AK Parti Ltd.
Yazar: Ümit Yaldız
İl kongre süreci devam eden AKP'de ilginç gelişmeler yaşanıyor. İzmir'deki (bana göre) seçim hezimetinin ardından adaylığını şimdiden açıklayan mevcut Başkan Aydın Şengül'ün "Ankara'nın adayı olmayacağı" beklentisi gün geçtikçe güçleniyor.
Ve de seçimdeki en büyük kusuru, yanlış adaylara göz yumup, yanlışların sahiplerine tam teslimiyet göstermek olan Şengül, çoktan günah keçisi ilan edilmiş hatta yerine geçecek isimler üzerinde ciddi bir hazırlık yapılmaya başlanmış.
Ama ilginç olan, siyasi yenilginin asıl müsebbiplerinin de bu çalışmaların bir parçası olması. Yani AKP'nin İzmir'deki kontlarının... Şengül, dün destek verdiği, yanlışlarına göz yumduğu isimler. Doğrusu, faturanın tek bir adrese ve bu kadar ağır çıkarılması orantısız güç kullanımından başka bir şey değil ve de son derece yanlış.
İzmir Milletvekili ve Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le "eniştelik" ilişkisi olan Mehmet Tekelioğlu önderliğindeki "malum grubun" Şengül'ün koltuğu için Bayraklı adayı Selim Gökdemir'i hazırladığı konuşuluyor.
Tam da bu konuyu irdelerken, AKP'li bir dostumun çok ilginç bir yorumuyla karşılaştım. Enişte vekil ile Gökdemir arasındaki ticari ortaklığa ve bu ortaklığın yerel seçim sürecine etkisine de dikkat çeken dostum, "Bu ekip dün Konak'tan Bayraklı'ya atadığı Gökdemir'i bu gün il başkanı yapmak istiyor. Eğer başarabilirlerse yönetimleri de hazır. Malum şirketin ortakları... Yani üst sıralardan meclis üyesi yapılanlar. İşte o zaman parti tam anlamıyla aile şirketine dönüştürürler. Yani limited şirkete.
Ve başka bir yorum ise Gökdemir'in parti içi ciddi bir yarış konusunda son derece tecrübesiz olduğuna ilişkindi. Ve iki yıl önce yapılan Meclis Grup Başkan Vekilliği'nde sadece 13 oy alabildiğine vurgu yapıyordu.
Yine kulislerde Eski İl Başkanı Ali Aşlık'ın Gökdemir'in adaylığına ilişkin hazırlıklarından sonra "Aday değilim" kararını gözden geçirdiği hatta "Selim'i çıkarırlarsa, karşısına dikilirim"i dillendirmeye başladığı konuşuluyor. Ve de benzer bir hazırlık sürecini Çiğli adayı Ömür Kabak'ın da yaptığı...
Anlayacağınız AKP cephesi biraz karışık ve de hareketli. Bekleyip göreceğiz. AKP bu süreçte yenilgiden çıkmış bir siyasi parti gibi mi davranacak, yoksa bir ekibin kontrolündeki limited şirketi gibi mi? "Mesajı aldık" diyerek kentte ciddi bir değişim beklentisine neden olan Başbakan Erdoğan'a naçizane tavsiyem, "Sen Recep Tayipsin, büyük düşün!"
Ombudsman Kemal!
CHP'de devrik Konak adayı Kemal Karataş'ın Baykal tarafından "ombudsmanlık" göreviyle görevlendirilmesinin yankıları sürüyor.
Karşıyaka'da işten çıkarılan 270 işçiyi hala mağduriyetten kurtaramayan CHP'de Deniz Baykal'ın sorunu çözmek için Nalbantoğlu yerine eski İl Başkanı Kemal Karataş'ı görevlendirmesi, İzmir'i en az 5 şiddetinde salladı.
Ve bu durum, Karataş'ın neden bir hafta önce Nalbantoğlu'nun ev sahipliğinde düzenlenen "eski il başkanları toplantısı"na katılmadığını da açıklıyor.
Hukuken ya da fiziksel olarak olmasa da Karataş hala İzmir'in (gölge) il başkanı (!) olduğu yorumları ağır basıyor. Ağırlıklı yorum Baykal'ın "Kemal, Bayraklı adayını sen belirledin. Yediğin naneyi temizle!" demek istediği yönünde olsa da, farklı yorumlar da Kemal Karataş'ın İzmir siyasetindeki etkisinin bir süre daha devam edeceğini gösteriyor.
Baykal'ın ne demek istediği tartışılsa da Aziz Kocaoğlu'nun bu konudaki tavrı son derece net. Kocaoğlu'na göre İzmir'in İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu. Çünkü, Karataş'ın ombudsmanlığında Bayraklı ya da Karşıyaka'da yapılacak toplantıya katılmayı reddeden ortada bir parti sorunu olduğuna dikkat çekip, toplanma yerinin de İzmir İl Başkanlığı olması gerektiğinde ısrar eden Kocaoğlu, dediğini de yaptırmış görünüyor.
Sınıfta kalanlar
Bir ay önce Hüseyin Çalışkan'ın "Ombudsmanlık" teklifiyle sürecin parçası olan Karataş, Baykal'ın emriyle sorunu belirli bir noktaya getirmiş görünse de tabii ki kriz yönetimi dersinden çakanlara da dikkat çekmek gerekiyor.
Öncelikle İzmir'in yarısından fazlasının oyunu alan CHP'nin bu süreçte sınıfta kaldığı net. İl Başkanı, genel başkanı ve de belediye başkanlarıyla birlikte hem de. Sınıfta kalan bir diğer kurum ise ne yazık ki işçi sendikası DİSK. Sendikanın ortaya koyduğu mücadelenin özüne bakıldığında işçiden çok üyenin, delegenin kavgasının verildiği söylenebilir.
Karşıyaka'da 270'i sendikalı toplam 800 işçi işten çıkarılırken, taşeron şirketlerden çıkarılanlarla ilgili ağızlarını bile açmayanların ve hatta üyelerinin maaşlarının yüzde 45 oranında düşürülmesini bile kabul ederek "söz konusu delege ve üyeyse, gerisi teferruat" anlayışını ortaya koyanların bu süreçte iyi bir sınav verdiklerini söylemek çok zor.
Umarım işçinin maaşı düşürülürken sendika aidatını da aynı oranda düşürürler.