İzmir'in EXPO 2020 adaylığı...
Yazar: Haluk Işık
(Kültür ve sanat açısından bir yaklaşım)
"Dünyanın en büyük kültür, tarih ve eğitim olimpiyatları..."
İzmir'in 2020 adaylığına dair resmi sayfada, EXPO tanımı, bu tümceyle başlıyor. Bu denli iri, iddialı ve kapsamlı bir organizasyona aday olmak, ciddi bir düşünsel alt yapıyı, paydaşlığı, görev dağılımını ve kuşkusuz iş takvimini dayatıyor. İşin bizi ilgilendiren kısmına geçmeden önce, bu tanımın doğurduğu ilk soruya dikkat çekmek isterim; düşünsel alt yapı ve paydaşlık konusunda, bulunduğumuz yer neresidir, doğru mudur, ne yapılması gerekir?
Bugün hala düzenledikleri EXPO'larla anılan kentleri incelediğimizde, öncelikle zihniyet, manifesto ve hedef paylaşımı sorunlarını başardıkları görülüyor. Gözlemimiz şudur ki, kentimizin ve EXPO ilgililerinin öncelikle bu konulara odaklanması gerekmektedir. İnsanlar, her hangi bir konuyla, bilgileri kadar ilgilenirler. Peki, iyiniyetli de olsa bir internet portalı ve genellikle polemiklerden beslenen yüzeysel gazete haberleri buna yeter mi?
İşte bu noktada, kentlinin bir önceki EXPO adaylık sürecinden uzaklığını, "karar gecesi" birkaç tuhaf insanın yaptığı gösteriyle coştuğumuzu, televizyon kanallarında "kazandık" çığlıklarının atıldığını, hatta konuya dair hiçbir fikri olmayan "anchorman"lerin kent, ülke, tarih konusunda yalan yanlış bilgiler verdiğini ve nihayet ertesi güne "kazanamadık" gerçeğiyle uyanmamızı ve yaşanan derin hayal kırıklığını anımsıyorum. Bizim gibi coğrafyalarda, temelsiz coşku ile nedensiz hayal kırıklığı hep kardeştir. Üstüne bir de "fikri takip" ile "fikri sabit" tercih karmaşamızı, odaklanma eksikliğimizi, uzmanlığa saygısızlığımızı ve magazinleştirme - politikleştirme ucuzluğumuzu eklerseniz, fotoğrafımız daha rötuşsuz görülebilir.
İşi birden hamasiyete büründürmek, arabesk bir haysiyet gerekçesine dönüştürmek, kamuyu - kenti - ülkeyi "bu maçı alacağız başka yolu yol yok!" gibisinden dünsüz ve yarınsız bir noktaya sürüklemek, tribünlere oynayarak geçen zamanın yıllarımızı - niyetimizi - paramızı çaldığını bir türlü anlayamamak, kuşkusuz büyük ve samimi bir yüzleşmeyle giderilebilir. Ne yalan söyleyeyim, ben Tunç Soyer, Koray Eti gibi "uzman" dostlarımı dinlediğimde, işte bütün bunlardan kaynaklanan kederi, derinden yaşıyorum. Örneğin, Eurovision popülizminin cıvıklığı ile EXPO ruhu ve ciddiyeti arasındaki dağlar kadar farkı görmedikçe, bunları hep konuşmak zorunda kalacağımızı söylemek için, hikmet ve kehanet sahibi olmak gerekmiyor.
Dikkat ederseniz, örneğin seçici kurula –içlerinde açlık tehlikesiyle bunalan ülkelerden delegeler olduğu düşünülmeden - obeziteden, bel kalınlığının sakıncalarından, kötü beslenme alışkanlıklardan muhabbet açma hadisesine girmiyorum. Ana teması "Sağlık" olan bir duruşun, ABD gibi bir ülkede tv yıldızlığına ulaşma başarısı gösteren bir doktor yanında, örneğin "Sınır Tanımayan Doktorlar" gibi "popülist" değil, ama "güncel" olanın tanıklığıyla ve somut eylemleriyle donanmış yoldaşları da düşünmesi gerekiyor muydu sorularına değinmiyorum.
İzmir'de düzenlenecek bir EXPO'dan söz ediyorsak, İzmirliler ile başta onların seçtikleri olmak üzere, kenti yönetenler ve kentin EXPO tanımıyla doğrudan ilgili dinamikleri olmaksızın, dikkate alınmaksızın; her hangi bir tümce kurulamayacağını anımsatmak gerekmektedir. Bu liste, yine baştaki tanıma göre, ticaretten basına, halkla ilişkilerden kültür ve sanat kurumlarına uzayıp gitmektedir ve İzmir odaklı olmak zorunludur. Kent şovenizminden kaynaklanmıyor bu düşünceler; İzmir'in, haftada bir kurulan ve herkes gittikten sonra temizliği kentlilere kalan, "kasaba pazarı" olarak görülmemesi gerçeğinden ve temennisinden kaynaklanıyor. Zaten bildiğim kadarıyla, soruna böyle bakanlara da EXPO falan verilmiyor. Tıpkı, bölük pörçük, istim arkadan gelsin, "kamuya gaz - muhataplara niyaz" yaklaşımının, AB üyeliğini kazandırmadığı gibi.
Bu arada, dünya görüşümüzün EXPO benzeri organizasyonlara bakışından ve duruşundan değil, bir vakadan söz ettiğimizi söylemeye gerek var mı?
Baştaki tanıma sadık kalarak, kültür ve sanatın İzmir EXPO'su tartışmalarındaki yerine baktığımızda, durumumuz çok açıktır; yok! Varsa da, kim kiminle bu konuları konuşuyor, nelere karar verilmiş, birkaç proje adı dışında, onlara dair herhangi bir bilgilendirme de yok! Böyle olunca da, yazacak konu, haliyle çok! Sözü yeterince uzattığımın farkında olarak, "ne yapılmalı?" sorusuna, bir kültür ve sanat insanı olarak, kendimce önerilerle yanıt vermeye çalışayım.
1. İvedilikle, sağlam, tutarlı, bilimsel gereklere uygun bir "İzmir Kültür - Sanat Envanteri" çıkarılmalıdır. Bu konuda yapılmış çalışmalar, henüz yanıtlanmamış eleştirilerle yüklüdür, yeterli olmadıkları açıktır,
2."İzmir EXPO 2020 Kültür ve Sanat Konseyi" kurulmalı, ithal bir yapılanmayla değil; İzmir'deki akademik çevreler, bu uğraşı profesyonelliğe uygun biçimde yerine getirenler ile kentteki kültür ve sanat kurumları öncelikli "İnsan Kaynağı" görülerek oluşturulmalıdır.
3.Kentte bulunan sivil ve demokratik kültür ve sanat örgütlenmeleri, mutlaka EXPO sürecine katılmalıdır.
4.Merkezi idare tarafından, kentte süren ve yapılması düşünülen kültür ve sanat mekanları için, ciddi parasal ve insani kaynak olanakları ayrılmalı, yaratılmalıdır.
5.Var olan kültür ve sanat mekanları, çağın gerektirdiği koşullara uygun hale getirilmelidir.
6.Farkındalık yaratma amaçlı, yerel, ulusal ve uluslararası kültür ve sanat organizasyonları gerçekleştirilmeli; kentin bu anlamda kendini sınama, tanıma ve tanıtma olanakları sağlanmalıdır.
7.Kamuoyu genelinde, "EXPO Algısı ve Bilinci" amaçlı kampanyalara, acil gereksinim bulunmaktadır.
8.Seçilen temanın (Sağlık) yerleştirilmesi, algı ve farkındalık yaratılması için, kültür ve sanat çalışmalarından yararlanılmalıdır.
9.Şu ana dek tasarlanan tüm projeler, kamuoyuna mal edilmeli ve tartışılmalıdır...
Bu arada, bütün bunlara dair görüş ve öneriler, şimdi okumakta olduğunuz bu yazı gibi, bireysel dert edinmelerle mi, yoksa bu kentte hemen her alanda (dilden fotoğrafa, edebiyattan sahne sanatlarına) örgütlenmeler sayesinde mi dillendirilmelidir? Sahi, bu kentin kültür ve sanat örgütleri ne yapmaktadır? Ya akademik kurumlar, yani üniversiteler, yani üniversitelerin ilgili bölümleri? Bildiğim kadarıyla, bu konuda tek somut girişim Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliği Başkanı şair Ümit Yaşar Işıkhan'dan geldi. EXPO Yürütme Kurulu'na aday olduğunu, manifestosuyla açıkladı. Kimi sanatçılar da onu desteklediğini bildirdi. Manifestoyla başvurulan bu adaylığın sonucu, EXPO İzmir Adaylığı Bürosu tarafından, en azından gerekçeli bir kararla açıklanmalıydı, yapılmadı. Yapıldıysa, paylaşılmadı, o nedenle bilmiyoruz.
Bir yazının yetmeyeceği bir konuda, kulaç atmaya çalıştım. Biliyorum, daha "tarih" ve "eğitim" konularına bile değinemedim. Hele temaya bağlı olarak, nasıl projeler olabilir, yazamadım. Yeni bir olanakta, düşüncelerimi ve önerilerimi paylaşmayı sürdürmek isterim. O güne değin, Paris Eyfel Kulesi gibi uluslararası bir simgenin yapılmasının ya da Sevilla kentinin yeni baştan yaratılmasının, hangi dönemlere denk düştüğünün araştırılmasını isterim. 2020 EXPO'su İzmir'e verilirse, dünyaya kimi otellerde gördüğümüz "Türk Gecesi" adı verilen pespayelikler, gelenlere fes - ferace - cepken - kılıç, birkaç restoranda "balık - roka - rakı" ve fasıl muhabbetleri ya da bu topraklarla ilgisi olmayan cafcaflı gösteriler sunmakla mı yetineceğiz, düşünülmesini isterim.
Herşey, önce düşünceden, tavırdan ve tarzdan beslenir. Daha arazi seçiminin ya da bitmeyen yetki - sorumluluk tartışmalarının yarattığı gürültü içinde, "Lütfen, EXPO resmi sayfasının ilk tümcesini okuyunuz" çağrımız, bilmem ki işitilir mi?
Umalım ki, gereği yerine getirilsin ve gelecek kuşaklara, onurla anımsayacakları bir armağan sunma keyfini, hep birlikte yaşayalım. Sevgilim İzmir, her alanda –ilgi alanımız gereği elbette önce kültür ve sanatta - değerlendirilmeyi bekleyen birikimiyle, bunu sonuna dek hak etmektedir.
EXPO, yalnızca "aldım sattım, pazarladım pazarlandım" türünden kasabalı tüccar hislerine ve küresel bir anamalcılığa seslenen, yerel görgüsüzlüklerden beslenen bir organizasyon değilse, biraz daha şeffaf, duyarlı, uzmana saygılı bir tavır gerektiriyor. Eğer biz, kendi kendimize gereksiz bir sorumluluk gömleği giymeye çalışıyorsak, "EXPO ile kültür ve sanatın ne ilgisi var?" denilsin, bilelim ve onca sıkıntımıza bir de bu yorgunluğu eklemeyelim.
Sorularımıza sarih, doyurucu ve Türkçe yanıtlar almadığımız sürece, bu konunun peşinden gideceğiz. Asklepios da böyle isterdi; "Sağlığı bulmak, önce arayanların sağlıklı olmalarına bağlıdır." Onun böyle bir sözü yok, biz yakıştırdık.
Asklepios kim mi? Onu da, ilgililere bıraktık...