Kalıcı demokrasi kültürü - 4 2013-08-21 00:00:00
Yazar: Oğuz Adanır
Türkiyenin güneydoğusundaki yurttaşların huzur ve güven içinde yaşayabilecekleri bir ortamın sağlanması ülke genelinde de belli bir rahatlamaya yol açacaktır. Böyle bir ortamın sağlanması hiç de kolay olmayacaktır. Bu apaçık bir şekilde belliyken ikide bir medyada boy gösterip çözüm sürecinden söz edenlerin bu işi çok da ciddiye almadıkları anlaşılmaktadır. Kendilerince bağlantı kurdukları örnekler üzerinden alelacele öneriler sunanlar kısa bir süre sonra başladıkları noktaya döndükleri takdirde bugünkü girişimlerin bir zaman kaybından başka bir sonuca yol açmadığı görülecektir.
Bu bir alış veriş değildir. Burada kimse kimseden alacaklı değil, kimse kimseye borçlu değildir. Ancak ortada çözülmesi gereken birikmiş bir sorunlar yığını vardır. Çözümün şiddet yoluyla ya da tehdidiyle aceleye getirilmek istenmesinin yanlışlığı konusundaki güzel örneklerden biri de İrlanda, daha doğrusu Kuzey İrlandadır. Zira burada da konu derinlemesine incelendiğinde Türkiyenin güneydoğusundaki durumla hemen hiçbir ilişkisi olmadığı görülecektir.
***
Özetle, İngilizler İrlandayı 16. Yüzyıl'da fethederler. 8. Henry kendini resmen İrlanda kralı ilan eder ve adaya İngiltereden çok sayıda göçmen gönderilir ve ard arda savaşlar yapılarak İrlanda kolonize edilmeye çalışılır. O tarihten sonra İrlanda-İngiltere mücadelesi başlar. 19. Yüzyıl'ın ortalarından sonra mücadele şiddetlenir ve nihayet 1918 yılında milletvekili seçimlerini kazanan Sinn Fein İngiltereye gitmek yerine Dublinde kendi bağımsız parlamentosunu oluşturur.
İngiltere zaman içinde bugün İrlanda Cumhuriyeti olarak bilinen bölgeyi tanır ve oradan tamamen çekilir. Ancak Kuzey İrlanda olarak adlandırılan ve İrlanda Cumhuriyeti'ne bağlanmayı reddeden yoğun Protestan nüfusun yaşadığı bölgede olaylar durmaz. Çoğunlukta olan bu İngiltere yanlısı grup Kuzey İrlandalı ulusalcı Katoliklere karşı ırkçı ve acımasız politikalar güderek onları ezmeye çalışır.
IRA tarafından sürdürülen silahlı mücadele zaman zaman yavaşlayıp zaman zaman şiddetlenerek (1960-1985) 25 yıl kadar sürer. Bu tarihten sonra yoğunlaşan diplomatik girişimlere karşın silahlı saldırılar daha uzun yıllar sürüp gider. Nihayet 1998 yılında İrlanda ve Kuzey İrlandada aynı anda yapılan referandum sonucunda Güney İrlandada katılımcıların yüzde 95i, Kuzey İrlandada ise yüzde 71i 3 bin 300 ölü ve 37 bin insanın yaralanmasına yol açan sivil savaşın sona erdirilmesinden yana oy kullanır.
2012 yılında 6.3 milyon insanın yaşadığı İrlandanın güneyinde 4.58 milyon, kuzeyindeyse 1.8 milyona ulaşan bir nüfus vardır. Tarih içinde önce bir kolonizasyon ve bağımsızlık savaşı olarak ortaya çıkan mücadele Kuzey İrlandada yoğunlaşan Protestan göçmenlerle birlikte 20. Yüzyıl başında din ve ırkçılık ağırlıklı bir mücadeleye dönüşmüş ve Güney İrlandayla birleşip tek bir İrlanda önerisine karşı çıkanlarla birlikte bugünkü aşamaya gelinmiştir.
Başka bir deyişle coğrafi açıdan İngiltereden kopuk, uzak, tamamen bağımsız; insanlarının çok büyük bir çoğunluğu İrlanda kökenli olmasına ve aynı dile sahip olmalarına karşın bugün İrlanda adasında deyim yerindeyse iki (belki de üç) İrlanda olup, görünüşe göre bunun iki nedeni vardır: Birisi Protestanlık, diğeri İngiltereyle olan ekonomik çıkar ilişkileri. Örneğin, bu çıkar ilişkileri nedeniyle İrlanda, Avrupa Birliği'ne ancak İngilterenin dahil olduğu tarihte kabul edilir. Çünkü üretiminin neredeyse tamamını bu ülkeye satmaktadır.
İngiltereye karşı yüzyıllar boyunca mücadele ederek bağımsızlığını kazanan ülkenin dil konusunda çok da bağnaz olmadığı anlaşılmaktadır. Güney İrlandada resmi dil İrlanda (Gaelic ya da Gaeilge) dili olup, okullarda öğretilen ikinci dil İngilizce görünmekle birlikte gerçekte durum bunun tam tersi olup, İrlanda dilinin daha çok ülkenin Batı sahillerinde konuşulduğu söylenmektedir. İrlanda dilinin gündelik yaşamda çok az insan tarafından kullanıldığı örneğin, 2011 nüfus sayımı rakamlarına göre gündelik yaşamda bu dili 82 bin 600 kişinin kullandığı belirtilmektedir.
İngilterenin egemenliği altında olan kuzeyde resmi dil İngilizce olmakla birlikte ulusalcıların İrlanda dilini resmi dil olarak kabul ettirmeye çabaladıkları ancak güneyde olduğu gibi gündelik yaşama egemen olan dilin yine İngilizce olduğu belirtilmektedir. Görülebileceği gibi İrlandada ne ulusalcılar tam olarak amaçlarına ulaşabilmişler ne de ülkenin tüm diğer sorunları çözülebilmiştir.
Daha önceki örneklerde olduğu gibi İrlanda örneğinin de Güneydoğu'da yaşananlarla doğrudan hiçbir ilişkisi olmadığı ancak bu iki örnek arasında zorlama ilişkiler kurulmaya çalışıldığı görülmektedir. Örneğin, tarihsel süreç göz önünde bulundurulacak olursa Anadolu'da İran ve Irak sınırlarında yaşayan Sünni Kürt topluluğun Osmanlı gibi bir gücün korumasını yadsıması durumunda bu bölgede hayatta kalma şansı ne olabilirdi?
Öyleyse Osmanlı İngilizler'in İrlandalılar'a yaptıklarının tam tersini yapmış ve Sünni Kürtlerin kendi yanında yer alması koşuluyla Safevi devletine karşı onları korumuştur. Bu konuda sorulması gereken en önemli sorulardan biri Anadolu'nun güneydoğusunda son dört yüz yıl içinde hudut sınırlarında neden bir değişiklik olmadığıdır. Bu sorunun yanıtını araştırmak bile okuyucuyu konuyla ilgili bir bilgi sahibi yapmaya yetebilir.