Van depremi ardından afet yönetimi ve sağlık uygulamaları
Yazar: Dr. Ülkümen Rodoplu
Doğu Anadolu Bölgesi 23 Ekim 2011 günü öğle saatlerinde büyük bir depremle sarsıldı. Saat 13.41de Vanın Tabanlı köyünde 7,2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi depremi ilk olarak 6,6 olarak duyurdu, ancak daha sonra büyüklüğü 7,2 olarak güncelledi. Deprem; Erzurum, Batman, Bitlis, Şanlıurfa, Muş, Bingöl, Siirt, Iğdır ve Hakkari ile Irak'ın kuzeyindeki Duhok bölgesinde hissedildi. 29 saniye süren depremin ardından onlarca artçı sarsıntı oldu.
Van Depremi ardından yaşananlara ve afet yönetimine baktığımızda bazı alanlarda yerinde ve doğru uygulamalar görülse de genelinde afet yönetimi konusunda büyük hataların ve yanlışlıkların yaşandığını gözledim.
Bu konuda hazırladığım raporu bilgilerinize sunarken iki konuya dikkatinizi çekmek isterim:
1) Bu raporu hazırlarken bölgede kendi gördüklerimi dikkate aldım. 2) Afet tıbbı konusunda master yapmış, afet yönetimi konusunda deneyim kazanmış bir hekim ve acil tıp alanında faaliyet gösteren bir derneğin başkanı olarak bu raporu kaleme aldım. Amacım, güzel ülkeme ve insanlarımıza bundan sonra ortaya çıkacak afetlerde yol göstermektir. Metin hazırlanırken önce yaşanan olaylar koyu renkli olarak sıralanmış ve ardından öneri ve yorumum kaleme alınmıştır.
Van depreminden hemen sonra erken dönem etkileri, yanananlar ve dersler
● 7,2lik depremde en büyük yıkım, Erciş ilçesinde meydana geldi. Çınarlı Mahallesi ile Atatürk ve Kışla caddelerindeki binaların neredeyse tamamı yıkıldı. Yıkılan binaların arasında bir öğrenci yurdu da yer aldı. İlçede enkaz altında kalan çok sayıda kişi için erken dönemde kurtarma çalışmaları başlatıldı. Ancak çalışmaların yetersiz kalması nedeniyle vatandaşlar, kendileri kurtarma çalışması yaptı.
Afet, beklenmeyen ve önceden oluş zamanı bilinemeyen bir olgudur. Afet, bireylerin fiziksel, sosyal, ekonomik kayıplara uğramasına neden olan, yaşamını ve faaliyetlerini kesintiye uğratan, yaşamı olumsuz etkileyen doğal, teknolojik ya da insan kökenli olaylardır.
Marmara Depreminden hemen sonra oluşan toplumsal duyarlılık zaman içerisinde kaybolmuştur. afet eğitimi ve hazırlık alanında hiçbir çalışma yapılmamıştır. Van Depremine kadar afetlere hazırlık alanında hiçbir somut tedbir alnmamış, eğitim ve hazırlık konusunda da sınıfta kalınmıştır. Bunun acımasız sonuçlarını bugünlerde Vanda, Ercişte büyük bir acıyla izlemekteyiz.
Afetlere hazırlık artık, bir eğitim dalıdır ve bu konuda dünyada sayısız kurslar, toplantılar düzenlenmektedir. Bu konudaki çabalar ve gelişmeler son yıllarda tüm dünyada artmıştır. Devletlerin ve hükümetlerin tedbir almasına, kaynak aktarmasına ve araştırma için yasalar çıkarmasına rağmen afetler nedeni ile oluşan maddi ve manevi kayıplar azalmamakta aksine artmaya devam etmektedir. Çünkü hergün yeni kimyasal maddeler, silahlar icat edilmekte, üretilmekte ve taşınmaktadır. Nükleer santrallar kurulmaya ve kullanılmaya devam etmektedir.
Ülkemizde de olduğu gibi geri kalmış ülkelerde, deprem kuşağı olarak adlandırılan alanlar üzerine yapılanma engellenememektedir. Dere yatakları üzerine yapılan ev ve işyerleri seller nedeniyle yıkılmaktadır. Ertesi sene aynı mevsimde yağan yağmur, aynı dere yatağına, devlet desteği ve politikacıların aracılığıyla yapılmış evleri yıkmaktadır. İnsanlar ölmekte, birçoğu da sakat kalmaktadır.
Doğal afetlerin etkisini azaltmak, kayıpları en aza indirebilmek, toplumun her ferdinin ve her kesimin bilinçli, etkin katılımı ile iyi bir eğitim alması ile olanaklıdır. Bu nedenle; halkın bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Eğitimle amaçlanan, insan ve toplum yaşamını kolaylaştırmak, iyileştirmek, refah düzeyini arttırmakla insanları ve toplumu mutlu edebilmektir. Eğitimle hedeflenen, toplumun duyarlılık bilincini arttırmak, yaratıcılığını, akılcı düşünme gücünü, doğal yeteneklerini ve becerilerini geliştirmesini sağlamaktır.
Deprem gibi doğal afetlerin sıkca görüldüğü ülkemizde artık halkımızın deprem sonrasında ne yapacağı, nasıl davranacağı mutlaka öğretilmelidir. Bunun okullarda eğitim olarak uygulamalı bir şekilde planlanması gerekmektedir.
Ülkemiz topraklarının yüzde 95i deprem kuşağı üzerindedir. Onun için depreme hazırlıklı olmalı, deprem öncesinde, deprem sırasında ve sonrasında neler yapmamız gerektiğini iyi bilmeliyiz.
Herkesin Kişisel Eylem Planı" (KEP) olması gerekir
Yaşadığınız ortamda deprem anında ne yapacağınızı, nereye saklanıp, nereye kaçacağınızı önceden düşünün.
1) Deprem sırasında evinizde kalmalısınız. Sarsıntı geçene kadar başımızı ve yüzümüzü korumak amacıyla, kollarımızın arasına alarak çömelik veya yatar konumda bekleyerek güvende kalabiliriz.
2) Evde bulunan eşyalar devrilerek veya kırılarak size zarar verebilir. Bu eşyaların duvara sabitlenmesi çok önemlidir. Simav ve Van depremlerinde birçok televizyon, avize gibi ev eşyası kırıldı ya da ağır hasara uğradı. Bunların bir kısmı insanların yaralanmasına neden oldu. Simavda Alpay Özenin de anlattığı gibi sarsıntıyla beraber evlerindeki soba devrildi ve evde yangın çıkmasa da duman zehirlenmesi riskiyle karşı karşıya kaldılar.
3) Eviniz ya da evinizin üzerinde bulunan zemin sağlam değil, içinde yaşadığınız binanın kuvvetli bir depremde yıkılma olasılığı varsa, birinci katta olsanız da pencereden atlamayı düşünmeyin. Binaların en zayıf yerleri olan asansörleri, merdivenleri kullanmayın. Sarsıntı başlar başlamaz yapılacak en doğru hareket, evinizde bulunan çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, mutfak tezgahı, sofa, koltuk takımı gibi dayanıklı eşyaların yanına sığınmaktır. Bina tamamen yıkılsa da bu eşyaların yanında oluşacak bir yaşam üçgeni sizi kurtarabilir.
4) İçinde ilkyardım malzemeleri, fener, düdük gibi malzemelerin olduğu bir deprem çantası hazırlamalıyız.
5) Eğer deprem sırasında dışarıdaysak açık alanlara gitmeli, binalardan ve direklerden uzak durmalıyız.
6) Kırılan camlardan zarar görmemek için çıplak ayakla koşmamalıyız.
7) Yıkıntıların arasında dolaşmamalı, görevlilerin uyarılarına dikkat etmeliyiz.
● Sarsıntı nedeniyle Muradiye ilçesinde bulunan Devlet Hastanesi de boşaltıldı. Hastaneler dolup taşarken, yaralılar için bahçede sahra çadırları kuruldu. Bazı yaralılar da tedavi için çevre illere gönderildi. Sağlık Bakanı Recep Akdağ ise yaralı sayısını kesin olarak söylemenin zor olduğunu söyledi. Akdağ, Hiçbir hastanemizde önemli bir hasar yok dedi.
Sağlık Bakanı tarafından bu açıklama belli ki erken ve düşünmeden yapılmıştı. Üstelik henüz yeterli bilgi de almamıştı. Daha sonraki günlerde görüldü ki, hastanelerin neredeyse tamamına yakını hasarlıydı ve hizmette büyük aksamalar yaşanıyordu. Paniğe neden olmamak için bu tür demeçlerin verildiğini düşünsek bile bunun ileriki dönemlerde büyük bir güvensizlik doğuracağı akılda tutulmalıydı. Erken saatlerde resmi makamların vereceği bilgiler o kadar önemlidir ki ülkeyi yönetenlerin, özellikle de afetlerden sonra ağzından çıkanı çok dikkatlice süzmesi gerekir.
● Akşam saatlerinde bölgeye giden Başbakan Erdoğan, "Amaç özellikle Ercişte enkaz altında kalanlara ulaşabilmek ve kaç kişi olduğunu bilmiyoruz. Köylerde de kerpiç evler tamamen yıkılmış durumda" dedi. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ortak basın toplantısı düzenledi. Beşir Atalay, Ulaşılmadık bir yer kalmadı, bütün enkazlara ulaşıldı. Her enkazın başında çalışma vardır diye konuştu. Atalay, şunları söyledi:
"Çadır, ısıtıcı, bataniye bakımından bugün itibarıyla hiçbir eksik kalmayacak, fazlası olacak. Vatandaşlarımız artçı depremler olduğu için evlerine girmeden evlerinin yakınında çadır kurmak istiyorlar. Bölgeye çadır takviyesi yapacağız. Mutfaklar kuruldu, belediyelerimiz de yardımcı oldu. Devletin tüm imkanlarını en üst seviyede buraya getirilmiş oldu. 29 köyümüzde elektrik yok. Ercişin tamamına akşama kadar elektrik verilebilmesi için çalışmalar devam ediyor. Su sıkıntısı yok."
Başbakanın ve bakanların hızla bölgeye gitmesi, halka güven verme ve sorunu yerinde görme açısından oldukça önemlidir. Ancak, afet yönetimi açısından önerilen bir uygulama değildir. Doğru olan kriz merkezlerinin hızla kurulması ve önceden bu boyutta bir afete hazır olması gereken Vali, Vali Yardımcısı, Kaymakam gibi üst düzey yöneticilerin bu şekilde açıklamaları yapabilecek donanımda olmasıdır.
Kendisi de afetzede olan Erciş Kaymakamı makamına koşarak gitmiştir. Ne şöförü, ne odacısı ve ne de Kaymakamlıkta görevli kişi ve kişilere ulaşamamıştır. Kaymakam bir yandan ilçenin en üst düzeyde yöneticisidir. Kriz merkezinin sorumlusudur. Afet yöneticisidir. Babadır. Yakınlarını ve sevdiklerini düşünmektedir. Afetzededir. Bu yöneticiden bu afette yararlanabilmek olanaksızdır. Yapılması gereken, bu ve buna benzer afet durumlarında önceden belirlenmiş il ve ilçelerin eşleştirilmesi, afet anında ve sonrasında bu eşleşen il ve ilçelerin afet yönetimlerinin desteklenmesidir.
Örnek olarak; önceden eşleşmiş olduğunu düşündüğümüz Konya ile Van illerinin Vali veya Vali Yardımcılarından afetten sorumlu olan yöneticinin, herhangi bir afet sonrasında hızla eşleştiği bölgeye hareketle, tüm sorumluluğu üstlenmesi düşünülebilir. Olağan dönemlerde de bu iki il arasında ortak toplantılar ve tatbikatlarla afetlere hazırlık planlanabilir. Böylece kurumlar ve kurum çalışanları birbirini önceden tanımış olur.
● İlk saatlerde Kandilliden yapılan açıklamada şöyle denildi:
Depremin şiddeti 8 ile 9 arasında. Depremin 9 şiddetinde hissedildiği bölgelerde hasar büyük. Bin dolayında evin hasar gördüğünü tahmin ediyoruz. Yaklaşık bin can kaybı tahmin ediyoruz. Ama bu rakam daha fazla da çıkabilir.
Erciş Belediye Başkanı Zülfikar Arapoğlu ve Çelebibağ Belde Belediye Başkanı Veysel Keser, depremden sonra yardım çağrısında bulundu. Kurtarma ve sağlık ekibi ile çadır gönderilmesini isteyen Zülfikar Arapoğlu, ilçelerinde çok sayıda binanın yıkıldığını, ölü ve yaralıların olduğunu söyledi. Çelebibağ Belde Belediye Başkanı Veysel Keser ise şunları söyledi: "İnsanlar molozlar içinde can çekişiyor. Bir an önce buraya yardım gerekiyor. İnsanlar kendi imkanlarıyla kurtarmaya çalışıyor.''
Kandilliden yapılan ilk açıklama, deprem şiddetinin 8 ile 9 arasında olduğunu ve olayın boyutunun sanılandan büyük olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde gerek Erciş ve gerekse Çebelibağ Belediye Başkanları konu ile ilgili kısa ama sonuca yönelik açıklamalar yapmışlardır. Durumun sanılanın aksine ciddi olduğunu vurgulamışlardır. Oysa Bakanların açıklamaları işin pek te büyük olmadığı ve sorunun rahatlıkla çözümlenmekte olduğunu göstermeye yöneliktir.
Van depreminin ardından üçüncü gün yaşananlar ve dersler
● Güvenlik konusunda ilk günlerde herhangi bir sorun yaşanmadı. Ancak, dağıtım sırasında yeterli önlem alınamadı. Çadır, giysi ve battaniye getiren bazı TIRlar yağmalandı. Vanda bulunduğum süre içerisinde bana eşlik eden şöförümüz Halilin anlattıkları önemlidir. Depremde çok sayıda akrabası yaralanmıştı. Ölen yoktu. Amcasının Van şehir merkezinde sahip olduğu beyaz eşya mağazası depremden sonra ciddi hasar görmüştü. Sarsıntı geçtikten hemen sonra mağazaya gittiklerinde tüm dükkan camlarının kırıldığını görmüşlerdi. Kalabalık bir meydanda olmasına rağmen dükkandan tek bir mal çalınmamıştı.
Peki gelen yardımlar neden yağmalanmıştı? Depremin ardından üçüncü günde hava iyice soğumuştu. Özellikle gece çok soğuk geçiyordu. Hala açıkta kalan, evi hasarlı olduğu için sokakta kalan çok sayıda insan vardı. Çadırların zamanında dağıtılamayacağı ve çocukların soğukta kalacağı endişesi, gelen yardım araçlarının bir kısmının yağmalanmasına neden olmuştu.
Afet yönetiminde güvenlik en hassas ve öncelikli konudur. Enkaz güvenliği, dükkan ve işyeri güvenliği, yardım malzemelerinin güvenli bir ortamda dağıtımının yapılması son derece kritik konulardır. Bu konuda başta bazı sorunların yaşandığı doğrudur. İlk saatlerde yardım malzemelerinin dağıtımı Valilik Kriz Merkezi eliyle ve Kızılay tarafından yapılmaya çalışılmış, üçüncü günden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri de bu konuda devreye sokulmuştur.
● Arama-kurtarma: İyi iş yaptılar. Sayıca çoktu ve bir kısmının programsız ve plansız çalıştığı dikkatleri çekti. Öyle ki bazı binaların enkazında sayıca çok miktarda arama kurtarma elemanı vardı. Enkaz altından çıkarılan bazı yaralılar daha hastaneye yetiştirilemeden öldü. Bu konuda her ekibin bilgi ve deneyimi olmadığı görüldü.
● Sağlık: Yaşamını yitiren hekimler ve sağlık personeli var. Bunların hiç biri duyulmadı. Konuşulmadı. Oysa sağlık hizmetleri oldukça iyiydi. Özveriyle çalışan çok sayıda hekim, hemşire ve sağlık personeli bu depremin en başarıyla misyonunu tamamlayan grubu oldu.
● Afet kriz merkezi: Depremin belki de en çok aksayan birimi burasıydı. Orkestra şefi yoktu.
● Medya çok iyi iş çıkardı. Yardımların ulaştırılması konusunda da katkısının olması çok anlamlıydı. Birçok muhabir haber verirken bir de yardıma gereksinim duyan insanların eksikliklerini duyurdu.
● Haberleşme çok iyiydi. Marmara Depreminin en çok aksayan alanı haberleşmeydi. Günlerce telefon görüşmesi yapılamamıştı. Şimdi bu sorunun aşıldığına tanık olduk.
● Dış yardım ilk günlerde reddedildi. Daha sonra kabul edildi. Burada önemli bir çelişki yaşanması yine kriz merkezlerinin zamanında çalışmaya başlamamasındandır. Durum tesbiti doğru ve yeterli yapılamamıştır.
● Ercişte bazı itfaiyecilerin enkaz altında kalarak ölmesi de çok önemli bir konudur. Kurtarıcılar da depremzede olabilir. Planlar yapılırken bu düşünülmelidir.
● Çocuklar unutuldu.
● Özürlüler unutuldu.
● Hayvan dostlarımız unutuldu.
● İlk günlerde Van şehir merkezinde büyük bir yıkım gözlenmiyordu. Caddeler ve sokaklar trafiğe açıktı. Ne acıdır ki, yüksek ve yeni binalar ağır hasar almıştı. Dıştan bakıldığında sağlam gibi görünen ve ayakta kalan birçok binanın iç kısımlarının ciddi hasara uğradığı anlaşılıyordu. Ayakta kalan binalarda bile ölen ve yaralanan olmuştu.
Marmara, Simav ve şimdi de Van depremi bize şunu gösterdi: Deprem sırasında ev ve işyerlerimizde bulunan bazı eşyalar da bizim yaralanmamıza ve hatta ölmemize neden olabiliyor. Bina dışında sokakta, yolda bulunan ve başına kiremit, tuğla düşerek yaşamını yitirenler bulunuyor.
● Vana 96 kilometre uzaklıktaki Ercişte daha büyük yıkım vardı. Erciş'te toplam 60 bina tamamen yıkılmıştı ve yüzlercesi de ağır hasar almıştı. Yıkılan binalar yine çok katlı ve yeni apartmanlardı. Tek katlı, iki-üç katlı evler ayaktaydı. Yıkılan binaların bir kısmının un ufak olması ve adeta moloz yığınına dönmesi şaşırtıcıydı. Sanki kumdan yapılmış gibiydi. Bu moloz yığınlarının içinden fışkıran değişik renkteki giysiler, çarşaflar burada deprem sırasında ne büyük can pazarı yaşandığının habercisi gibiydi. Enkazdaki beyaz, çizgili okul defteri sayfaları acımızı daha da artırdı.
● Erciş Toplum Sağlığı Merkezi binası dimdik ayaktaydı. Camları bile kırılmamıştı. Depremin üzerinden tam iki hafta geçmişti ve bayramın bu ilk gününde açıktı. Sağlık hizmeti sunuyorlardı. İzmirden, Denizliden, Samsundan, Ankaradan gelen hekim, hemşire ve sağlık memurları yaraları sarmaya çalışıyordu. Bir kısmı da zaten Ercişte görev yapan sağlık görevlileriydi.
● Deprem sonrası ilk günlerde çok daha fazla sayıda görülen kesi ve yaralanmalar artık yoktu. Kırık, çıkık, ezilme çok nadir görülüyordu. Salgın hastalık belirtisi de yoktu. Türkiyenin herhangi bir yerinde aynı saatlerde rastlanan olgular geliyordu: Yüksek tansiyon, üst solunum yolu enfeksiyonu, karın ağrısı. Travma sonrası stres sendromu denilen tablo ile sıkca karşılaşıyorlardı.
● Sağlık personeli, en büyük sorunlarının barınma olduğunu söylüyor. Doğru. Depremzedelere çadır, Mevlana evleri ve benzeri çözümler düşünülürken burada daha ilk saatten itibaren canlabaşla çalışan hekim, hemşire ve sağlık memurları adeta unutulmuş ve kaderine terk edilmiş gibiydi. Ercişte üç şehit vermişlerdi. Meslektaşları depremde yaşamını yitirmişti. Birçoğu evine giremiyordu. Çoluğu çocuğu komşulara, eşe dosta emanet edilmişti. Diğer illerden gelen meslektaşları ile birlikte sağlık hizmetinin devamını sağlamaya çalışırken bir de deprem sonrası stres bozukluğu yaşıyorlardı. Belki etkilerini senelerce duyacakları bu psikolojik tablonun farkında bile değillerdi. Diğer illerden gelen hekimler hiçbir görev tanımlaması olmadan, görev yeri ve süresi belirtilmeden gelmişlerdi. Tam bir karışıklığın ortasına düşmüşlerdi. Kendi özverileri ve becerileri sayesinde hizmet sunuyorlardı.
● Afet organizasyonunda en önemli bir diğer konu da çalışanların da afetzede olacağı gerçeğidir. Hekim aynı zamanda bir annedir, eştir, babadır. Kendi çocuğunu bırakıp ta diğer insanlara hizmet sunabilmesi için en değerli varlığının güvende olduğundan emin olması gerekir. Annesinin, babasının, eşinin, sevdiklerinin barınma sorunlarının çözüleceğinden emin olması gerekir. İnsana değer vermenin ön koşulu da budur. Yardıma gidenlerin de yardıma gereksinimi olacağını düşünmeye başladığımız zaman deprem gibi doğal, terör gibi insan eliyle olan afetler bizi yıkamaz.
Van depreminin birinci ayında yaşananlar ve dersler
● Van depreminin ardından bir ay geçtiğinde sorunlar bırakın çözülmeyi daha da büyüdü. Vanda depremzedeler şimdi de soğuk, yanık, pnömoni, bronşit, viral ve bakteri kökenli üst solunum enfeksiyonları, çadırda karbonmonoksit zehirlenmesi ile mücadele ediyor.
● Halen kışlık giysisi olmayan, düzenli yemeğe ulaşamayan ve temel hijyen gereksinimlerini karşılayamayan çok sayıda insan var.
● Deprem ve zorlu kış şartları ile bunalan halk daha çok desteğe gereksinim duymaktadır. Deprem sonrası psikolojik destek konusu ne yazık ki unutulmakta veya ihmal edilmektedir.
● Bakan Deprem açısından şu anda dünyanın en güvenilir bölgesi Vandır ve yıkık olmayan binalara girilebilir açıklamasında bulundu. Ardından 9 Kasım 2011de 5.6 büyüklüğünde bir deprem daha oldu ve bu kez de 40 kişi öldü. Bir bakanın sorumsuzca ve bilimi hiçe sayarak yaptığı bu açıklama afetin nasıl yönetildiğinin belki de en önemli göstergesi oldu.
● Vanda önce 7.2 ve sonra da 5.6 büyüklüğündeki iki deprem ardından vatandaşlar şehri terk etmeye başladı. Soğuk hava koşulları, devam eden sarsıntılar, çözüm bulunamayan temel sorunlar, en önemlisi de afet yönetiminden sorumlu olan yetkililerin bitmek bilmeyen acemilikleri vatandaşları kendi evlerini, şehirlerini terk etmeye mecbur bıraktı. Oysa afet sonrasında önerilen bu değildir. İnsanların yaşadığı bölge dışına çıkmaları yeni sorunlar getirmektedir. Evini, malını, mülkünü, anılarını, komşularını, akrabalarını kim terk edip başka bölgelerde yaşamak ister ?
● Van Valisi hiçbir kamu kuruluşunun ayakta olmadığını açıkladı. İlk ve orta öğretim okulları 5 Aralıka kadar kapatıldı ve Vana yeni atanan öğretmenlerin göreve başlama tarihleri 1 Aralıka ertelendi. Okullar açılmış olsa da öğrenciler okula gönderilmiyor. Bu da güvensizlikten kaynaklanmaktadır. Oysa halk, hükümetine, Devlete güven duysaydı, çocuklarının sağlıklı ve güvenilir koşullarda bakılacağından, eğitim ve öğretim alacağından emin olsaydı çocuklarını okula gönderirdi.
● Başbakan ikinci depremin ardından Buralardaki üniversite öğretim üyeleri, devlet dairelerinde memurları, kimse bizden Van'ı 'terk etme' gibi bir şey istemesin, bunlara müsaade etmeyiz diyerek depremden etkilenen memurlara tayin hakkı vermeyeceğini kesin bir dille açıkladı. Ayrıca Vanın afet bölgesi ilan edilmeyeceğini de vurguladı.
● Çadır kentler çok yetersizdir. Göçten sonra Vanda geride yaklaşık 100.000 kişi kalmıştır. Çadırlarda yaşayan kişi sayısı 18.000dir. Çadırlar ağır kış koşullarında barınma için yetersizdir. İncedir ve kalıcı yaşam için yeterli değildir. Hem hastalık riskleri taşımaktadır, hem de yanık, duman zehirlenmesi gibi sorunlara neden olmaktadır. Onun yerine tuvaleti ve banyosu bulunan, ısınmı sorunu çözülmüş olan konteynırların her aileye en az bir adet olacak şekilde temin edilmesi gereklidir.
● Vanda çok sayıda 112 Ambulans bulunmaktadır ve acil olmayan olgularla hastaneler arası hasta nakli için kullanılmaktadır. UMKE ekipleri, artık kurtarma ve acil yardım gereksinimi kalmadığından işlevsiz beklemektedir.
Bu durum kaynakların kötü kullanılması anlamına gelmektedir. Bölgede gerekenden fazla 112 ve UMKE ekipleri bulundurulması yerine, koruyucu sağlık hizmetlerinin etkili olmasını sağlayacak birinci ve ikinci basamak sağlık çalışanlarının görevlendirilmesi daha doğru olur.
● Birçok hekim ve sağlık çalışanı bölgeye geçici görevlendirme ile gönderilmiştir. Herhangi bir planlama yapılmadan evlerinden, hastanelerinden, çoluk ve çocuklarından koparılan bu değerli kişiler atıl olarak beklemektedir. Öyle ki, kendi kurumunda çok daha verimli olacakken plansızlık nedeniyle dostlar alışverişte görsün mantığı ile birçok görevli sadece gün saymaktadır.
● Vanda ağır hasar gören iki kamu hastanesi dışında acil sağlık hizmetlerini diğer ikinci basamak kamu sağlık kurumları sunmaya devam etmektedir. İki hastanede poliklinik hizmetleri sunulmakta, sadece bir hastanede yataklı tedavi hizmeti sunulmaktadır. Ercişte yataklı hizmet veren hastane yoktur. Sahra Hastanesi hizmet sunmaktadır.
● Her afette olduğu gibi yaşlılar, yalnız / çocuklu kadınlar, engelliler en çok risk altında olan gruplardır. Bu özel guruplar afetten en çok zarar gördükleri gibi, adil dağıtılamayan yiyecek ve diğer yardımlardan yararlanamamakta, sağlık hizmeti alamamaktadırlar.
● Bulaşıcı hastalıklar her afette olduğu gibi ciddi bir tehdit oluşturmaktadırlar. Birkaç su çiçeği, sindirim sistemi enfeksiyonu görülmüştür. Ancak bir salgın yoktur. İçme suyunun pet şişelerden sağlanıyor olması su ile bulaşan salgın ihtimalini büyük çapta azaltmıştır. Öte yandan kalabalık çadırlar bit, uyuz, Hepatit B gibi temasla geçen hastalıların ve solunum sistemi hasalıklarının yayılmasını kolaylaştırmaktadır.
Son söz
Van'daki 7.2lik deprem Türkiye'mizin gündemini değiştirdi.
İnsan eliyle olan afeti konuşurken şimdi de doğal afeti konuşuyoruz.
Teröre ve acımasız sonuçlarına alışamadan deprem gerçeğini yaşıyoruz.
Topraklarımızın yüzde 90'ı birinci derecede deprem kuşağı üzerindedir. Bu güzel topraklarda yüzlerce senedir yıkıcı depremler oldu. Olmaya da devam edecek.
Bizlere düşen, deprem ve diğer afetlerin olmaya devam edeceği gerçeğini kabul etmek ve hazırlanmaktır. Hazır olmaktır.