Rusya'dan sevgilerle...
Yazar: Konuk Yazar
Uz. Dr. Ceyhun Balcı
İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri
Önceki SSCBnin başat öğesi olan Rusya Federasyonu bu haliyle bile bir ülke irisidir. 17 milyon kilometrekarelik yüzölçümü ile dünyanın en büyüğüdür. Ülkemizle karşılaştırmak gerekirse yüzölçümü bakımından Türkiyenin 20 katından daha fazla büyüklüğe sahiptir. 150 milyonluk nüfus bu denli geniş yüzölçüm için az görünebilir. Ancak, ülkenin azımsanmayacak genişlikte bölümünün yaşama elverişli olmadığını da anımsamakta yarar vardır.
Başat etnik grup Ruslar'a (yüzde 79) 160 dolayında etnisitenin eşlik ettiğini anımsatalım!
Batıdan (St Petersburg) Doğuya (Vladivostok) 9 bin 500 kilometrelik uzaklık 11 ayrı saat diliminin yaşanması anlamına da gelmektedir.
46 oblast'a (yönetsel bölge) eklenen 21 cumhuriyet (özerk bölge) Rusya Federasyonunu oluşturmaktadır.
Rusya 0.817lik İnsani Gelişmişlik Endeksi (İGE) ile üst sınıftaki ülkeler arasında yer almaktadır.
Yer altı ve yer üstü kaynakları bakımından Rusya varsıl bir ülkedir!
Örneğin, doğal gaz ve petrol kaynakları yönünden Suudi Arabistanın önündedir. Başta bölge ülkeleri olmak üzere Rus petrol ve doğal gazı boru hatları aracılığı ile Avrupa başta olmak üzere uzaklara ulaştırılmaktadır.
Rusya, Sovyet geçmişi ile bütünleştirildiğinde uzaya ilk insanı gönderen ülkedir: 1961, Yuri Gagarin! Uzaya ilk çıkan insan olma onuruna sahip Gagarin yaşamını bir eğitim uçuşu sırasındaki uçak kazasında yitirecektir.
Bunca teknolojik gelişmişliğine karşılık Rusya nükleer enerji üretimi ve ticari havayolu taşımacılığındaki kazalarıyla anılmayı sürdürmektedir!
Rusya dünyadaki tatlı su kaynaklarının dörttebirine sahiptir. Volga ırmağı yoluyla Hazar Denizinden yola çıkılarak Baltık Denizine ulaşmak da olanaklıdır. Rusyanın özellikle Batı bölümünde Ural Dağlarına kadar hemen hiç yükseltiye rastlanmaz. Bu bakımdan Rusyanın yükselti yoksulu bir ülke olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Tam da bu sırada Rus-Osmanlı ilişkisinde önemli bir köşe taşı olan Çeşme Deniz Savaşını anımsamakta yarar vardır. Rus donanmasının kendi sularından dışarı çıkabileceğini öngöremeyen akılsızlık kendi ülkesinde, Çeşmede donanmasının yakılmasına seyirci kalmıştır. 5-7 Temmuz 1770 tarihli bu faciadan yıllar önce St Petersburg kurulmuş, Rus donanması oluşturulmuş ve Baltık yoluyla istediği denizlere açılma yeteneğine kavuşmuştur.
Bugünlerde Muhteşem Yüzyıl adı altında pazarlanan muhteşemlik işte böyle bir akılsızlığa dayanmaktadır.
Avarlardan Gotlara, Moğollardan Polonyalı ve Napolyon komutasındaki Fransızlara varıncaya değin çok sayıda ulus Rusyaya egemen olma savaşı vermiştir.
Kuruluşu 9. Yüzyıl'a dayandırılabilecek Rusya o dönemlerde Knezliklerle başlayan var olma serüvenini 12. Yüzyılda Vladimir Suzdal Rusyası olarak sürdürmüştür.
14. yüzyıldaki Moskova Knezliğini 16. Yüzyılda Rusya Prensliği izlemiş ve 18. Yüzyılda Çarlık düzenine geçilmiştir. Büyük Roma ve onu izleyen Bizansın yıkılması sonrasında Rus Çarlığı III. Roma İmparatorluğunu ardılı olma iddiası içinde olmuştur. Çar sözcüğü de Sezardan köken almaktadır. Her ne kadar başka kültür ve uygarlıkların simgesi de olsa çift başlı kartal Roma ardıllığının önemli bir bulgusu sayılabilir.
Çarlık Rusyasında Romanov hanedanı ve o hanedanın önemli üyelerinden biri olan Büyük Petro (Deli Petro) Rus tarihinde önemli bir yere sahiptir. Delilik bir olumsuzluktan çok Çar olduğu dönemdeki Rusya için ortaya koyduğu atılımlardan kaynaklanan bir olumluluk yansımasıdır.
Kılık ve kimlik değiştirerek Hollandaya giden Büyük Petro burada gemi yapımını öğrenerek Rusyanın Donanma kurması yolunda önemli bir ilk adım atmıştır. Büyük Petro Çar olmasının yanı sıra iyi bir terzi, iyi bir el sanatçısı, iyi bir marangoz, iyi bir mimar ve mühendistir de! On parmağında on hüner demek yanlış olur mu?
Bu dönemdeki atılımların devrim sonrası Rusyası ve onu izleyen SSCByi de etkilediğine ve şekillendirdiğine kuşku yoktur. Tıpkı, Sovyet döneminin bugünün Rusyasını da etkilemiş olması gibi!
Bugünkü Rusya Berlin Duvarı ve Sosyalist Blokun yıkılmasını izleyerek ortaya çıkmış olmakla birlikte; belleğini tümüyle yitirmiş değildir.
Yerin altına (metro), yerin yüzeyine (görkemli yapılar, sanat ürünleri, fabrikalar, bilim kurumları) ve gökyüzüne, uzayın derinliklerine varan silinmesi olanaksız izler de kuşkusuz Sovyet döneminin eseridir.
Bugünün Rusyasındaki üstün nitelikli insan dokusunun da Sovyet ürünü olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Bugün Sovyet geçmişiyle hesaplaşmayı sürdüren Rusya her ne kadar bu döneme ilişkin bazı izleri silemese de (belki de silmek istemese de) kapitalizmde tam yol ileri gitmeyi sürdürmektedir.
Başlangıçtaki karmaşık Yeltsin döneminin bocalaması atlatılmış görünmektedir. O zaman aralığındaki yağma ve talan şimdilik hız kesmiştir. Özellikle gündelik yaşama yansıyan pırıltılı ikonlar çekici görünseler de; Sovyet döneminde hiç de alışık olunmayan yaygın suç oranları kapitalizmin kaçınılmaz sonuçları olarak tırmanışlarını sürdürmektedir.
Planlı ekonominin bir yana bırakılması ve vahşi kapitalizm gereğince körüklenen tüketim alışkanlıkları Rusyada gündelik yaşamı şimdiden zora sokmuş gibidir.
En büyük kentler olan Moskova ve St Petersburgdaki trafik karmaşası bu gözlemin önde gelen kanıtı sayılmalı!
Yerin altındaki metro sistemi ve yerin yüzeyindeki demiryollarının yaygınlığına bakıldığında demiryolu olgusunun komünist işi olduğu ortaya çıkmış oluyor. St Petersburg ve Moskova kentlerinin her birinde 10 dolayında tren garının varlığı söze gerek bırakmıyor.
300 kilometrelik uzunluğu, 200e yakın istasyonuyla 11 hatta hizmet veren Moskova Metrosu günde 10 milyona yakın insanın ulaşımını sağlamaktadır. Komünizm terk edilmiş olsa da; bu bağlamda akıl yolundan sapılmamış olduğu söylenebilir.
Yerin üstündeki demiryolu sistemleri de hızları artırılarak çağa uygun duruma getirilmektedir. Örneğin, Moskova-St Petersburg arasında hizmet veren SAPSAN (Şahin) hızlı treni ile bu iki kent arasındaki yolculuk süresi dört saatin altına indirilmiştir.
Bu saptamaya ilişkin bir başka kanıt da Rusyada demiryolu mühendisliği eğitiminin veriliyor oluşudur.
Özellikle Moskovada 1931 yılında başlatılmış olan metro yapım çalışmaları İkinci Dünya Savaşı tutsağı Alman askerlerinin de katılımı ile hız kazanmış ve Stalinin imzasını taşıyan bu önemli atılım işlevselliğinin yanı sıra estetik görünümü ile de dünyanın tartışmasız en önde gelen istasyonlarının ortaya çıkmasını da sağlamıştır.
Son dönemdeki değişimden özellikle yer ve kent adlarına fazlaca pay düşmüştür. Her ne kadar halk tarafından hâlâ sevilmekteyse de ve heykelleri çoğunlukla korunmuş olsa da Leninin adı kentinden silinmiş ve halk oylaması sonucunda Sankt Petersburg adına geri dönülmüştür.
Leninin adı kentinden silinmiş olsa da hem Sovyet izleri hem de Lenine ilişkin izler özellikle Moskovadan silinebilmiş değildir.
Özellikle, orak-çekiç önemli yapılardaki ve metro istasyonlarındaki varlığını sürdürmektedir.
Leninin mozolesi de Kızıl Meydanda her zamanki yerinde konuklarını ağırlamaktadır. Ancak, aynı meydanda yer alan ve Sovyet döneminin devlet satış mağazalarını barındıran GUM binasına yansıyan şimdiki dönemin seçkin marka ve tüketim alışkanlıkları birkaç yüz metre ileride yatmakta olan Leninin başına GÜM, GÜM vurulmasına eşdeğer bir etki yaratmaktadır.
Bölgedeki belli başlı yapıların tepesindeki yakut Kızılyıldızlara da dokunulmamış olduğu gözden kaçmamaktadır.
Uygulamacı Leninin kuramcı esin kaynakları Marks ve Engels yontularıyla da olsa Moskovadaki varlıklarını sürdürmektedirler.
Genel olarak vazgeçilmiş olsa da sosyalizmin eğitim ve ulaştırma başta olmak üzere birçok alanda varlığını sürdürdüğünün altını çizmekte yarar var!
Örneğin, Rusyanın büyük kentlerinde ısıtma merkezi sistemle sağlanmakta ve her konuta ısıtmanın yanı sıra sıcak su hizmeti verilmesi de sıradan bir belediye hizmeti olarak varlığını sürdürmektedir.
Ancak, 20 yıllık kapitalizm deneyimiyle geldiği nokta tartışma gerektirmeyecek kadar ortada olan Rusyanın anılan türden komünistlikleri sürdürmesinde sayısız yarar vardır. Komünizmden tümüyle sıyrılmanın yaratacağı felaketlerin düşünülmesi bile yeterince korkutucudur.
Özetle, orak-çekiç yapılardan, metrolardan ve başkaca birçok yerden silinemediği gibi gündelik yaşamdan da sökülüp atılamamaktadır.
Öyle ki, orak-çekiç 20 yıldır ticaretin de önemli öğelerinden birine dönüştürülmüş durumdadır. Sata sata bitirilemediğine, çakmaktan çakıya, bayraktan kalpağa varıncaya dek birçok nesnede görülen Orak-çekiçlerin geçmişten kalmadığını şimdilerde üretilmekte olduğunu söylemeye gerek yok!
Bellidir ki, ilkesine hayır ama parasal getirisine evet deme durumu söz konusudur. Artık, güncel tehlike olmaktan çıktığı için de olsa gerektir ki; kapitalizm kâr hırsını gidermede bile orak-çekiçten yararlanılmaktadır.
Orak-çekiç bizlerin kuşağında da izler bırakmıştır. Bundan 30 yıl kadar önce ülkemizin duvarlarını süsleyen orak-çekiç şimdiki gibi sevgi ve hoşgörü ile karşılanmamaktaydı. Aldığımız gazeteyi adı belli olmayacak şekilde katlamak ve kentin bulunduğumuz bölgesine göre ürkek ve hızlı adımlarla yürüme alışkanlığımız belleklerimizdeki yerini korumaktadır.
Daha açık deyişle o zamanlarda canlar götüren orak-çekiç bugünlerde kazanç aracı olmuş durumdadır.
Yaşam derslerle dolu! Elbette, almasını bilene!
Bizlerin yaşamı bu değişimi görmeye yetmeyebilir belki ama başta Rusya olmak üzere çöpe atıldığı sanılan düşüncelere güçlü bir geri dönüş olma olasılığı hiç de göz ardı edilmemelidir!
Not : Değerli okur! Bu yazı St Petersburgda başlayıp, Moskovada sonlanmış olan turistik gezi izlenimleri dizisinin ilkidir. Kuşkusuz bu yazıda kâğıda dökülenlerin eksiği çoktur. Eksiklerin giderilmesi sürdürülecektir...