonra. İzmir, bereketli topraklarına rağmen, yiyecek ekmek bulamayacak duruma gelmesin asla! Zirâ tek derdimiz ekmek kavgası olursa, ne bu yerin bir “kent” ne de bizlerin geniş ufuklu “kentliler” olacağını biliyoruz. O yüzden tarihle, sanatla, sporla, sosyal çevreyle beslenen kent kültürünün, ekmek kadar, su kadar temel ihtiyaç olduğunun bilinmesini istiyoruz.
İnsanları sokağa çıkarın sonra, diyoruz. İnsanın, sokaklarında engelle karşılaşmadan yürüdüğü, kültürel ve sosyal etkinlikleri takip ettiği kente “Benim!” diyeceğini ve böylesi bir kentin güvenli olacağını unutmayın. Ama bunun için denizi ve raylı sistemi ulaşım amacıyla daha çok, daha etkin kullanmamızı sağlayın. (Misal, zaten bir elin parmakları kadar olan vapur iskelelerini bayram günlerinde kapatmayın, araçların sefer sayılarını düşürmeyin.) 8 bin 500 yıllık tarihimizden kalanlara dört elle sarılın ki öncesiz ve sonrasız kalmayalım. Hiçbir para biriminin ve miktarının satın alamayacağı oksijeni yeni binalara, yeni otoparklara, yeni arabalara yani ranta teslim etmeyin. Elde kalan yeşil alanları ömür billâh koruyacağınıza ve ağacı, fidanı, çiçeği bol bir kent yaratacağınıza söz verin. Yeni binalar yapmak ise amaç, planlanmış alanlarda öyle yapılar yapın ki dünyada eşi menendi bulunmasın, âlem hayran kalsın, sırf onları görmeye İzmir’e gelsin. İzmir’in meydanlarını, bulvarlarını, sahil şeridini sanat eserleriyle donatın. Hatta ezbere kullandığımız ortak alanları dahi birer sanat eserine dönüştürün ki estetik bilincimiz artsın. Çocuklara sanatı, kitabı, hayal kurmayı, doğayı sevdirin ki hak ettiğimiz bu kenti kimlere emanet edeceğinizi bilin. Çünkü beş yıllık yerel yönetim döneminizde yapacaklarınız, geleceğimizi de etkileyecek.
Ve siz, sevgili seçmen! Görevinizin sadece 29 Mart’ta oy kullanmaktan ibaret olmadığını, beş yıl boyunca tüm karar mekanizmalarına katılmaya hakkınız olduğunu bilin, bunu belediyelerden talep edin.
Oy pusulasına bastığınız mühür, hayırlı olsun!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.