Tüm insanlar aynı mıdır? Hayatın bize oynayabildiği kozları vardır. O kozlar bizim dezavantajımız olabileceği gibi avantajımızda olabilir. Ancak bu durumu sadece ama sadece siz, kendiniz başarabilirsiniz. Sizin dışınızda birisi değil.
Kendinizi hiç sizi anlayanlar yokmuş gibi hissettiniz mi? O zaman size disleksi adı verilen, bazı insanların hastalık olarak gördüğü, bazılarınınsa bir avantaj, bir mucize olarak tanımladıkları disleksiyi anlatacağım. Bu insanların normal insanlardan farklarını, özel durumlarını, yapabildiklerini anlatayım.
Verilebilecek en iyi örneklerden biri ise ünlü bilim adamı Albert Einstein.
Albert’ın bizden farkı nedir? Albert’in de benim gibi bir dezavantajı bir de avantajı vardı. Bu dezavantajsa o yıllarda daha keşfedilmemiş, hiç kimsenin bilmediği bir hastalığı olmasıydı. Bu yüzden Albert, okuldan bile kovuldu. Ancak disleksilerin yüzde 90'ı üstün zekâlı oluyorlar. O bu dezavantajı avantaja çevirerek kuramları ile gelecek zamanlara ışık tutmuştur.
Bu disleksi denilen şey 1896 yılında Londra’da bir İngiliz doktor olan W. Pringle Morgan tarafından bulundu. Tabi bu İngiltere için çok güzel. Benim ülkemde, Türkiye'de, disleksi olduğunuzu kanıtlayıncaya kadar tükeniyorsunuz. Ama inanın bana buna değiyor. Bu hastalık dediğim "disleksi" denilen şey bir ayrıcalıktır. Yani aslında disleksilik bir hastalık değil bir avantajdır. Şimdi “Nasıl?” diyorsunuzdur. Şöyle açıklayayım: “Disleksi dediğimiz yabancı kelimenin Türkçe karşılığı “Özgül (kendine özgü) öğrenme güçlüğü" demektir. Disleksi birkaç alanda olabiliyor; konuşma, matematik, okuma ve yazma. Bazen bunlardan birkaçı birlikte de aynı insanda görülebiliyor.
Özgül öğrenme güçlüğüne sahip insanlar, diğer insanlara göre farklı öğrenme şekillerine sahiptirler. Bende okuma ve yazma alanlarında disleksi var. Okuma yazmayı farklı öğrenmem gerekiyordu. Onca alıştırma ve özel eğitimlere rağmen hala bazı kelimeleri farklı algılayabiliyorum. Bir gün levhada yazan “Türkelli” ifadesini ben “Turkcell” babam ise “Türkiyeli” diye okumuş annem de şaşırmış kalmıştı. Bir defasında “reisi” sözcüğünü “perisi” diye okuyabiliyorum. Ya da “incisini” sözcüğünü “ikincisi” diye algılayabiliyorum. Bizim beyin kesitlerimiz diğer insanlardan farklıymış (?) Benim beynimde harfler yer değiştiriyor.
İşte ben de böyleyim. Ben bir disleksiyim. Daha garibi, babam da disleksi. Bana bu teşhis konulduğunda babam da aynı davranışları gösteriyormuş. Bana teşhisi koyan doktorum babama da bu teşhisi koydu. Babam tedavi edilmemiş bir disleksi. Oldukça büyük zorluklar yaşamış öğrenim hayatında.
Biz baba-kız disleksiyiz. Hayatımızdan çok memnunuz. Hayatımız bu teşhisten sonra daha güzelleşti. Çektiğimiz zorlukların çözümü de beraberinde geldi. Zaman içerisinde neyi nasıl öğreneceğimi keşfettim. Bir dizi eğitim aldım, ancak asıl güç kendi içimdeydi. Kendi öğrenme tarzımı geliştirdim. İnsanın ne olursa olsun kendini tanıması ve yoluna hayat amacını koyarak, hedefler belirleyerek ilerlemesi çok önemlidir.
Hani ünlü çocuk kitabı Alice Harikalar Diyarı vardır. Bu hikâyede Alice ile tavşan bir yol ayrımına gelir. Alice, tavşana sorar; “Tavşan, sence hangi yoldan gitmeliyim?” Tavşan cevap verir: “Nereye gideceğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin bir önemi yoktur.”
Ben hayatımı gözden geçirdim ve çok yolunda gidiyor. Ya sizin hayatınız nasıl gidiyor?