Kemeraltı “ecnebi” olsaydı…

Kemal Baysak’ın kulakları çınlasın. Birkaç ay önce, onun sayesinde ve çağrısıyla Saraybosna’ya gitmiştik. Dönünce de izlenimlerimi sizinle hem burada hem de TV’de paylaşmıştım. Saraybosna’da Osmanlı’ya ait bir “Başçarşı” var. Bizim Kemeraltı’na çok ama çok benziyor. Ancak Başçarşı’nın, gerek yaşadıkları ve gerekse bugünkü konumuyla Kemeraltı arasında ne yazık ki dağlar kadar fark var. Neden mi?
Bir kere Başçarşı, geçirdiği onca savaş, bombalama ve karışıklığa rağmen; yönetimi kime geçerse geçsin hep “özgünlüğünü” korudu. Bugün Başçarşı’nın sokaklarında dolaşırken, 600 yıllık bir havayı soluyorsunuz. Ancak Kemeraltı’nda göz göre göre yozlaşmayı yaşıyor, sahipsizliği duyuyorsunuz. Söyler misiniz bugüne kadar hangi Vali, Belediye Başkanı “konuşmaktan” başka ne yaptı Kemeraltı için? Hangi üniversitemiz, Kemeraltı’nın tarihsel geçmişini de araştırıp kendiliğinden bir “ulusal hizmete” adadı kendini?
Boş versenize efendiler? Siz önce nesiniz ve kimsiniz, onu koyun ortaya. Sokaklarında Romalı ve Bizanslı kıyafetlerle dolaşan “yeni ecnebi alışveriş mahallesinde” duyduğunuz keyfi Kemeraltı’nda duydunuz mu hiç?
Siz hayatınızda kaç kere girdiniz ki Kemeraltı’na? Kaç esnafın dükkânında bir çay içtiniz? O hazırladığınız projeleri çalışırken, kaç kere Kemeraltı’nda “keşif” yapma ihtiyacı duydunuz?
Başçarşı, onca bombalamaya karşın bugün dimdik özgünlüğünü korurken, Kemeraltı yozlaşırken neden kimse çıkıp “ne oluyor” demedi? Kemeraltı’nın “tarihi eczacısı” Eczacıbaşı’nı mekânı, ecnebi pantoloncuya verilirken, Başçarşı, kendini yaralayan bombalarla mücadele ediyordu. Eczacıbaşı’nın kemikleri sızlıyor mu bilemem ama orası bir müze gibi kalamaz mıydı örneğin?
Ya güvenliği?
İzmir Emniyet Müdürlüğü’nün hemen arka sokağı Kemeraltı, yılardır gün be gün kanunsuzların egemenliğine girerken, hiç bir emniyetçi burada olup biteni duymadı değil mi? Tanınmış işadamının yeğeni, ayağına kuşun yediğinde bile değişmedi bir şey; “bilmemne girişim gurubunun” entelektüel tatmin etkinliğiyle mi değişecek?
Başçarşı bugün milyonlarca turiste Osmanlı mimarisinin özgünlüğünü yaşatırken, Kemeraltı sadece bu kentin kanaat önderleri yüzünden yoz bir yere dönüştü.
Önce “istemek” gerekir. Ama inanın bana yarın öbür gün Kemeraltı’nın tümüne birden ecnebi bir yatırımcı talip olursa, Kemeraltı’nın kaderi de değişir. Hem bakarsınız Kemeraltı’nda da Bizanslılar dolaşmaya başlar ve Türkiye de AB’ye girer.
Ve bir soru: Eğer Necati Ortabaş ve bir grup idealist arkadaşı “yola” çıkmasaydı, Kemeraltı Girişim Grubu da olur muydu acaba?
“Nemelazım be sultanım?”

Milli Eğitim Ne Yapıyor Böyle?

Geçtiğimiz günlerde bir haber okudum. Haber aynen şöyle: “Okulların ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı eğitim kurumlarının tabelalarından “T.C.” ibaresi kaldırılıyor. Eski yönetmelikte tabelalarda “T.C.” ibaresinin bulunacağı ve en üste yazılacağı belirtilirken, yeni Kurum Tanıtım Yönetmeliği’nde “T.C.” ibaresinin yazılmayacağı, sadece logonun içinde yer alacağı belirtiliyor. Milli Eğitim Bakanlığı Kurum Tanıtım Yönetmeliği 8 Ağustos’ta Resmi Gazete’de ve Eylül ayında Tebliğler Dergisi’nde yayınlandı. Okullar yeni uygulamaya bir yıl içinde geçecek. Dersane ve özel kurslarla birlikte 60 bini aşkın okul ve kurumlar tabelalarını değiştirmek zorunda kalacak. Yeni yönetmeliğe göre sadece tabelalar değil her türlü görsel içerikli malzeme de değişiyor. Bundan böyle her sınıfta bulunan İstiklal Marşı, Andımız, Atatürk portresi vb. farklı boyutlarda olacak. Okul yöneticileri yeni yönetmeliğin okullara birkaç milyarlık harcama yükü getireceğini belirtti. Okulların zorunlu giderlerini dahi karşılamakta güçlükler yaşadıklarını söyleyen yöneticiler, böyle kapsamlı bir değişikliğin en son 12 Eylül 1980 İhtilali’nden sonra yaşandığını söylediler.”
Bu çalışmanın amacı “görüntü kirliliğinin” önlenmesiymiş. Okullardaki yozlaşmayı, şiddeti, çocuklarımızın umutsuzluğunu, OKS veya ÖSS yolunda bunalıma girişlerini görmeyen MEB, nedense “kirlilik” olarak “TC” ibaresini görmüş. Yorumu size bırakıyorum. Çünkü bunların başımıza gelmesine neden, en büyük bayramımıza 12 gün kalmasına rağmen “sessiz” kalan sözde ulusalcılar, milliyetçiler ve gardırop Atatürkçüleridir!

Bornova müteahhitleri kimdir?

Bornova’da kaldırım, meydan, cadde, sokak, doğalgaz, su konusunda “inşaat” yapan müteahhitlerin kim olduklarını öğrenmek istiyorum. Bir cumartesi günü tam da iftara yakın bir saatte, en büyük caddeyi trafiğe kesip, kocaman kamyonla ortalığa “kaldırım taşı” döken müteahhidi, buna ses çıkarmayan emniyet ve trafik güçlerini ve gücü sadece gariban bir milli piyangocuya yeten Bornova Zabıta memurlarının “müdürünü” öğrenmek istiyorum. Bazı beyler para kazanarak diye, vatandaşa “katlanacaksınız” küstahlığını yapanlar, elbette aldıkları “bedduaları” yaşayacaklardır. Ancak başta Aziz Kocaoğlu, Sırrı Aydoğan ve Halil Tataş’ın, yurttaşlarını “insan yerine koymayan” bu davranışları öğrenmek için çaba harcamadıklarına da üzülerek tanık oluyorum!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın