Bu öykümde anlatacağım Nermin Öğretmen acaba "Mutluluk Hikayelerim"de mi olmalı, yoksa bir başka başlıkta mı yer almalıydı? Bu konuda yazarken karar veremedim... Size aktardığım birçok anımdaki rolüyle Nermin Öğretmen "Mutluluk Hikayelerim"de mutlaka olmalıydı... Ama öyküsünün devamını okuduğunuzda, "Bu öykü bir başka başlıkta ele alınmalıydı" da diyebilirsiniz...
***
Aslında, onların atama haberi geldiğinde, bambaşka şeyler düşünmüştük. Yurt dışından, NATO ülkelerinden bir görevden geliyorlardı ve doğal olarak terör bölgesinin sorunlarına uzak olduklarını düşünmüştük. Bu da birçok konuda zorlanacağımız anlamına geliyordu ki, yapacak bir şey yoktu, "Birkaç ay içerisinde alışırlar" diye düşünmüştük.
Geçici bir görevle, uzak bir bölgede operasyonda olduğum için, göreve katıldıklarında yoktum. Ancak birkaç telefon görüşmesi yapabilmiştim. Komutanın, ses tonundaki samimiyet ve ilettiğim sorunlara yaklaşımı, beklentimizin tam tersiydi ve yanıldığımızı anlamaya başlamıştım.
Operasyon bölgesinden kendi birlik bölgemize döndüğümde, bu eşsiz komutan ve bu öyküye konu olan eşi Nermin Hanım'la tanışmıştım. Çevresine, son derece sevgi dolu ve alçakgönüllü davranan Nermin Hanım, çoktan eşlerimizin gönüllerini fethetmiş, hiç tükenmeyecek enerjisini onlara yansıtmaya başlamıştı.
O günlerde, aslında sadece eşsiz bir komutanla çalışma şansı yakaladığımızdan öte, gerçek bir ağabey ve ablanın hayatımıza girdiğinin ve dostluklarının ömür boyu süreceğinin, asla ve asla farkında değildik.
Bölge komutanı eşleri, biz askerler için son derece önemlidir. Aylarca evlerimizden uzak kaldığımız görevler esnasında, ailelerin her türlü sorunuyla ilgilenen ve yüksek moralle kalmalarını sağlayan bir komutan eşi, operasyon bölgesindeki kahramanlar için çok önemli bir moral ve motivasyon kaynağıdır. Nermin Hanım o güne kadar tanıdıklarımızın en iyisiydi, hatta gerçek bir abladan da öteydi.
Eski bir öğretmen olması, onun her davranışına yansımıştı. O geldikten sonra, hep duymaya alıştığımız hastalanan eş ve çocuklar, okul sorunları, ailevi sorunlar, psikolojik sorun yaşayan eşler, çalışan eşlerin sorunları bıçak gibi kesilmişti. Hepsiyle tek tek ilgilendiğini ve bu sorunları asla operasyon bölgesine iletmemeleri konusunda, eşleri ikna ettiğini biliyorduk.
Çalıştığımız sürece, önceki öykülerimde okuduğunuz, bölge halkı kadın ve çocukları için yaptığı o inanılmaz katkı ve faaliyetlerin her aşamasında Nermin Öğretmen'in vatanseverliğinin ve cesaretinin imzası vardı.
Nermin Hanım bir general eşi olarak, konumu ve sahip olduğu imkanlar ile benzeri çok örneklerini gördüğümüz, daha farklı ve şatafatlı bir dönem geçirebilirdi orada. Ancak o, tüm zamanını bu toprakların acı kaderini biraz olsun değiştirebilmeye, bölge çocuklarının eğitimine ve kadınlarının aydınlanmasına harcamıştı.
Tanıştığımız ilk günden itibaren, içindeki o bir şeyler yapabilme isteğini hepimize hissettirmişti. "Ben yıllardır yurt dışındaydım, içim içimi yedi oralarda, hiçbir şey yapamadım" diye üzüntüsünü sık sık ifade ediyordu. Operasyon bölgesinden dinlenme için il merkezine döndüğüm günlerde, mutlaka bir fırsat yaratır ve çalıştığımız yerlerde gördüğümüz çocukların ve okulların durumunu sorardı. "Bizim yapabileceğimiz bir şey var mı?" derdi hep.
İlk köy okulunu açma çalışmalarımızı yazmıştım. Bu düşüncemizi duyduğunda çok heyecanlanmış ve adeta çıldırmıştı sevinçten. O açılan ilk köy okulundan sonra, dur durak bilmeden, o bölgede açılışı yapılan onlarca köy okulunun tamamını sahiplenmiş, açılışlarına öncülük etmiş ve tüm il çapında düzenlediği kermes benzeri sosyal dayanışma faaliyetleriyle okulların ve öğrencilerin tüm ihtiyaçlarını karşılamıştı.
Bu okullara yardım faaliyeti, şimdi sizlere sıradan, normal bir sosyal faaliyet olarak gelebilir, ama aslında hiç de öyle değildi. O bölgede terör tehdidi nedeniyle vali, milli eğitim müdürü ve köy hizmetleri müdürü gibi üst düzey bürokratlar dahi bölgede dolaşamıyordu. Öğretmenler korkudan zaten hiç gelmiyordu. Çok özel güvenlik tedbirleri ile devlet adına sadece kaymakam birkaç faaliyete katılabilmişti.
Ama Nermin Öğretmen korkusuzca, bu terör ve operasyon bölgesinde, haftada birkaç gün, yanında birçok hanımla köy köy dolaşıyor, köy evlerini ziyaret ediyor, adeta kapı kapı dolaşıyordu. İihtiyaçları belirliyor, listeliyor, bizleri hiç meşgul etmeden, ihtiyaçları temin ediyor ve bölgeye dönüp köylülere ulaştırıyordu.
Bir köy okulu açılışından önce, o köye yeni atanan bayan öğretmen, çok önceden planlı düğününü, açılış tarihine denk geldiği için ertelemişti. Ben, "Ertelemene gerek yok öğretmenim, kalabalığız biz, hallederiz" diye çok ısrar etmiştim ama o, "Nermin Hanım ve eşleriniz, okul için böyle koştururken, ben nasıl bırakır giderim?" diyerek, düğününü ertelemişti.
Çeşitli köy evlerinde toplantılar düzenliyor ve öğretmenliğinin verdiği birikimi bölge kadınlarına aktarıyordu. Durmak, yorulmak bilmiyordu. Konuşurken yapmak istedikleri heyecanına yansıyor, binlerce çocuk için inanılmaz hayaller kuruyordu.
O coştukça bizler de coşmuş ve onu mutlu edecek birçok kurs düzenlemiştik. Özellikle halı, bilgisayar ve üniversite hazırlık kursları ile çok ilgileniyordu.
O, adeta açtığımız okulların bir koruyucu meleğiydi; kız çocuklarının manevi annesi, kurslara katılan gençlerin hamisi ve tüm bölge kadınlarının da ışığıydı.
Bölgemizdeki tüm şehit ve gazi aileleri ile tanışmıştı. Onlarla sık sık buluşuyor, düzenlenen bayramlaşma etkinliklerinde aktif olarak çalışıyordu. Kimi zaman evlerinde ziyaret ediyor, kimi zamanda orduevinde toplanıyorlardı. İhtiyaç veya sıkıntılarını araştırıyor ve gidermeye çalışıyordu. Okulları açılan köy kadınlarına da benzer etkinlikler düzenliyor, onların il merkezine gelmelerini sağlıyor ve diğer asker eşleriyle birlikte hazırladıkları ikramlarla, onları orduevinde ağırlıyordu.
Bu ve buna benzer her toplantıda yaptığı konuşmalarla, çocukları terör örgütüne kaçırılmış veya katılmış olan anneleri ikna ediyordu. Bölgede birçok genç, dağdan kaçmış ve teslim olmuştu.
Benim de içinde yaşadığım ve şahitlik ettiğim bu dönem, yani emperyalizmin Cumhuriyet dönemindeki en ciddi bölücülük denemesinin bertaraf edilmesi güvenlik güçlerinin canı pahasına girdiği kahramanca mücadelesi yanında, böyle gizli kahramanların, henüz bilinmeyen öykülerinde de gizlidir.
O nedenle benim için bu devrin bir "Kara Fatma"sı veya "Halide Edip"idir Nermin Öğretmen.
Yirmi sene öncenin anılarından aklımda kalan bu kırıntılar, asla Nermin Öğretmen'i anlatmaya yeterli gelmeyecek, biliyorum. Eminim bu yazımı okuyan birçok kişi, "Şunu da yazmayı unutmuşsun" diyerek, birçok konuyu daha bana iletecek ve ben de gelen her yeni bilgiyi, bu yazımı güncelleyerek geliştireceğim.
Şu ana kadar okuduğunuz bölümüyle, bu öykü "Mutluluk Hikayeleri" için de yer almalıydı doğal olarak. Peki ya sonraki yıllar?
Yirmi yıl önce, tuğgeneral rütbesinde çalıştığımız bu muhteşem Komutan ve eşi ile 1997 yılı Ocak ayında, emekli olmam nedeniyle vedalaşmıştık. Kim bilir bir daha ne zaman görüşebiliriz diye, çok üzülerek ayrıldığımızı hatırlıyorum. Ama bu mütevazı ve vefalı insanlar, bizi hiç unutmadı ve Orgeneral rütbesinde emekli oldukları yıla kadar, hem telefonla sık sık aradılar ama hemen hemen her yıl, bizzat uğrayarak da ziyaretimize geldiler. Hastalık gibi üzüntülü günlerimizde de, düğün gibi sevinçli günlerimizde de daima yanı başımızda gördük onları.
Kendileri emekli oldukların da, daha sık görüşebilmeyi hayal ediyorduk bu ziyaretlerde. Gerçekten de emekli olduklarında da, görevde oldukları zaman yaptıkları gibi, o bölgede beraber görev yaptığımız arkadaşlarla, çeşitli buluşmalar düzenlemeye devam etmişlerdi.
Ta ki ülkenin üzerine bomba gibi düşen, sözde "Balyoz" davalarının başladığı sürece kadar...
Komutan hakkında tutuklama kararı çıkmıştı. Ağır seviyede Kalp kapakçığı rahatsızlığı vardı, tansiyon ve şeker seviyesi, özel doktorları kontrolünde, sürekli kan değerleri izlenerek, ilaç tedavisi uygulanmasını gerektiriyordu. Aslında bu dava başlamadan çok önce, GATA'ya yatırılmış ve tedavi görmeye başlamıştı.
Komutanların bu zor döneminde, yine sahnede Nermin Öğretmen veya Nermin Öğretmenler vardı. Ama bu sefer yalnız değildi, özellikle kızı Ece ve oğlu Tolga, bir gizli kahraman gibi ortaya çıkmış ve yaşadıkları isyanı ve duygu patlamasını, tüm topluma yansıtmayı başarmışlardı. "Vardiya Bizde" platformunun oluşturulmasında, etkin bir rol ve görev üstlenmişlerdi. Özellikle Ece Saygun, bir baba kız sevgisinin nasıl olabileceğini, tüm topluma hissettirmişti. Sosyal medyayı çok etkin kullanarak, Ergin Saygun'u çok seven ve takip eden bizleri de çok heyecanlandırmıştı.
Ergin Paşa bugün yaşıyorsa, gerçekten, bunu çok akıllı bir haykırışla, babasının tedavisinin aksadığını kamuoyuna yansıtan ve Silivri'den hastaneye sevkini sağlatan kızı Ece sayesindedir.
Hastanenin hükümlü özel bölümünde, kilitli bir odada ve nöbetçi nezaretinde yatırılan Ergin Paşa, yine özel bir izinle, içerde birlikte kalma izni alınan Nermin Hanım sayesinde, ilaçlarını düzenli kullanmış ve bu kritik tedavi sürecini atlatmışlardır. Yani bir anlamda uygun tedavi sağlanmadığı için, hiç suçu olmadığı halde, eşiyle birlikte aylarca hükümlü odasın da hapis yatarak bunu başarmıştır.
Bu dönemde, görme fırsatı yakalayabildiğim Nermin Öğretmen, gerçekten bitkin ve çok üzgün bir haldeydi. Silivri' de dava günlerinde de birkaç kez baygınlık geçirdiğini ve ambulans da tedavi edildiğini anlatmışlardı. Yakinen samimiyetle hissettiğim orada tanıdığı genç subaylar onu eşinden daha fazla üzmüştü. Bana, "Hadi Ergin yaşını almış, göreceğini görmüş Aydoğan, ben asıl bu genç, vatansever subaylara kahroluyorum" diye ağlayarak anlatıyordu üzüntülerini.
 Bu dava, kapanıp gitti gibi görülüyor bugün. Bir kumpasa bağlandı ve sanki yaşanmamış gibi, olabilirmiş gibi, normal bir şeymiş gibi algılandı çoğunlukça. Oysa detayını bilen ve her bir aile için ayrı ayrı dramlar içeren bu acımasız süreç, bu süreci yaşayan aileler ve bilen bizler için asla unutulmayacak izlerle doludur.
Bu acımasız süreçte, eli kolu bağlı kalan vatansever Nermin Öğretmen de maalesef çaresizce gerçeklerden kaçmaya çalışmış, üzüntüsünün ağırlığı ile, gözümüzün önünde, her şeyi ama her şeyi unutmayı tercih etmiştir. Bugün, Alzheimer illetinin ileri evrelerinde, bizleri ve ailesini hiç hatırlamayan Nermin Öğretmeni aslında çok iyi anlıyor ve bu unutma tercihini üzüntüyle ama galiba anlayarak, saygıyla karşılıyorum. Çünkü onun unutmaya çalıştığı zamanlarda, henüz kumpas devam ediyor, birçoğunu yakinen tanıdığı yüzlerce kahraman subay, hapis cezalarına mahkûm oluyor, bazıları üzüntüden intihar ediyor veya hapiste ölüyordu. Ve o çaresizdi, hiçbir şey yapamıyordu.
Bu satırları yazmaya başladığımda en içten üzüntüm, bu yazdıklarımı okuyamayacak veya hatırlayamayacak olmasıydı. Olabilir di, ama o okuyamasa bile, birileri bu eşsiz öğretmeni tanımalı ve bilmeli diye düşünüyorum. Bu duygularla, bu öyküyü, çocuklarına ve torunlarına emanet ediyorum.
Ve ÅŸimdi, okuyanlara tekrar soruyorum, bu bir "Mutluluk Hikayesi" olabilir mi?
Gerçek bir vatansever ve Atatürk sevdalısı bu eşsiz Cumhuriyet öğretmeninin önünde saygı ve sevgiyle eğiliyorum.
![](http://kentyasam.com.tr/wp/wp-content/uploads/images/2018/201806092350494167.jpg)