İstanbullu inşaatçıların gözü İzmir'de
Yazar: Ercan Sever
Medya kuruluşlarının en önemli reklam verenleri haline gelen inşaat sektörü İstanbul merkezli hızlı bir gelişim içinde. Başlayan veya biten bir proje haberi olmayan gazete sayfaları, haber bültenleri yok gibi. İnşaat sektörü, hem 200’e yakın farklı sektörün nabzını tutması hem de geniş istihdam kaynağı olması nedeni ile çok önemli.
Eğer inşaatta işler iyi gidiyorsa ekonomide de işler yolunda şeklinde yorumlanır. Düne kadar yap-sat olarak tabir edilen üretim ve pazarlama şeklinin hakim olduğu sektörde artık markalı projeler gündemde. Göz alıcı projeler tüketicilerin hayallerini süslerken yükselen yeni binalar kentlerin siluetini değiştiriyor.
Burada illa ki olumsuz bir anlam çıkarılmamalı. Her kent, İstanbul’u gibi dünya mirası bir siluete sahip değil. Kentler ile özdeşleşen bir mimari profil yoksa veya sorunlu ise inşaat sektöründeki gelişimde iyi yönetilerek kentler ile anılan yeni yerleşim alanları yükselmeli.
İzmir ucuz arsa ve yüksek kar ile cazip
İstanbullu büyük taahhüt firmalarının İzmir’e ilgisi çok yeni değil. Son bir iki yıldır sektördeki büyük oyuncuların İzmir yakından takip ettiğini biliyoruz. Yoğun rekabet ve yüksek arsa maliyetleri nedeni ile fiyat/kazanç oranının gerilediği İstanbul’dan ilgi İzmir’e kayıyor. Bir iki firma ile başlayan ilginin çığ haline dönüşmesi için çok beklemeyeceğiz.
Özellikle kent merkezinin doğusu, güney ve güney batısı rağbet görüyor. Kentsel dönüşüm planları ve seçim öncesi açıklanan 35 projenin yapımı konusundaki iyimser hava ile geçtiğimiz günlerde dünyanın en hızı gelişen metropolleri arasında gösterilmesi İzmir’e rağbeti pekiştiriyor. İzmir ekonomisinin ezber haline gelen zayıf performansının yukarı doğru ivme kazanması artık vaat değil.
İzmir’in tempo yükselteceğinin bir diğer önemli göstergesi liman arkasında yükselen iş merkezlerindeki büroların en büyük müşterileri İstanbullu firmalar. İzmir, giderek yoğunlaşan şekilde İstanbul’un alışık olduğu markalı inşaat projeleri ile tanışmaya başlayacak. İzmir’i inşaatçıların ilgi odağı haline gelmesi İzmir’in tarihi kent dokusuna zarar verilmesi kaygısını doğurmakla beraber bu gelişimin önüne geçilmesi zor gibi ve zaten anlamı da yok.
“Yaptırmam, istemem”in hem kente bir şey kazandırmadığını hem de sonucu olmadığını yaşayarak gördük. İzmir’de altyapı ve yapılaşmada söz sahibi olan başta belediyeler olmak üzere meslek odaları ve sivil toplum örgütleri yeni yapı projelerine, savuşturulması gereken taarruzlar gibi değil, “kentin tarihi ve doğal dokusuna en doğru şekilde nasıl uyumlanır?” kaygısı ile yaklaşmalılar.