Siluetsiz kent, mimari ucube
Yazar: Ercan Sever
İzmir'e ilk defa gelen turist olduğunuzu düşünün. Seyahat ettiğiniz gemi körfeze henüz girmiş, limana doğru yaklaşmaktasınız. Merakla koştuğunuz güverteden tanışmaya hazırladığınız kent ile ilgili ilk izlenimlerinizi oluşturuyorsunuz. Harika bir gökyüzünün altında ilerlerken uzaktan beliren yapılara yaklaştıkça heyecanınız yerini hayal kırıklığına bırakıyor. Kentin birikimini, kimliğini ortaya çıkaracak hiçbir bulgu yok. Öyle ya bir iddiaya göre 5000 bir başkasına göre 8000 yıllık kentin tarihsel arka planını yansıtacak mimari objeye henüz rastlamadınız. Gördüğünüz tek şey ortalama 8-10 katlı kimliksiz beton binalar.
Neyse umutlarınızı diri tutma adına mavi suları yararak ilerleyen geminin güvertesinde gözlemlerinize devam ediyorsunuz. Limana yaklaşırken umutlanır gibi oluyorsunuz. Şirin bir saat kulesi ve Yalı cami, o kimliksiz yapılar arasında size hüzünle gülümsüyor. Kıpırdayan umutlarınızın tekrar kırılması uzun sürmüyor ve kimliksiz mimari manzaralı seyahatinize devam ediyorsunuz. Bu arada gözlerinize ilişen eski Paket Postanesi ve Pasaport rıhtımı bile zayıflayan heyecanınızı diriltmeye yetmiyor. Sahil şeridini bir sur gibi çevreleyen kimliksiz 8-10 katlı yapılar Limana kadar uzuyor. Sonuçta büyük heyecanla geldiğiniz kentte düşlediğiniz, beklediğiniz egzotizmden en ufak bir belirti görmeden vardığınız Alsancak Limanı'nda gemiden inmek dahi istemiyorsunuz.
Sonuçta ortaya iki taraflı tehlike çıkıyor. İlki, aslında muhteşem tarih ve doğaya sahip bir kentin bu yüzünü göremeden ayrılmak. Diğeri, derin tarihin sahne aldığı kentin, güzelliklerini ziyaretçilerine gösterememe tehlikesi.
Zihinlerde canlandırma yapmak için yukarıda verdiğim örneklemeyi üzerinizde defalarca deneyin. Sonucun farklı olmayacağını göreceksiniz.
İzmir'in tanımlayacak bir mimari kurgunun olmadığını, aksine ucube olarak niteleyebileceğimiz bina dizininin kenti çevrelediğini düşünürüm. İzmir, aynı kent segmentini paylaştığı Barselona, Selanik gibi Akdeniz şehirlerinden talihsizdir. İzmir, önce kent kimliği anlamında iddiasını, ardından ruhunu kaybetti. İzmir'in silueti mimari kakafoniden başka bir şey sunmamaktadır. Homeros'un kentini bu hale getirmeyi evet biz başardık! 1970'li yıllardan sonra hız kazanan mimari deformasyon ancak komplo ile açıklanabilir. Narlıdere'den başlayarak körfezi dolanan ruhsuz yapılaşmaya izin verenler tarih önünde suçludurlar.
İzmir'in siluetini ve kentsel iddiasını sabote eden ruhsuz yapılar bugün ve yarında da ayak bağı olmaya devam edecektir. Ortalama 8-10 katlı sur görevi gören bu yapıların kurtarılması gecekondulara oranla çok daha zordur. Gecekondulaşmanın yarattığı tahribatın giderilmesi maliyetlidir ama mümkündür. Peki ya bu çok katlı beton, kimliksiz binlerce binadan nasıl kurtulacağız. Sakın yanlış anlaşılmasın çok katlı yapılaşmaya asla karşı değilim. Aksine belirli bir düzen içinde gökdelen tabir ettiğimiz yüksek binaların kente kimlik kattığına da inanırım. Tıpkı Sidney'de, New York'ta olduğu gibi. Asıl hastalıklı organizma son çeyrek asırda kanser hücresi gibi hızla yayılan kimliksiz, en basit mimari estetik izden yoksun apartmanlardır. İzmir son yüzyılda iki büyük kentsel darbe gördü. Birincisi Yunanistanlılar 'ın yenilgi sonrası İzmir'i terk ederken çıkan veya çıkarılan yangınlar diğeri ise İzmir kent sahil şeridinde çok katlı yapılaşmaya izin veren dönemin belediyecilik anlayışıdır.