Ä°zmir'in Vitali Hakko'su neden yok?
Yazar: Ercan Sever
Musevi yurttaşlar bu toplum ve coğrafyanın temel unsurlarından, zenginlik kaynaklarından. Son yıllardaki şoven dalga ve onun neticesi farklı dinlere mensup yurttaşlara yönelik şiddet bir yana daha geniş perspektiften baktığımızda bizim tarihimizin farklılıkları içselleştirme kabiliyeti eşine sık rastlanır türden değildir. Her ne kadar siyasetin gölgesinde kaldığı dönemler olsa da toplum ve topluluklar arasında sistematik bir problem hiçbir zaman olmadı. Anadolu’yu bu kadar zengin ve büyüleyici kılan da bu renkli ve uyumlu tablo değil midir?
Musevi yurttaşlarımız cemaat olarak yaşadıkları her yerde bu tablonun en güzel renklerinden birini oluşturdu. Söylencelere konu olan ticari kabiliyetleri, sevimli Türkçe aksanları, mutfak kültürleri ve her şeyden önce yaşadıkları yerlere olan bağlılıkları ile toplumsal hafızamızda hep güzellikleri ile yer buldular. Ticaretten sanata yaşamın her alanında etkin isimleri ile gerçek yurttaşlık çizgisinde kaldılar.
Geçtiğimiz hafta yitirdiğimiz Vitali Hakko öncüsü olduğu Türk modasına katkısı kadar İstanbul’un büyüleyici toplumsal dokusuna olan bağlılığı ve adanmışlığı ile de tanındı. Beyoğlu biraz da Vitali Hakko’ydu belki. O’nun temsil ettiği İstanbul kültürü belki de ulaşmaya çalıştığımız sosyal uzlaşının da simgesiydi. Terk etme rüzgarına hiç kapılmadı. Aşkale’de taş kırmasına, mal varlıklarının neredeyse tamamını vergi olarak vermesine rağmen, bugün en küçük hoşnutsuzlukta terk etmeye kalkanların kolaycılığına kaçmadı hiçbir zaman. Hakko’nun şahsında Musevi cemaati İstanbullu kimliği ile benzeri olmayan çok özel bir renk olmuştu. Farklı cemaat önderleri Vitali Hakko’nun İstanbul için taşıdığı anlama benzer şekilde, bulundukları kent ve bölgeler de silinmeyecek izler bıraktılar.
Cemaat ürkek mi yoksa duyarsız mı?
Vitali Hakko ’nun her kesin yüreğini burkan kaybının ben de düşündürdüğü ilk şey Musevi topluluğu, gerek nüfus gerekse nüfuz olarak etkin olduğu İzmir’de neden böyle bir toplum öncüsü yetiştiremedi veya yetiştiremiyor. En az 500 yıldır bu coğrafyanın ana renklerinden olan Musevi hemşerilerimizin, İzmir’e derinlik katan kültürlerinin kamuoyunda tanıtılmasında ürkek davrandıklarını düşünüyorum. İzmir ve kendi tarihlerine ters düşme pahasına tercih edilen kültürel içe kapanıklılığın gerekçesi olamaz, olmamalı da. Ticaret ve cemiyet yaşamındaki etkinlerine asimetrik gelişen kültürel zemin kaybı aslında sadece onların değil İzmir’in kaybıdır. Girdikleri her sektörde başarıları ile anılmalarına rağmen İzmirli Musevi bir girişimcinin Sefarad mutfağının lezzetli örneklerini İzmirliler ’e sunmamasını, bildiğim hiçbir koşer lokantasının olmamasını anlamakta güçlük çekiyorum.
Musevi cemaatinin 500 yıllık İzmir serüveninin ciddi bir arşivden de yoksun olduğuna inanıyorum. İzmirli Museviler kendi kültür ve tarihsel birikimlerini dar cemiyet toplantıları dışında taşıyamadılar. Oysa onların özellikle de maddi kudrete sahip Musevi dostlarımızın, kültürlerinin tekrar İzmir kent örgüsünün etkin bir motifi haline getirmeleri gerekiyor. Tarihleri, sanatları, mutfakları, inanç ve gelenekleri ile bu kent tarihi ile ne kadar iç içe olduklarını en azından son 50 yıl içinde kente yerleşen yeni İzmirliler ’e anlatmaları gerekiyor. En azından gerçek anlamda uluslar arası popülariteye on yıllar önce sahip olan tek Türk şarkıcısı Dairo Moreno’nun aslında Musevi kökenli olduğunu biz yeni İzmirliler ’e bir daha hatırlatma sorumlulukları yok mu?
Hep söylüyoruz ya İzmir bir göçmenler kenti. Böyle olmasında bir sorun yok. Sadece Paris’in, Londra’nın yaşadığı nüfus sirkülasyonunu 100 -150 yıl gecikme ile yaşıyoruz. Kaçınılmaz bir olguydu bu. Bu satırların yazarı da dahil olmak üzere her biri farklı öyküler ile İzmir gelerek yaşamını burada sürdürenler, eğer özel ilgi alanlarına girmiyor ise İzmir’in kent tarihi ile hem dem olmadıkça Museviler gibi bu kente renk ve soluk veren tüm zenginliklerinden bihaber yaşamak durumunda kalıyor. Bu farkında olmamayı yeni İzmirliler ’in duyarsızlığı olarak görmek de doğru değil. Sadece Musevi yurttaşlarımız değil kent dokusunun temel taşı olan tüm toplulukların kültürlerini, tarihsel birikimlerini ürkmeden, sakınmadan cömertçe önce bugüne, ardından yarınlara taşımaları gerekiyor.
Bu sitemin aynı zamanda çağrı olmasını umuyor ve gerçek bir İstanbul ve Beyoğlu aşığı Vitali Hakko’yu saygı ile anıyorum. Toprağı bol olsun.