Mahallemizdeki Süryani-2
Yazar: Ercan Sever
Ortadoğu’nun arşiv halkı
Ortadoğu halkları arasında yazılı geleneği en güçlü olanı şüphesiz Süryanilerdir. Bölgenin diğer halklarının tarihini de Süryanice kaynaklardan öğreniriz. Süryanice ve akraba dilleri Asurice, Marunice aslında tüm bölge tarihini öğrenmede kaynak dillerdir. Kendisi de Maruni olan Hz. İsa’nın dilinin sadece bölge değil, tüm insanlık için taşıdığı önem de tartışılmaz. Bu açıdan bakıldığında Süryaniler için bölgenin, belki de tüm insanlığın arşiv topluluğu demek yanlış olmaz.
Türkler ve Kürtler’den farklı olarak yerleşik halk olan Süryaniler’in bölgede mimariden sanata her alanda muazzam eserler bırakması doğdukları toprakları terk etmek zorunda dahi kalsalar Onları bu coğrafyaya sarsılmaz şekilde bağlıyor. Günümüz için zayıfladığını düşündüğümüz bu bağın güçlendirilmesi toptan hepimizin sorumluğundadır.
Toplumumuzun önemli bir bölümüne Süryani denilince ne olduğunu anlamadan ifadesiz şekilde düşünmesinin ayıbı sadece devlete değil yine hepimizi aittir. Süryani’yi, Keldani’yi masal unsuru gibi anlatırsak hem O’nlara hem de bu topraklara en hafif ifade ile ayıp etmiş oluruz.
![](http://www.kentyasam.com.tr/Konuk/13052013es01.jpg)
Bugüne kadar silaha sarılmayan, radikal birkaç unsur dışında Batı ülkelerinde feryat figan koparmayan Süryaniler ve Keldaniler’e sorumluluklarımızı geç de olsa yerine getirmeliyiz. Farklı dillerde yayına geçen TRT’de neden bu dillerde yayın yapılmadığını sorgulamalıyız.
Bölgedeki bir üniversite dışında ilgi görmeyen Süryani dilinin yaygınlaşmasının toplumsal bir duyarlılık olarak gündemde tutmalıyız. Bölge’de hiçbir zaman ihanet içinde olmamış Süryaniler ve Keldaniler’i bu onurlu yaklaşımlarının karşılığını geç de olsa vermek milli vefanın gereğidir.
Hatta bir adım öteye giderek sadece Türkiye sınırları içinde değil Mezopotamya’nın güneyinde Irak ve Suriye sınırları içinde kalan tüm Asuri-Suryani-Keldani ve Arami halkların varlıklarını sürdürmelerini ve geliştirmelerini temin etmek konusunda adı konulmamış garantör bir devlet gibi davranmamız gerekiyor. Çok kültürlü Osmanlı Devlet geleneğinin mirasçısı Türkiye Cumhuriyeti’nin bu sorumluluğu üstlenmesi aynı zamanda tarihsel misyonunun gereğidir.
![](http://www.kentyasam.com.tr/Konuk/13052013es02.jpg)
Bölge’deki yerel toplukların baskısı ile 19. Yüzyıl ortalarında Bağdat’a taşınmak zorunda kalan Keldani Patrikliği yine bu toprağın zenginliği kabul edilerek devlet ve ulus nezdinde hak ettiği değer ve saygıyı görmelidir.
Kadim çağların bölgedeki temel figürlerinden ve bilinen ilk Hristiyan topluluk olan Süryanilerin son yüzyıl ile birlikte başlayan hüzünlü hikayesi aslında bir varoluş mücadelesidir. Onları bu bölgenin temel değerlerinden yapan birikim bugün de varlığını korumakta ve geleceğe umut vermektedir.