“Anne ve babanızı, onların ailelerini tanımaya çalışın” 2015-03-25 00:00:00
Yazar: Ali Ertan Erciyas
“Ey çocuklar! Ey gençler! Anne ve babanızı, anne ve babanızın ailelerini tanımaya çalışın.”
Bu sözler bana değil, çok değerli sosyolog, yazar, gazeteci, siyasetçi ve eski bürokrat Sayın Prof. Dr. Emre Kongar’a ait. Bu sözlere, Feridun Andaç’la söyleşilerinin yer aldığı “Herkesten Bir Şeyler Öğrendim” isimli kitabını okurken rastladım. Toplumumuza ait sosyolojik saptamaların da olduğu kitapta bu konuda ayrıca şunları da söylüyor Sayın Kongar:
“…özyaşamıma ilişkin çok metin yazdım. Annem, babam hakkında yazmaya başlayınca, birdenbire dehşetle bir şey fark ettim. Ne kadar az şey biliyormuşum onlar hakkında. Onları ne kadar az tanıyormuşum. Çok sonradan arkadaşlarından sorarak, izlenimler alarak, aile içinde hayatta olan büyüklerle konuşarak onları yeniden keşfetmeye çalıştım ve bir sürü ipucu yakaladım. Çünkü onların verdikleri bilgilerle, benim çocuk yaşantımın izlenimleri birleşti ve bazı portreler veya bazı olaylar, bazı nitelikler ortaya çıktı.”
Bunları söyledikten sonra da batılı insanların aile tarihine önem verdiklerini, aile tarihlerini yazıp olabildiğince belgelediklerini, fotoğrafladıklarını belirtiyor ve biz okuyucularına sesleniyor:
“Ey anne-babalar! Kendinizi, geçmişinizi, ailenizi çocuklarınıza tanıtın. Mümkünse belgeleyin fotoğraflarla, başka resmi evrakla veya başka şeylerle. Gençler! Hayatta olan büyüklerinize anılarını anlattırın. Olanaklı ise onları belgeleyin. …hem çocuklara ve gençlere hem de anne-babalara, hele hele anneannelere, babaannelere, dedelere sesleniyorum: Mutlaka kültürünüzü, bilginizi, birikiminizi aktarın.”
Ben bu satırları okurken ara sıra ziyaret ettiğim internet sayfalarından birinde bir haber gözüme ilişti. Tam da bu konuyu düşünürken, sanırım algıda seçicilik olsa gerek, haberde Birinci Dünya Savaşı’nda savaşan askerlerin 1914-1917 yılları arasında yazdıkları mektupların, tuttukları notların, gönderdikleri mesaj ve fotoğrafların, anı yazılarının Kraliyet Savaş Müzesi’nde toplandığı ve uzun bir uğraştan sonra taranıp www.operationwardiary.org internet sitesinde herkesin görebileceği şekilde yayınlandığı yazıyordu.
1914 yılında başlayan savaştan 100 yıl sonra, savaş yıllarına ait yaklaşık 1,5 milyon belgeye ulaşılmış, gelecek nesillere aktarılıyordu. Projeyi yürütenler herkesin katkısını beklediklerini söylüyorlardı. Her an bir patlama, bir kurşun ya da kötü koşulların getirdiği bir hastalık ile canını yitirecek olmalarına rağmen insanların günlük tutmaları, fotoğraf çekmeleri, mektup, not ve mesaj yazmaları, yaşadıklarını, duygularını, düşüncelerini gelecek nesillere aktarmaları hayranlık verici. Onları düşündükçe, içinde bulunduğumuz rahat koşullarda (kaleme, kağıda, bilgisayara rahatça ulaşılabilen) yazmayı, fotoğraf çekmeyi, tarihe kişisel notlar düşmeyi ihmal emeye, ertelemeye son vermemiz gerektiğini düşünüyorum.
Birinci Dünya Savaşı’nı, Çanakkale Savaşları’nı, Türk Kurtuluş Savaşı’nı görenlerden, o yılların zorluklarını yaşayanlardan günümüzde hayatta olan kimse kalmadı. Üstelik bunlarla ilgili anılarını yazanların da sayısının çok az olduğunu, yazılan anıların, mektupların, çekilen fotoğrafların da hepsine ulaşılamadığı endişesini taşıyorum.
Emre Kongar’ın söylediği gibi hayattaki büyüklerimizden henüz yaşamlarını ve anılarını yitirmemişken ailemiz, akrabalarımız, toplumumuz, kültürümüz, geleneklerimiz, göreneklerimiz, kaybolmaya başlayan mesleklerimiz, komşuluk ve akrabalık ilişkilerimiz hakkında bilgiler almaya çalışalım, konuşturalım, anlattıralım, anlatılanları yazıya dökelim, ses kaydı, görüntü kaydı yapalım. Eski sandıklarda, albümlerde sararmaya başlayan fotoğrafları bir araya getirip mümkünse tarihlerini, fotoğrafı çekilenleri ve yerleri de not düşerek tarayıcıdan geçirip elektronik ortamlara aktaralım.
Yazma alışkanlığı olmadığı için insanlarla birlikte çok değerli bilgiler de yok olup gidiyor. Her fotoğraf, her mektup, her resmi yazı, her not kısaca geleceğe aktarılabilecek her türlü belge, bilgi çok değerlidir. Büyüklerimizden aile ve akrabalık bağlarımızı öğrenip aile soy ağacımızı oluşturduğumuzda çocuklarımıza, torunlarımıza kısaca gelecek nesillere değerli bir bilgi bırakmış oluruz.
Anılarını, özyaşamlarını (otobiyografi) yazmayan ya da yazamayan insanlardan kimileri de başkalarının çalışmalarıyla kitaplara giriyor, ölümsüzleşiyor. Bunlardan birisi de Seferihisar Belediyesi’nin desteğiyle ödüllü gazeteci Saadet Erciyas’ın kaleme aldığı “Seferihisar’ın Çınarları” isimli kitap. İzmir’in sakin ilçesi Seferihisar’da yaşayan ve kitabın hazırlandığı 2013 yılında yaşları 70 ve üzeri olan insanlar anıları ve fotoğraflarıyla bu çalışma sayesinde gelecek nesillere güzel bir miras bıraktılar. Benzer çalışmaların yapılması nesillerden nesillere kültürün aktarılması için çok yararlı olacaktır.
Herkesin böyle bir çalışmada yer alması mümkün olamayacağından bizlere ve çocuklarımıza iş düşüyor. Yarın çok geç olmadan, Cumhuriyetin hayatta olan ilk çocuklarının (1920-1940 arası doğanlar) anılarını, fotoğraflarını, belgelerini olabildiğince derleyelim, toplayalım, büyüklerimize anılarını savaş ve yokluk yıllarını anlattıralım. Üstelik bu bilgiler, belgeler sosyal bilimler alanında araştırma yapanlar, kitap yazanlar, toplumbilim uzmanları için de çok değerli kaynaklar.
Aile tarihimizi hemen yazmaya başlayalım, çocuklarımıza bırakacağımız, ileride değerini çok daha iyi anlayabilecekleri eşsiz bir miras olacak, kuşkunuz olmasın.