Okur görüşü...
Yazar: Zeki Nacir
Sayın Zeki Nacir, "Medeniyetin Ölçütü" isimli yazınızı okudum. İlginizi çekme ihtimalini göz önünde bulundurarak, izninizle, düşüncelerinizle ilgili bir kaç cümle kuracağım.
Belki ilk gençlik yıllarımda olmamdan kaynaklanıyordur, bilemiyorum; ben hala Amerika'yı medeniyetle değil kapitalle bir arada anma taraftarıyım. Hayvan sevgisini, engellilere kamunun verdiği değeri ve insanların bilinçliliğini de sömürüyle ulaşılan refahın yansıması olarak algılıyorum. İnsanlar açken ve insan hakları ihlal edilmekteyken hayvan sevgisinden söz etmek abes kaçacaktır ülkemizde. Buna rağmen gençlik çalışanından daha çok hayvan hakları savunucusu bulunmakta Türkiye'de. Hal buyken sömürenin medeni yaşamına özenmek ve "ah biz Türkler ne kadar gerideyiz" temalı bir yazı kaleme almak uygun mudur sizce? Sanırım bunlar yazınızla ilgili fikirlerimin özeti olacaktır. İlginizi çeker ve cevap yazma zahmetine katlanırsanız eğer daha detaylı konuşabiliriz.
Yazının biraz içinde daha çok dışında başka bir şey dikkatimi çekti benim.. Şu ana kadar yazdıklarımdan daha önemli bir şey.. Gençlik yıllarında saf, idealin peşinde koşan, Kosmos'un kardeşliğinden söz eden cesur bireyler, büyüdüğünde ya da yaşlandığında sisteme ayak uyduran, hatta beybabaların yaptığına özenen, onları takdir eden insanlara mı dönüşürler genelde? Bana bunun olmasından korkuyorum. Size olan budur demiyorum. Çünkü geçmişinizi bilmiyorum. Fakat yazdığınız yazıda gündem dışı gibi dursa da asıl dikkat edilmesi gereken husus budur bence.. Kolay gelsin.. saygılar..
***
Yukarıdaki satırlar Semih isimli (soyadını yazmadığı için bilmediğim) bir okurdan geliyor.
İçimi umutla dolduran satırlar...
Yazının temel düşüncesini doğru yorumlamasa da, zaman zaman kinayeli cümleler kursa da gerçekten umudu iliklerime kadar hissettiren satırlar...
Yaşının benden hayli genç olduğunu düşünerek sana "Sevgili Semih" diye seslenmek istiyorum.
Sevgili Semih; o yazıdan sonra kaleme aldığım birkaç yazı daha var Amerika izlenimlerimi aktaran. Onlarda özellikle buranın kısırlığını kaleme almıştım fakat senin bahsettiğin yazımda da Amerika'yı, hele sömürgeci emperyalist düşünceyi asla öne çıkardığımı, yücelttiğimi düşünmüyorum. Orada dikkat çekmek istediğim konu medeniyetin kıstaslarının ne olduğuydu.
Büyük ölçüde sen de yazdıklarında haklısın. Dünyada fakirlik nedeniyle çocuk ölümleri sürerken, hayvan sevgisi ya da engellilere kamunun verdiği değer, önem sıralamasında nerelerde yer bulur ben de bilmiyorum.
Fakat şunu bilmeni istiyorum ki, ben de eşimin söylediği bir şeye katılıyorum. Şu Amerikalıların hayvanları için harcadıkları paralarla dünyada açlık sorunu kökünden çözümlenebilirdi.
Yazılarımın "Ah biz Türkler ne kadar gerideyiz" temalı olduğunu da düşünmüyorum. Tam tersine, eğer diğer yazılarıma da dikkat eder ve topluca değerlendirirsen, benim hakkımda gerçek fikir sahibi olabilirsin.
Tüm bunları sana karşı bir öfkeyle değil, gerçekten samimi duygularla ve az önce de vurguladığım gibi umudumu tazelemiş bir insanın iç huzuruyla yazıyorum.
Bir kere o kadar nezaketli cümleler kurmuşsun ki, sana alınmam, gücenmem söz konusu değil. Senin de benim gibi sadece abi-kardeş sohbeti olarak algılamanı istiyorum.
Yazının sonunda vurguladığın konuya gelince; gençlik yıllarında saf, idealin peşinde koşan, Kosmos'un kardeşliğinden söz eden cesur bireyler, büyüdüğünde ya da yaşlandığında sisteme ayak uydurmak zorunda kalmayı kabulleniyor. Ama asla senin deyiminle "beybabaların" yaptığına özenen, onları takdir eden insanlara dönüşmüyor.
Ve bizim yaşlarımıza gelince aslında bunun çok da korkulacak bir şey olmadığını görüyorsun... Sevgilerimle...