Kalıcı demokrasi kültürü - 9 2013-10-05 00:00:00
Yazar: Oğuz Adanır
Ülkemizin güneydoğusunda yaşanan süreçle ilgili düşünce üretimi devam ederken bu sürece yardımı dokunabilecek tüm konularda ayrıntılı açıklamalar ya da yorumların da katkısı olabilir. Örneğin, 2011 Genel seçimlerinde partilerin aldıkları oy oranı ve çıkardıkları milletvekilleri sayısından yola çıkarak çeşitli yorumlar yapabilmek mümkün. Ama daha önce Türkiyede adil ve akılcı bir demokratik seçim sistemi olup olmadığının sorgulanması gerekir.
Örneğin, partilerin aday belirleme sistemlerinin demokratik olup olmadıkları sorgulanabilir. Örneğin, Türkiyede milletvekillerinin ülkenin yurttaşlarını mı yoksa belli bir coğrafyayı mı temsil ettikleri sorulabilir? Demokrasiden söz edilen bir ülkede demokratik sayılamayacak bir seçim sisteminin neden değiştirilmeyip, sürdürülmeye çalışıldığı sorulabilir? Seçim sisteminin yeni baştan gözden geçirilip, demokratik bir niteliğe sahip olması nasıl sağlanabilir? Politikacılar bu konuda ne yapıyorlar ya da bu konuda yapılmış herhangi bir girişim var mı? Demokratik sayılamayacak bir seçim sistemiyle nasıl olup da demokratik sonuçlar alınabildiğine şaşırmamak mümkün mü?
Örneğin, 2011 seçimlerinde seçmen sayısının (50.237.343) değil geçerli oy sayısının (42.813.896) yüzde ellisine yakınını (Omer Faruk Ozmen87.16nın yaklaşık yarısını yani yüzde 43.58) alan bir parti nasıl olup da ülkedeki seçmen sayısının yarısını temsil ettiğini iddia edebilir? Bunun demokratik bir yaklaşım olduğu söylenebilir mi? Örneğin, geçerli oy sayısının yüzde 49.80ine sahip olan AKP hangi demokratik seçim ilkelerine uygun bir şekilde sandalye sayısının yaklaşık yüzde 65ini alırken, CHP yüzde 25.98 geçerli oy ile sandalye sayısının yaklaşık yüzde 27sini almakta, geçerli oyların yüzde 6.59una sahip olan (BDPnin desteklediği) Bağımsızların sandalye sayısı ise yüzde 7den fazla olabilmektedir? Bu arada az önce söylediğimiz gibi milletvekili seçmek için bölgeler arası oy orantısızlıklarından söz etmeye hiç gerek görmüyoruz. Ülkedeki bütün siyasi partiler ve milletvekili adaylarının bu seçim sistemini yadsımak yerine sahip çıktıkları bile söylenebilir. Bu arada politikanın politikacılara bırakılamayacak kadar önemli yaşamsal bir alan olduğunu henüz anlamamış görünen vatandaşın da bu konuda yoğun bir itirazı olmadığı görülmektedir!
Kendi kendimize bu türden yanıtını veremeyeceğimiz sayısız soru sorabiliriz. Şimdilik Güney Doğu bağlamında eldeki sayısal verilerden yola çıkıp bazı çıkarsamalarda bulunmak istiyoruz. Bölge hakkında biraz bilgi sahibi olan ve sosyoloji ya da sosyal psikoloji uzmanı olan biri çeşitli yorumlar yapabilir. Özellikle de BDPnin desteklediği Bağımsızların en yüksek oy oranı ve milletvekili sayısına sahip oldukları Hakkari, Şırnak, Van, Diyarbakır, Muş, Batman, Mardin gibi kentlerde radikal görüş sahibi Kürt asıllı yurttaşların salt çoğunluk ya da yarı yarıya denilebilecek bir oy oranına sahip olduklarını, ancak bu kentlerde bile tüm yurttaşların bu birincilerle aynı politik görüşleri paylaşmadıklarını (günümüzde soyut bir Kürtler başlığı altında hemen herkesin gelişigüzel bir şekilde konuştuğu görülmektedir, oysa bütün Kürtlerin yaşanan süreci aynı şekilde değerlendirmekleri ve kendi adlarına konuşan pek çok insanla aynı görüşleri paylaşmadıkları ortadadır) göstermektedir. Bu kentlere yakın sayılabilecek ve Bağımsızların azınlıkta kaldığı Bitlis, Siirt, Ağrı, Kars, Bingöl, Şanlıurfa, Tunceli gibi kentlerdeyse yurttaşların çoğunlukla başka politik partileri yeğledikleri görülmektedir. Bu seçim sonuçları bile bir tür bölgesel referandum olarak kabul edilebilir.
Genel görüntü bu bölgede yaşayan insanların tamamının Türkiye Cumhuriyetinden kopmak gibi bir niyetleri olmadığı şeklinde olup seçim öncesi ve sonrasında bu kentlerde yapılacak ciddi ve tarafsız bir araştırma bu sonuçların alınmasında şöyle ya da böyle herhangi bir müdahale olup olmadığını gösterebilirdi. Bölgesel lider ya da aşiret reisi konumunda bulunan ve çeşitli nedenlerle gözaltına alınmış ve hapsedilmiş insanların bile Türkiye Cumhuriyetinin Kürt asıllı olmayan yurttaşlarıyla çok yoğun duygusal ilişkiler içinde bulundukları ve yaşanmış her şeye rağmen bu ilişkilere önem verdikleri gözlemlenmektedir. Bölge halkının da Türkiyede yaşayan insanların çoğu gibi otuz yıldan bu yana dökülen kana hiç kuşkusuz dur diyeceğine hatta dediğine eminiz. Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunda temsilcileri olan bölge insanlarının bu kan dökümünün engellenmesini seçtikleri temsilcilerden şu ya da bu yöntemle talep ettiklerine de eminiz. Mevcut süreç nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın daha önce de ifade ettiğimiz gibi bundan sonra hiçbir şekilde şiddete başvurulmaması gerekir. Demokrasinin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması ve güçlendirilmesi ülkedeki tüm insanların sorunlarının çözülmesine katkıda bulunabilecektir. Dolayısıyla bütün Bağımsız milletvekilleri tıpkı diğerleri gibi ülke halkının tamamına karşı sorumlu olup her konuda ülke insanlarının tümüne hesap vermekle yükümlüdürler. Örneğin, Barış ve Demokrasi Partisi, kendisini parti tüzüğünde şu şekilde tanımlamış olup burada ayrılıkçı niteliğe sahip herhangi bir ifade yoktur:
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından uluslar arası hukuka uygun olarak kabul edilmiş insan hakları, siyasi haklar, sosyal ve ekonomik haklara ilişkin hak ve hürriyetleri benimsemiş ve içselleştirmiş; özgürlükçü, eşitlikçi, barışçı, çoğulcu demokratik devlet anlayışını benimseyen, çok kültürlü ve çok renkli toplumsal yapıyı savunan, her türlü ırkçılığı, ayrımcılığı, emek simsarlığı yapanları, baskı ve despotizmi reddeden, kadın ve çocuk haklarını savunan, demokratik sol kitlesel bir siyasi oluşumdur.
Doğal olarak burada tanımlamanın içeriğinin nasıl açıklandığı da önemli olup demokratik sol kitlesel bir siyasi oluşumun yasa dışı örgütle gizlemek gereksinimi duymadığı artık tamamen açığa çıkmış bağlantısını hangi demokrasi ilkesiyle açıkladığı sorulabilir. Zira hangi politik parti, etnik grup ya da yapılanmaya ait olursa olsun hükümete, Devlete hesap sormak isteyen milletvekili ya da yurttaşların kendilerinin de şeffaf olması gerektiği ve ancak bu koşulla inandırıcı olabileceklerini unutmamak gerekir. Çünkü Web sayfasında içi boş da olsa şehitlerimiz linki olan bir partinin ülkenin yurttaşlarını hükümetten daha samimi olduğuna inandırması kolay değildir. Üstelik bu dışlayıcı bir ifade olduğundan, kışkırtıcı olduğu da söylenebilir. Öte yandan dünyanın hemen her yerinde benzer özellikler taşıyan hiyerarşik yasa dışı örgüt düzeni ve benzer tür kural, adet, gelenek, törelere boyun eğen ağalık kültür ve zihniyetinin egemen olduğu, belli merkezlerden gelecek talimatlara göre davranma alışkanlığı olan insanların yer aldığı bir toplumsal yapılanmanın ürünü olan politik partiye bakıldığında onun ülkedeki diğer partilerden daha demokratik bir yapıya sahip olduğunu söyleyebilmek mümkün müdür? Öyleyse önümüzde uzun bir yol olup demokratik bir zihniyet ve kültürün oluşması konusunda gece gündüz demeden çalışmak gerekmektedir.