Onlar öğretmendi. Beş sınıfı bir arada yan yana okutan...
Onlar öğretmendi. Ailesinin okula göndermediği çocukları babasını ikna edip eğitime kazandıran...
Onlar öğretmendi. Gaz lambası ışığında yazılı kağıdı okuyan...
Halen Doğu'da, hatta Ege'nin bazı uzak köylerinde olduğu gibi okullarını kendi elleriyle tamir etmeye, öğrencilerinin okul ihtiyaçlarını köy halkının desteğiyle karşılamaya çalışan öğretmenlerdi onlar.
Elleri tebeşir tutan, tahta kara olsa da yürekleri bembeyaz olan, eğitim aşkı ile yanan eğitim meşaleleriydi onlar. Evde bulunan bir kaşık tarhanasından çorba yapıp hasta öğrencisine ziyarete giden, eğitim neferi öğretmenlerdi...
Çanakkale Saraycık Köyü İlkokulu'nun müştemilattan bozma, elektriksiz, susuz lojmanına gelin ve damat olarak gelen, düğün gecesi eve köyün taşlı yollarından arkadaşlarının arabasının ışığında yürümeye çalışırken, evde yiyecek bir lokma ekmeklerinin olmadığını fark eden öğretmenlerdi.
O Saraycık Köyü'nden ne doktorlar, ne öğretmenler, ne mühendisler çıktı. Hiçbirisi bir gün olsun öğretmenlerini özel günlerinde unutmadı. Cenazesinde bile!
Biz ise öğretmen çocuğuyduk. Anlatılanlara göre, ağabeyim köylerde köylünün kucağında büyümüştü. Elinde bir somun ekmek köy sokaklarında oynarken, üzerinde annemin ördüğü hırkalarla soğuk kış günlerinde çamurların içinde top koşturmuştu. Kerpiç lojmanda soba başında uyuya kaldığında annem okulda olduğu için bazen üzerini komşu kızları örtmüştü.
Ben ise şanslıydım. Şehre tayin olduğumuz için anaokuluna gitme imkanım oldu. Orda dünyalar iyisi Fatma öğretmenimi tanıdım ve onu asla unutmadım. İlkokula geldiğimde evimiz Çanakkale 18 Mart İlkokulu'nun tam karşısındaydı. Annem yaramazlık yapmamam için beni ilkokul birinci sınıfta başka öğretmene vermiş, daha sonra disiplini daha iyi sağlamak amacı ile beni yine kendi sınıfına almıştı.
Üçüncü sınıfta annem öğretmenim olduğunda, sınıfımız o muhteşem köşkün yanındaki küçük barınaktı. Sık sık kesilen elektrikler nedeniyle masanın üzerine koyduğumuz tahta sandalyenin üstündeki tüplü lüks lambasında ders yapmaya çalışırdık.
Annem kulak ameliyatları nedeniyle öğretmenliğini aksatmaya başladığında, çocuklarının eğitiminin sekteye uğramasından çok üzülmüş ve çareler aramaya başlamıştı. İzin, rapor derken sürekli ara vermek zorunda kaldığı öğretmenlik hayatından, en verimli yaşlarında, meslek hayatının 20. yılında ayrılmak zorunda kaldı.
Babam ise ilköğretim müdürlüklerinin kalkması üzerine -o da mecburiyetten- emekli olarak meslekteki 32. yılında çalışma hayatına veda etti.
Ama öyle büyük emeklerle öğrenci yetiştirmişlerdi ki, annemin 2012 senesindeki cenazesinde 28 çelenk vardı. Gelenler taziyelerini bildirirken, "Ben öğrencisiyim. Filan yerde görevliyim" dediklerinde ne kadar büyük eserler verdiklerini bir kez daha fark ettim. O cami avlusu doldu doldu taştı. Mezarlıkta adım atacak yer yoktu.
Ve babam... 82 yaşında. Hala Çanakkale'de ne toplantılarda ne seminerler de ne televizyon programlarında ne özel günlerde yalnız bırakmazlar. Çünkü onlar gerçek öğretmenler... Çünkü onlar yiyecek yemekleri yokken Çanakkale'nin Saraycık Köyü'nde beş sınıfı bir arada okutan, çocukların burnunu silen, çoraplarını yamayan, doğum olduğunda ilk koşan, yemeğini fakir öğrencisiyle paylaşan, ama bu arada evlerden gelen elle açılmış yufkadan hazırlanan börekleri kabul edemeyen, öğrencilerine ikram eden öğretmenler.
Onlar, okuttukları öğrencileri evlenmeye kalktığında çeyizini birlikte hazırlayan köy öğretmenleri...
Onlar Kirazlı Öğretmen Okulu'nda babam müdür olmasına rağmen, öğrencileri bitten kurtulsun diye tek tek öğrencilerini yıkayıp Sümerbank'tan yeni iç çamaşırları alan öğretmenler...
Onlar faal öğretmenlik hayatları bitse de yıllarca dışarıdan maddi - manevi destekleri ile öğrenci okutan öğretmenler...
Onlar Cumhuriyet Öğretmenleri... Onlar Mustafa Kemal Atatürk'ün neferleri... Tıpkı tüm hayatını öğrencilerine adamış laik, Atatürkçü, yüreği insan sevgisiyle dopdolu diğer öğretmenler gibi...
Şimdi kara tahta yok belki, şimdi tebeşir tutmuyor ojeli eller. Ama yürekler yine çocuk sevgisiyle dolu. Hedef hep daha iyi bir nesil...
Bu özel gün de rahmetli annem ve değerli babam başta olmak üzere bana emeği geçen öğretmenlerim rahmetli Firuzan Kahraman, idealist ilkokul öğretmenim Hatice Oruç başta olmak üzere, tüm emektar öğretmenlerimizin ellerinden öpüyor, hayatını kaybetmiş öğretmenlerimize Allah'tan rahmet diliyor, tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü kutluyorum.
Ve benim ilkokulda, annemin ise Öğretmen Okulu'nda okuduğu, hikayesi çok da duygusal olan
"Dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum" şiiriyle sizi baş başa bırakıyorum.
Sevgi ve saygılarımla...
Ceyhun Atuf Kansu'nun "Dünyanın Bütün Çiçekleri" şiirine konu olan öğretmen Şefik Sınığ'ın öyküsünü okuyun...