Ä°zmir'de BektaÅŸilik
Yazar: Abdulkadir Hazman
Şemseddin Baba Haziresi'nin düşündürdükleri
Bektaşilik, Hacı Bektaş Velinin 13. Yüzyıl ortalarında Anadolu'ya gelip Kırşehir - Sulucakarahöyük'e yerleşmesi ile başlar . Giderek bu bölge Ehlibeyt inanç merkezi haline gelir, pirevi denilen Alevi-Bektaşi ana dergâhı da Anadolu'da doğmuş olur. Sultan II. Mahmud Dönemi'ne kadar Osmanlı padişahlarının saygı ve bağlılık duyduğu Bektaşilik özellikle Yeniçeriler arasında oldukça yaygındır.
Bektaşilik zamanla Kafkasya'dan Mısır'a, Balkanlar'dan Orta Avrupa'ya kadar yayılarak, birçok dergâh vasıtasıyla geniş kitlelere ulaşmıştır. Bu inancın o dönemdeki gücünü anlamak istiyorsak İtalya'daki "Kadim Baba Dergâhı"na ve Fransa'daki "Divane Baba Dergâhı"na bakmamız yeterli olacaktır.
Sultan I. Murad, Hacı Bektaş Veli'nin mezarının olduğu yere Mimar Yanko Madyan'a bir türbe yaptırır. Daha sonraki padişahlar da türbeye bazı eklentiler ve onarımlar yaptırırlar. Sultan II. Mahmud ise bir cami ile bu eklentilere katılır.
1826 yılında Sultan II. Mahmud, Yeniçeri Ocağı'nı dağıtır ve bazı Bektaşi tekkelerini kapatır, bazılarını da yıktırır. Kimi Bektaşi babalarını sürgüne gönderir, kimini de öldürtür. Bu dönem Bektaşiler için oldukça karanlık bir dönemdir. İbadetlerini gizliden, gizliye sürdürmeye başlarlar. II. Mahmud'dan sonra gelen padişahlar döneminde tekrar faaliyetlerini açıktan yürütmeye başlasalar da; imparatorluğun yerine cumhuriyetin kurulması ile 1925 yılında çıkarılan 677 sayılı yasayla tüm tekke ve zaviyeler kapatılır ve tüm mal varlıkları devlete geçer.
İzmir'in merkezinde Bektaşilik kendine pek fazla taban bulamamış olsa da İzmir'in kazalarında Osmanlı Dönemi'nde hayli etkin duruma gelmişlerdir. Tire'de Kurt Baba Tekkesi, Ödemiş Birgi'de Batan Baba Tekkesi, Kemalpaşa'da Hamza Baba Tekkesi (Hamza Baba, Hacı Bektaş Veli'nin yetiştirdiği 360 müritten bir tanesidir), Menemen'de Okçu Baba, Bekri Baba ve Sağıran Baba tekkeleri bulunmaktadır.
İzmir'in merkezinde ise yazmış olduğu "Bektaşilik Makalatı" adlı eseriyle haklı bir üne sahip olan Ali Ulvi Baba'nın Yeşilyurt-Mızraklı'da bulunan Balpınarı Tekkesi, Yağhaneler semtindeki Karadutlu Dergâhı ile Katipoğlu Mahallesi'nde bulunan Hasan Baba Tekkesi'nin hazireleriyle de olsa günümüze kadar gelmiştir. Bizim de bu yazıda yolumuz Karadutlu Dergâhı'na düştü.
Köstence Köprüsü, Eşrefpaşa - Yağhaneler ile Bozyaka - Karabağlar taraflarını birbirine bağlayan köprünün adıdır. Hemen, hemen o köprüyü ya da o yolu kullanmayan İzmirli yoktur. Bu yolu kullananların köprünün Yağhaneler tarafındaki Sabit Bey Camisi'ni de görmemeleri pek mümkün değildir. Ya o caminin bahçesindeki mezarlığı gören, bilen var mı? Şüphesiz vardır. Karadutlu Dergâhı ya da halk arasında bilinen adıyla Şemsi (Şemseddin) Baba Dergâhı Haziresi içinde tespit etiğimiz kadarıyla yirmi dört mezar bulunmaktadır. Bu mezarlardan bazıları kadın ve çocuklara ait olmakla birlikte birçoğu da bu dergâhta yetişen Bektaşi dervişlerine aittir. Caminin güney duvarındaki dergâhın kitabesinden, hazirede bulunan mezar taşlarındaki yazılardan ve vakıf kayıtlarından öğrendiğimize göre dergâh 15 dönümlük arazi içerisinde 1864 - 1865 yılların da iki katlı olarak inşa edilmiştir. O dönemde zeytin ağaçları, üzüm bağları ve bostanla kaplı olan bu arazi içinde bir adet su kuyusu, aş evi, kiler, fırın, mescit ve misafirhane bulunmaktaydı.
Dergâhın kurucusu olan Yusuf Şemseddin Baba, Eğriboz göçmenlerinden Müderris Yusuf Efendi'nin oğlu olarak 1796 yılında Mora'da doğar. Askerde tabur kâtipliğine kadar yükselir, askeriyeden ayrılıp İzmir'e yerleşir ve burada bir süre Rüsumat memurluğu yapar. Yusuf Şemseddin Baba, Babalık icazetini ve halifeliği Mehmet Ali Hilmi Dedebaba'dan alır ve de Karadutlu Dergâhı'nın postnişini olur. Yusuf Şemseddin Baba, 1885 yılında vefat eder ve yerine torunu Fuat Bey Baba geçer ve daha sonra da Fuat Bey Baba'nın ölümü üzerine Dergâhın postnişinliğine Kazım Baba getirilir.
Bektaşilik de, diğer tarikatlar gibi 30 Kasım 1925'de çıkarılan "Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması ile İlgili Kanun"la yasaklanmış ve tüm varlıkları devlete geçmiştir. Karadutlu Dergâhı'nın varlıklarının yönetimi de doğal olarak İzmir Vakıflar Müdürlüğü'ne geçmiştir.
1989 yılında dergâh binasının yerine Merkez Sabit Bey Camisi inşa edilmiş olmasına rağmen hazire bakımsız bir şekilde kaderine terk edilmiş, mezar taşlarının birçoğu ya kırılmış ya da çalınmıştır. Bugün hazire demir korkuluklarla koruma altına alınmış olmasına rağmen bakımsızlığıyla yürekleri acıtmaktadır. İzmir'de bir dönem Acem ve Mevlevi tekkelerinin yok olup gittiğini düşünürsek, Karadutlu Bektaşi Tekkesi'nden kalan bu hazirenin önemini çok daha iyi anlamış oluruz. Oldukça ciddi bir gelire sahip Vakıflar Müdürlüğü için bu hazireyi düzenleyip onarmak hiç de zor olmasa gerek.
Hazire ve çevresinde yaptığımız çalışmada bizi şaşkınlığa uğratan bir başka konu da, özellikle o bölgede oturan vatandaşların mezarların kıbleye bakmadığı yönündeki yanlış algılarıydı. Vatandaşları bu yanlış algıya düşüren şeyi öğrendiğimizde biz de biraz şaşırdık. Mezarların baş ucu taşlarındaki yazıların iç tarafta olması, yani ayak ucu taşına bakan yüzünde olması vatandaşları bu yanlış anlayışa itmiş. Hâlbuki 18. Yüzyıl'dan sonra mezar taşlarında baş ucu taşlarına yazılan yazılar taşın dış kısmına yazılır hale gelmişti. Buna sebep olarak da mezarlıkların yeniden düzenlenmesi ve yazıların yol tarafına doğru yazılması, mezarları ziyaret edenler açısından belki de bir kolaylık sağladığı için düşünülmüştür.
Aslında bu işin doğrusu bugünkü bir uygulama değildir. İslami geleneklere göre geçmişte olduğu gibi doğrusu mezarın ayak ucunda durup, baş ucu taşına doğru dua etmektir. Doğal olarak da baş ucu taşının yazısının ayak ucu yönünde olması doğru bir uygulamadır. Bu örnekte de gördüğümüz gibi halkımızın geçmiş tarihimiz ve kültürümüz hakkında yanlış veya eksik bilgilenmeleri oldukça yaygındır. İzmir'in merkezinde kalan bu hazirenin halkımız tarafından yanlış tanınmaması için yetkililerin bu durumu açıklayan ufacık bir tabela asması yeterli olur sanırız. Belki de bu veya buna benzer yanlış düşünceler bu mezarların tahrip edilmesine neden olmuştur.
Tüm inançlara saygımızı ifade ederek, Sayın Prof. Dr. Necmi Ülker'in Karadutlu Dergâhı hakkında yapmış olduğu çalışmadan dergâhın kitabesinin tercümesini sizlere sunarak barış ve hoşgörünün insanlığın rehberi olmasını diliyoruz.
Yetişti Hacı Bektaş Veli Abdal Musa Sultan,
Seza gördü bu mevkide esasıyle hankabı,
Müridan Sıdk ile gelsün erenlere olsun teslim,
Kul olsun Al-evlada idüb ikar şahan şahı,
Müdavim ola hizmetle bu meydan-ı muhabbedde,
İrişup pir ü irşada tuta erkaniyle rahı,
Zuhüratla gelüp bir er didı şevkiyle tarihin,
Yeniden kıldı bünyad Şemsi Baba iş bu dergâh sene 1281