Var mı dostluk gibisi?
Yazar: Konuk Yazar
Muzaffer Tezel
Yeni Haber Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
İzmir'deki Atatürk heykelini unutmayan Yunanlı genç
Ankara Üniversitesi Çağdaş Yunan Dili ve Edebiyatı son sınıf öğrencisi yeğenim Berk Karabaş'ın önerisi ile Yunanistan'a bir gezi yapmaya karar verdik. Ben ve yeğenim önce feribotla Çeşme'den Sakız'a gittik. Hürriyet Gazetesi'nin Çeşme ve Sakız adası muhabiri Ahmet Aktaş , kendini engellilere adamış Alman Marina ve Viyana Tıp Fakültesi'nde okuyan Avusturyalı Silvia ile hep birlikte bir araba kiralayarak adım adım Sakız Adası'nın gezdik.
Ahmet Aktaş, Marina ve Silvia akşam feribotla tekrar Çeşme'ye dönerken biz Atina'ya gitmeye karar verdik. Sakız'dan dev bir gemiye binerek gece saat 01.30'da Pire'ye hareket ettik. Gece güvertede uyuduk ve sabah Pire'ye vardık. Pire Yunanistan'ın en büyük limanı ve bütün yollar Roma'ya çıkar gibi bütün deniz yolları mutlaka Pire'ye çıkıyor. Pire'den metroya binerek Atina'ya hareket ettik. (Pire Atina arası bizim Bornova Konak kadar yakın) Metro'da biri bayan dört Yunanlı gençle sohbet ettik. Üniversite öğrencisi gençler hayatlarında ilk kez Türk görüyorlardı.
Yeğenimin Yunanca bilmesi sayesinde iyi bir sohbet yaptık ve bize yardımcı olmak için onlarda Akropol'e yakın bir durakta bizimle birlikte metrodan indiler. Bize çok iyi davranan bu gençler bize Akropol'ün yolunu tarif ettikten sonra ayrıldılar. Muhteşem Akropol'ü gezdikten sonra Atina'nın bizim Kemeraltı'na benzer çarşısına indik. Her yerde Bangladeşli, Pakistanlı ve Çinliler vardı.
Bangladeşliler film ve müzik CD'si ya da çiçek satarken Çinliler ise güneşten korunmak için şemsiye satıyordu. Bu arada dövme yapan biri bay biri bayan iki Yunanlı genci izlemeye başladık. Kadın önce müşterinin seçtiği şekli  (yunus, kelebek gibi)  çıkartmayla müşterinin koluna yapıştırıyor ve daha sonra ise eşi (karı-koca olduklarını sonra öğrendik) ise elindeki kürdanı boyaya batırarak geçici dövmeye son şeklini veriyordu. Biz bu arada konuşmaya başlamıştık.
Yorgo adındaki bu genç birkaç yıl öncesine kadar otobüs şoförüymüş ve İstanbul, Ankara. Bursa gibi illerimize defalarca gidip gelmiş ama en beğendiği kent ise İzmir olmuş. Yorgo bize şunları anlattı;
"İzmir'in gerçekten benim için ayrı bir yeri var. Sahili ve kentin mimarisi Atina'ya çok benziyor. İzmir'de en unutamadığım yer ise büyük bir meydanda bulunan Mustafa Kemal Atatürk'ün heykeli. O heybetli duruşu ve Atatürk'ün yüzündeki o ifadeyi hiç unutmadım. Arkadaşlarımla birlikte heykelin önünde fotoğraf çektirdik. O fotoğraf hala albümümün en değerli fotoğrafı. Biz Ege'nin iki halkı olarak birbirimize çok benziyoruz. İki halkta geçmişte büyük acılar çekti. Ben her zaman Türk ve Yunan halkları arasındaki sorunların Amerika ve Amerikalı silah tüccarları tarafından çıkarıldığına inanıyorum. Sizde bir deprem oldu önce yardım için biz koştuk, bizde bir deprem oldu önce siz koştunuz. Atina'daki depremde enkaz altında kalan bebeği kurtaran bir Türk ilk yardım ekibiydi. Bunu asla unutamam. Fiziki görünümümüz, yemeklerimiz, şarkılarımız hep aynı. Yüzyıllardır beraber yaşadık ve yine birlikte yaşayacağız. Hep birlikte sirtaki oynayalım, halay çekelim. Var mı dostluk gibisi..."
Ben de Yorgo'nun bütün söylediklerinin altına imzamı atıyorum. Egenin iki yakasındaki Türk ve Yunan halkları gerçekten dost iki halk olarak bu coğrafyada yan yana duruyor.
"Yaşasın Dostluk!" diyorum.
Sevgi ve saygılarımla...