CHP'nin analizinin analizi
Yazar: Macit SefiloÄŸlu
CHP seçim sonuçlarını değerlendirmeye aldı. İlk olarak Merkez Yürütme Kurulu’nun 20 üyesi seçim sonuçlarını tartıştı. İçeride neler oldu bilemeyiz ama kamuoyuna sunulan "Seçim raporu"ndaki değerlendirmelerin yorumlanmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Şimdi aşağıdaki değerlendirmeler ve buna karşı yorumlarımı sunuyorum. Bilmem haklı mıyım?
CHP Merkez Yönetim Kurulu'nun (MYK) milletvekili genel seçimi sonuçlarına ilişkin raporunda, AK Parti'nin beklentilerin ve tahminlerin üzerinde oy aldığı, CHP'nin oy oranının ise beklentileri karşılamadığı ifade edilerek, ''2002'de AKP'ye destek veren tarikatlar, ikinci cumhuriyetçiler ve belirli batılı odaklar, 2007'de de iktidarın arkasında yer aldı. Bu kez destekleri daha güçlüydü'' iddiasında bulunuldu.
Zaten yukarıda sınıflandırılan toplulukların CHP’ye oy verme olasılıkları yok denecek kadar azdı. Bu sınıflandırma içerisindeki "2. Cumhuriyetçi" kavramının bana göre yeniden CHP içinde tartışılması gereksinimi var. Çünkü, CHP yöneticileri, kime kızarlarsa o insana "2. Cumhuriyetçi" yorumunu yapmaktadır. Bu kavram neredeyse bir "küfür" halini almıştır. Bana göre, CHP içinde açılım öneren, bazı yanlışlıkları dile getirenler, 2. Cumhuriyetçi yaftasıyla bu partiden uzaklaştırılmakta, hatta oy vermemesine neden olabilecek duruma düşürülmektedir.
Raporda, CHP'nin 2002'de yüzde 19.39 olan oy oranını yüzde 20.68'e çıkararak 2. parti olduğu, ancak bu sonucun beklentileri karşılamadığı ifade edilirken, AK Parti'nin ise beklenti ve tahminlerin üzerinde oy aldığına işaret edildi.
Bu açıklama seçimden sonra sokaktaki herkes tarafından yapıldı.
''CHP'ye yakın olduğu düşünülen seçmen kitlelerinin seçime katılım oranı düşük kaldı'' varsayımının geçerli olmadığı, CHP'nin göreli olarak daha yüksek oy oranlarına ulaştığı kentlerdeki seçime katılım oranlarının bunu kanıtladığı görüşü dile getirilen raporda, il il seçim sonuçlarına yer verildi. Raporda, CHP'nin, 2002 genel seçimlerine göre en çok aralarında Tunceli, Ağrı, Iğdır, Siirt ve Şanlıurfa'nın da bulunduğu doğu ve güneydoğu bölgelerinde gerilediğine dikkat çekilirken, Türkiye'nin gelişmiş bölgelerinde ise oyların artış gösterdiği vurgulandı.
CHP süreç içerisinde elinin tersiyle itmeye başladığı Güneydoğu’da ve Doğu illerinde neredeyse yok hale geldi. SHP sürecinde bu bölgeye ilişkin en kapsamlı ve önemli raporları düzenleyen, çözümler öneren bir sol parti kimliği kaybedildi. Dolayısıyla, bu bölgelerden, aynı anlayışla oy almak mümkün değil. Bazı Güneydoğu illerindeki milletvekilleri, kapağı İzmir gibi yerlere atmak isterken, bu sonuç zaten belliydi.
-Tırmanan terör karşısında inisiyatifi ABD ve Kuzey Irak'ın insafına terk eden iktidar, ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde kafa karıştırıcı mesajlarla halkı yanıltarak, tarikatçı cemaat ve aşiret ilişkilerinden de yararlanarak çok yaygın bir destek sağladı. AKP'ye destek giderek büyük kentlerin varoşlarında yaşama tutunmaya çalışan Kürt kökenli yurttaşlarımız arasında da yaygınlaştı.
"Kürt kökenli yurttaşlarımız" sözü ile bu bölge halkının sorunlarına eğilmenin olanağının kalmadığını artık anlamanın zamanı geldi. Ya bu bölgeden CHP tamamen çekilecek, ya da bölgenin gerçek sorunları üzerinde cesaretli tartışmalar yapılacaktır. Bu değerlendirmeleri yapanları "öcü" gibi görüldüğü sürece, CHP’nin bu bölgelerden oy alması düşünülemez. Kaldı ki bu bölgeler Mersin, Adana gibi bazı kentleri de giderek içine almaktadır.
-Dinin en geniş anlamda siyasi amaçlarla kullanılması, halkımızın din duygularının sömürülmesi, cami hocalarının önemli bölümünün AKP propagandasında aktif rol üstlenmesi ile dinine bağlı Anadolu insanı üzerinde etkinlik sağlandı.
Siyasetin bir kadro işi olduğunu belirtmekte yarar var. CHP veya sol partilerin elde ettikleri mevzilerde kendi kadrolarını yaratma veya göreve getirme gibi bir his içinde olmadığı gün gibi aşikar. Şu anda, yerel yönetimlerde bazı mevzilerin kadro nedeniyle kaybedileceği aşikar. Bunun nedeni, AKP veya diğer sağ partiler gibi kadrolarını yaratamamak. CHP yönetimi, kendisine yakın bürokrat, devlet görevlisi ile sıcak temas yerine, gelmeye çalışanları, elinin tersiyle itme konumuna geldi.
-'İkinci Cumhuriyetçilik' söylemi, adeta resmi ideolojiye dönüştürüldü. Sayıları az ancak medya üzerinde etkinlikleri yüksek olan ikinci Cumhuriyetçiler, adeta beyinleri yıkadı.
"Tehlikenin farkında mısınız?"... İşte kilit bir yorum. CHP, bu olguyu tersine çevirecek ilişkiler yerine, medya ilişkilerini yeniden gözden geçirmelidir. Medya organlarında çalışanların en azından desteğini alacak projeler tartışılmalıdır.
-Merkez sağın kendi içinde bütünleşememesi ile sağda oluşan çözülme sonucu AKP'ye destek aktı.
Merkez sağ zaten çöküktü. Bu durum yeni değil.
-Ekonomik istikrar endişesine kapılanlar 'iktidar değişmesin, tek parti iktidarı sürsün' saplantısıyla AKP'ye yöneldi.
BU saplantıya karşı ortaya atılan CHP-MHP koalisyonu bir kısım insana sempatik gelse bile, her iki partideki bazı kesimlerin çok da desteğini almadı.
-IMF'nin örtülü onayı ile özellikle son 1 ayda uygulamaya konulan aldatmacı sosyal politikaların cazibesine kapılanlar AKP'ye destek verdi.
Vallahi her seçim döneminde iktidarlar bunu yapar. Yapmayanı da döverler.
-Kamu kaynakları ile bireysel yarar sağlama operasyonlarına, promosyon dağıtımına teslim olanlardan destek sağlandı.
Bu gelenek yeni değil. Tıpkı bir üstteki gibi. Bu da mazeret sayılmamalı.
-Partilerin seçim harcamaları denetlenemedi. AKP'nin metropol belediyeler düzeyinde son 2 yıldır uygulamakta olduğu hane halkına gıda ve kömür desteği, seçim kampanyası döneminde katlanarak artırıldı. Seçim rüşveti niteliğindeki gıda torbaları ile seçmene para dağıtılmasına göz yumuldu.''
Buradaki en temel nokta Menemen 1987 ara seçimlerindeki slogandır. Menemen’de yıllardan sonra seçim kazanan sol, seçmene rüşvet dağıtan partilere karşı halkı "Yiyelim içelim satılmayalım" sloganıyla uyanmasını sağlamıştı. Bu tepkinin, yine konulamamış olması CHP’nin ve DSP’li adayların "Oh ne ala Cumhuriyet mitingleri... Oyların hepsi bize seçmene gitmesek de gelecek" diye durdukları yerde durmalarından kaynaklı olabilir. Örneğin, Ecevit’in polisi, İzmir’de sadece 3 tane mavi gömlek haberiyle seçmene mesaj verdi. Bu kadar rahat kampanya yapılması elbette bu sonuçlara da yol açtı.
---
İsmail Baba’yı kaybettik
Eminim İsmail Sivri için hayli yazı yazacak gazeteci olacaktır İzmir’de. Çünkü, İsmail Sivri, bu kentte 80 yaşındakiyle de 20 yaşındaki gazeteciyle de sıcak iletişim kurabilen önemli bir gazetecidir. Yaşamını yitirdiği son ana kadar gazetecilik düşünen, uygulayan bir insandı. Mesleğe başlar başlamaz tanıdığım ve "nikah tanığım" olan İsmail Sivri ile sivil toplum örgütü çalışmalarında hep "muhalif" olduk birbirimize.
İzmir Gazeteciler Cemiyeti üyesi olduğum dönemlerde Sivri’nin karşısında muhalefet ettiğimizde bize çok kızdığı günleri bilirim. Ancak, seçim salonundan ayrıldıktan sonraki dostluğumuz; son ana kadar en içten biçimde sürdü.
İsmail Sivri benim yakından tanıma olanağı bulamadığım renkli siması Haşmet Uslu öldüğünde, onu iki aya yaklaşan bir yazı dizisiyle anlatmıştı. Şimdi ise İsmail Sivri’yi gelecek kuşaklara aktaracak bir belgesele ihtiyaç olacak sanıyorum. Gazeteci doğup, gazeteci ölünmesi artık neredeyse mümkün olmaktan çıkan Türkiye’de bazı değerlerin son temsilcisini saygıyla uğurluyorum.