Ege'nin sakız cenneti 2025-01-28 14:00:00
Yazar: Semra Yeşil
Birkaç yıl öncesine kadar bize en yakın ada olmasına rağmen Sakız’a hiç gitmemiştim. Uzaklardaki onca adaya birkaç kez gitmeme rağmen Sakız’a gitmeyi hep ötelemiş, belki de gitmek kolay olduğu için “Nasıl olsa giderim” diye ertelemiş durmuştum. Bunun başka bir nedeni olmasa gerek diye düşünüyorum. Çünkü hangisine gitmişsem hepsini çok sevmiş, kendimi çok huzurlu hissetmişimdir.
Ancak birkaç yıl evvel Sakız’a ilk gittiğimde havanın durumundan mıdır, yoksa o günkü ruh halimden midir, bende hiçbir olumlu etki yaratmadı ve neredeyse Sakız’ı hiç beğenmedim. Konuştuğum yakınlarım bile buna çok şaşırdı, “Aynı adadan mı bahsediyoruz?” diye düşündürdü.
Bunun üzerine geçtiğimiz yılın bahar ayında bir kez daha gittik. Gerçekten de bir önceki gidişimizden çok farklıydı. Bu defa da âşık oldum ben Sakız’a...
Ondan sonra aynı yıl içinde iki kez daha gittik. Her gidişimde adanın daha da derinlerine inmeye çalışıyordum. Her gidişte yeni bir özelliğini, yeni bir yerini keşfediyordum. Küçücük bir ada olsa da kocaman bir dünya vardı içinde... Bu nedenle tarih boyunca paylaşılamayan bir ada olmuştu. Bulunduğu konum ise cazibesini öyle çok artırmıştı ki bu durum zaman zaman ada halkının zor zamanlar geçirmesine neden olmuştu...
***
Adanın ilk sakini ve kralı, Şarap Tanrısı Dionysos ve Ariadni'nin oğlu Oinopion, Girit'ten Sakız’ın en güney ucuna gelen ve ada halkına ticareti, denizciliği, üzüm yetiştirileceği ve şarap yapımını öğreten kişi...
Şarap sevgisini babasından alan Oinopion’un adanın halkına aktardığı bilgiler sayesinde adada üretilen şarapların tadının ve aromasının yanı sıra şifa kaynağı oluşu da onu diğerlerinden ayıran bir özellik olmuş.
Sakız’ın ünlü efsanevi kahramanı Orion’un hikâyesinin de Kral Oinopion ile bağlantısı var...
Deniz Tanrısı Poseidon ve Girit Kralı Minos’un kızı Euryali’nin oğlu Orion iri yarı, dev gibi bir yapıya sahiptir ve çok güzel bir yüzü vardır. Babası ona deniz üzerinde yürüyebilme yeteneği vermiştir. Kral Oinopion’un kızı Merope’yi sevmektedir.
Oinopion, onu kızı karşılığında adanın vahşi hayvanlarını yok etmesi için görevlendirir. Orion onları yok etmeyi başarır ama Oinopion sözünü tutmaz ve kızını vermez. Orion çok üzgündür, sarhoş olana kadar içer ve Merope'yi kaçırır. Saygısızlığı nedeniyle Oinopion onu kör ederek adadan sürer.
Orion, demir tanrısı Hephaistos’dan yardım ister. Hephaistos, ona dünyanın doğusuna gitmesini ve doğan güneşin iyileştirici ışınları yüzüne vurunca gözlerinin yeniden göreceğini söyler. Orion doğuya Lemnos Adası’na giderek tekrar görme yeteneğini kazanır.
Sakız Adası, efsanevi kralı Oinopion'u bir kahraman olarak onurlandırır ve bu kült, M.S. 2. Yüzyıl'ın ortalarına kadar devam eder.
Elbette efsanenin başka versiyonları da var. Bu sadece onlardan biri...
***
Yunanistan’ın beşinci büyük adası olan Sakız, kuzeydoğu Ege'de, 842 metrekarelik alan ile 213 kilometrelik sahil şeridine sahip olup, batısında Psara ve Antipsara, doğusunda Oinousses ile birlikte Kuzey Ege Bölgesi'ne ait olan Sakız Adası Bölgesel Birimi'ni oluşturur. Yönetsel olarak Oinousses, Chios ve Psara olmak üzere üç belediyeye ayrılmıştır. Bunların en büyüğü nüfus bakımından adanın en büyük belediyesi olan Sakız Belediyesi’dir. Merkeze bağlı toplam 64 köyü vardır.
Adı ile ilgili pek çok varsayım olmasına rağmen tarihçi İsidoros’a göre Sakız (Chios/Khios) ismi Fenikliler’den geliyor. Adada çok sayıda sakız ağacı olduğu için sakız anlamına gelen bu isim verildiği rivayet ediliyor.
Adanın tarih öncesi dönemine ait buna benzer pek çok varsayım var. Ancak hiçbiri tam olarak doğrulanmamış olduğu için adanın bir koloni yerleşimi olmasının M.Ö. 11. Yüzyıl'ın ortalarında İonlar ile başladığını varsayılıyor.
O zamana kadar bir krallık olan adada bu tarihten sonra yönetim aristokrasiye dönüşür. İonlar ticaret ve denizciliğin yanı sıra edebiyat ve sanatta da öncü olurlar. Verimli toprakları, coğrafi konumu ve büyük limanları da buna katkıda bulunur. Antik çağlarda dünyanın dört bir yanına ulaşan şaraplarının yanı sıra tarım ürünleri de oldukça revaçtadır.
Ada’nın kuzey kısmında bir dönem Midilli'den gelen Aiol halkının da yerleştiklerine dair işaretler dikkat çeker...
Kolonizasyondan sonra adanın önemi yükselir. İonlar, Sakız’dan sonra Samos'u ve Batı Anadolu’nun 10 şehrini de topraklarına ilave edip, birbirinden bağımsız toplam 12 şehir devleti kurarlar. “Polis” adı verilen bu şehir devletleri Miletos, Myos, Priene, Ephessos, Kolophon, Lebedos, Teos, Erythria, Klazomenia, Phokia, Samos ve Chios’dur.
İonların fethettiği bu şehirler kısa sürede bir federasyon oluştururken, Yunan uygarlığının gelişmesinde de önemli rol oynamışlardır.
Evet... Sakız Adası, İonya Birliği'ne katılan 12 şehir devletinden biriydi. 7. Yüzyıl'ın başlarından itibaren sfenks sembolüyle sikke basan ilk kentlerden biri olmuş, bunu yaklaşık 900 yıl boyunca sürdürmüştür.
Sakız, yüzyıllar boyunca birçok kez başka milletlerin akınına uğramış ve yönetilmiş, Roma İmparatorluğu ardından Bizans İmparatorluğu, daha sonra 1304 ile 1566 yılları arasında da Cenevizlilerin yönetime girmiştir.
Cenevizliler için sürekli deniz ticaretinin yapıldığı paha biçilmez bir merkez olan Sakız, Batı Anadolu kıyılarındaki limanlara yakınlığı nedeniyle (sık sık tehlikeye maruz kalmasına rağmen) ekonomik açıdan ciddi katkılar sağlamıştır.
Sakız, Ceneviz tüccarları için Cenova ile İstanbul arasında bir ara durak konumunda olduğu için kuzeyden, güneyden, doğudan, batıdan, Afrika’dan ve Anadolu kıyılarından gelen tüccar gemileri için bazen bir ana varış noktası iken, bazen de Osmanlı Devleti ile Batı Akdeniz ve Avrupa arasında bir ara liman olma özelliği taşıyordu. Bu özelliğini Osmanlı Devleti döneminde de korumuştur.
Ayrıca, Cenevizliler için merkezi Galata olan bir yerleşim bölgesinin başlangıç noktasıyken, bölgenin diğer yönlerinde Hayfa ve Tana ile Trabzon ve Tebriz vardı. Sakız’a sahip olmak onlar için Cenova ile bu uzak yerleşimler arasındaki ulaşım güvenliğini sağlamak anlamına geliyordu. Ayrıca diğer adaların Venedik’in egemenliğinde olması nedeniyle onlarla mücadele için de burası çok önemliydi.
Cenevizlilerin, 15. Yüzyıl'ın ilk yarısında Avrupa dokuma sanayi için önemli bir ürün olan pamuk ithal etmek üzere Türkiye’ye yönelmeleri Sakız için son derece önemli bir gelişme oldu. Bu ticaret sayesinde, adanın önemi daha da arttırdı. Bu arada Osmanlı tüccarları da bazı değerli madenleri tedarik etmek amacıyla adaya uğruyorlardı.
Cenevizliler güçten ziyade ticari kârla ilgileniyorlardı; sakız, tuz, şap ve katran ticaretini kontrol altında tutuyorlar, ayrıca şarap ve tekstil ticaretinde Yunanlarla iş birliği yapıyorlardı. Bu durum yaklaşık iki yüzyıl kadar devam etti.
Ada 1415’te Osmanlıların eline geçti. Ancak Osmanlı Dönemi’nde yönetim ve vergilerin toplanması Rumların elindeydi, adadaki Türk garnizonu küçüktü. Az sayıda Yahudi halk da yaşıyordu. Adaya ilk Yunan Yahudileri Romalılar tarafından getirilmiş olup, İber Yarımadası'ndan sürgün edilen Sefaradların ise kesin olmamakla birlikte 15. Yüzyıl'ın sonlarında adaya yerleştirildiği söylenmektedir.
Sakız Ayaklanması
Mart 1822'de Yunanistan’da başlayan isyan sırasında yüzlerce silahlı Yunan Samos’tan Sakız’a geldi. Yunanların saldırısına uğrayan Türkler, adadaki hisara çekildi. Bu durum padişahı çok öfkelendirdi. Bunun üzerine Kara Ali komutasındaki bir filoyu isyanı bastırmak için Sakız’a gönderdi. Müslüman olmak isteyenler hariç, 3 yaşın altındaki tüm çocukları, 12 yaş ve üzeri tüm erkekleri, 40 yaş ve üzeri tüm kadınları öldürttü. Adanın 40 binden fazla sakini katledildi veya esir alındı, nüfusun büyük bir kısmı ise Psara, Kiklad Adaları ve Mora Yarımadası'na kaçtı.
Sakız isyanının bastırılması Avrupa ve Amerika’da çok büyük yankı uyandırdı.
1832 ve 1834 yıllarında isyana iştirakten veya firardan mallarına el konulan halka geri dönme ve belirli şartlarla mallarına sahip olma hakkı tanındı. İstanbul Rum patriğinin de aracılığı ile birçoğunun malları iade edildi. Adaya dönmeyenlerin malları ise açık artırmayla yerli Rumlara satıldı.
Ada, 1835'te hâlâ eski yaşam ritmine dönmemişti. Ekonomik ve manevi iyileşme ancak 19. yüzyılın başlarında fark edildi. Padişahın sarayları için sakız yetiştirmekle yükümlü olan Mastichohoria Köyü, valide sultanın koruması altındaydı ve resmi Türklere aitti.
Sakız, 19. Yüzyıl ortalarına kadar sancak olma özelliğini sürdürdü.
Yüzyılın sonlarına doğru vilâyet merkezi oluşundan kısa bir süre sonra 3 Nisan 1881’de adada çok şiddetli bir deprem oldu. Depremde 5 bin kişi öldü, 20 bin kişi yaralı olarak kurtulabildi, 30 binden fazla insan evsiz kaldı. 20 Kasım 1887 tarihli bir kararla vilâyetin merkezi tekrar Rodos’a taşındı.
Osmanlı hükümeti, Sakız’ın idari durumunda 1912’deki Yunanistan’ın kontrolüne girene kadar önemli bir değişikliğe gitmedi.
1923 Lozan Antlaşması’na göre Sakız’da kalan Türkler ile Anadolu’daki Rumlar mübadele edildi. 1930-1940 kriz dönemlerinde adadan başka ülkelere yoğun bir göç yaşandı.
4 Mayıs 1941'de Almanlar tarafından işgal edildi ve bu durum 1944'e kadar sürdü. Bu tarihten sonra günümüze kadar Yunan yönetiminde kaldı.
Armatörlerin Adası
Sakız’ın başlıca geçim kaynağı damla sakızı üretimi olduğu kadar yüzyıllar boyunca en iyi şekilde icra ettikleri esas meslekleri denizciliktir. Kaptanlık, gemi makinistliği, gemi adamlığı gibi rütbelerle dünya denizlerindeki gemilerde görev yapmışlardır.
Yunanlı en büyük armatörler Sakızlıdır. Armatörlerin Adası olarak da bilinen Sakız’da yaşayan halk hala bu geleneksel mesleklerini devam ettirmektedirler.
Sakızlı tüccar ve armatörler, iki bin yıldan fazla Karadeniz, Ege Denizi, Akdeniz'de ticaret ve diplomaside önemli bir rol oynadıkları için Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde ada halkı kendi işlerinde neredeyse tamamen serbest bırakılmıştır.
Evet... Sakız Adası denizcilerin adasıdır. Denizcilikle olan bu ilişkileri gelenek ve göreneklerini de etkilemiştir. Noel zamanı çocuklar bir tekne yapıp ilahiler söyleyerek yollarda dolaşırlar, ağaç yerine de tekne süslerlermiş.
Yıllar sonra tekrar başta Vrontados olmak üzere köylerde yaşayan pek çok çocuk, yılbaşı geleneğini yeniden canlandırarak maket gemiler yapmaya başlayınca, aralarında rekabet oluşmuş ve her yılbaşında Sakız’ın merkezinde toplanıp eserlerini sunmaya başlamışlar. Son yıllarda bu gelenek, Sakız Adası Belediyesi ile birlikte Sakız Adası Turist Kulübü tarafından getirilen yönetmelik ve katılım koşullarıyla bir yarışma biçimini almış.
Mesta ve Pirgi Köyleri
Adanın iç kesimlerine girdikçe, geleneksel Yunan köyleri ile karşılaşıyorsunuz. 14. Yüzyıl'dan beri var olan bir Orta Çağ köyü olan Mesta’da kalenin içindeki her ev birbirine bağlı. Mestalılar korsan saldırılarından korunmak için yüzyıllar boyunca birbirine kenetlenmiş gibi yan yana duran taş evlerde hayatlarını sürdürmüşler. Adeta bir film dekorunun içinde yürüyorsunuz gibi bir his veren bu daracık sokaklarda yapıların pek çoğu günümüzde otel ya da kafe restoran olarak hizmet veriyor.
Kale Köy olarak da bilinen Mesta beşgen şekilde yüksek duvarların içerisine inşa edilmiş. Orta çağ döneminde köye giriş - çıkış için Kaptan Kapısı denen sadece bir kapı açmışlar. Gün doğunca bu kapıdan çıkıyor günlük işlerine gidiyorlar daha sonra güneş batmadan yine bu kapıdan köye giriş yaparak gece boyunca içeride kalıyorlarmış.
Köyün tam ortasında ise yine bir kaleyi andıran bir yapı ve kule var. Bu kule gözetleme ve saklanma alanı olarak kullanılıyormuş. Köye yapılan saldırı sırasında insanlar evlerin içinden birbirine açılan kapılardan geçerek bu kuleye ulaşıyor ve saklanıyorlarmış.
Tarihi Bizans dönemine kadar uzanan hala ayinlerin düzenli olarak yapıldığı Taksiarhis Kilisesi’nin mucizevi bir kilise olduğuna inanılıyor. Pek çok Ortodoks hatta diğer dinlerden bile insanlar gelerek bir mum yakıp dilek dileyebiliyor.
Günümüzde tek giriş - çıkış kapısı olan kapıdan başka giriş kapıları da açılmış. Köy meydanı ve kafelerde zaman geçirmek çok keyifli...
Köy nüfusu daha çok yaşlılardan oluşuyor. Eğitim, iş ve benzeri nedenlerden gençlerin sayısı azalmış. Son yıllarda geçimini turizmden sağlasa da asıl geçim kaynakları damla sakızı üretimi. Bunun dışında yerel ürünler de üretiyorlar, şarap ise bunlardan bir tanesi.
Pirgi Köyü adanın güneyinde, Mesta gibi Orta Çağ izlerini taşıyan daracık sokakları, birbirine bitişik inşa edilmiş ve özel sıva tekniği ile renklendirilen evleri ile çok ilginç bir köy...
Pirgi de tarih boyunca sakız ticaretiyle öne çıkmış. İnşa edildiği dönemin izlerini taşıyan köy, adeta size zamanda yolculuk yaptırıyor. Dar sokakları ve taş kaldırımları, köye giriş-çıkış sağlayan iki kapısı ve siyah-beyaz geometrik desenlerle (xysta) süslenen taş ve kemerli evleri ile görülmeye değer.
Yapılan araştırmalarda köyde yaşamın 1080’li yıllara kadar uzandığı biliniyor. Tıpkı Mesta’da olduğu gibi büyük bir gözetleme kulesi etrafına kurulan köy, adını “pirgos” (kule) ismiyle bilinen bu kuleden alıyor.
Denizden çok uzakta, ağaçsız bir vadide kurulu olan Pirgi Köyü’nde bitişik olarak inşa edilen evlerin sadece iç duvarlara bakan kapı ve pencereleri bulunuyor. Dış duvar köşelerinde ise küçük kuleler ve tek kapı ile bitişik siperler yer alıyor.
Geçmişte köyde yaşayanların Kato Porta bölgesindeki tek kapıdan dış dünya ile bağlantısını sağlayabildiği köy, saldırı anında dış dünya ile bağlantısını tamamen keserek hareket edebilen bir köprüyle koruma kulesine ulaşabiliyormuş.
Çok sayıda kilise ve şapelin yer aldığı köyde 14. Yüzyıl'dan kalma Bizans Kilisesi St. Apostles görülmeye değer. Yunanistan’ın en önemli kiliselerinden Nea Moni’nin reprodüksiyonu olan St. Apostles, günümüze kadar en iyi korunmuş eserlerden biri.
Tüm bunların yanı sıra her ne kadar bir rivayet olarak söylense de Kristof Kolomb’un kaldığı ev olarak gösterilen bir de ev var Pirgi’de...
Xysta Sıva Tekniği
Dünyada yalnızca Pirgi ve Lithi köylerindeki evlerde kullanılan, Xysta adı verilen Kum-sıva kaplamasına dayanan bu özel sıva tekniği, kaplamanın beyaza boyanıp ardından şekillerin bu boya üzerine kazınması ile yapılıyor.
Mostra Karnavalı
Thymiana'da gerçekleşen Sakız Adası'nın en ünlü karnaval kutlaması. Bu gelenek korsanların adaların kıyılarını yağmaladığı ve ada sakinlerinin mahsullerini ele geçirdiği Orta Çağ'a kadar uzanıyor. Tam olarak ne zaman başladığı bilinmese de yaşanmış hikâyesi günümüze kadar ulaşmış...
Korsanlar, yüzyıllar boyunca damla sakızı ve zenginliklerinden dolayı adayı yağmalamıştır. Yine bir gün ada halkı kendi aralarında eğlenirken gözcüler yaklaşmakta olan korsanları görüp köylülere haber verince tüm köy halkı sahile doğru koşarak ve korsanlara tuzak kurmuş. Şiddetli geçen çatışmanın ardından saldırıyı geri püskürtüp, ele geçirdiklerini de köy meydanında asmışlar.
Bu zafer anısına da her sene festival ayının son pazar günü kılıç oyunlarıyla ve özel kıyafetleriyle bu savaşı canlandırıyorlar.
Evliya Çelebi
1671’deki ziyaretinde Sakız Kalesi’nin deniz kenarında bir burun üzerine kurulu ve çevresinin 2700 adım olduğuna ve etrafındaki elli adımlık bir hendeğe işaret ediyor. Kalenin altmış üç burcunun ve biri limana açılan iki kapısının bulunduğunu, kale dışında ve varoşlarda ticarethanelerle dini yapıların ve mezarlıkların olduğunu, kale içinde yalnız Müslümanların ve 1200 kale askerin yaşadığını, çok katlı, kâgir ve damları ince taş levhalarla örtülü 2 bin 300 evin, kale dışında ise kiremit örtülü evlerin yer aldığını, toplam elli mahallenin ikisinde Müslümanlar, kırkında Rumlar, üçünde Yahudiler ve beşinde Frenklerin oturduğunu söylüyor. (Seyahatnâme, IX, 115-127).
Damla Sakızı
Aslında sakız ağacı Akdeniz’e has maki bodur bitki topluluğuna ait bir çalıdır ve ağaç şeklini alabilmesi için en az 100-150 yıllık bir süre gereklidir. Genel olarak sakız ağaçlarının boyu 2 ila 2,5 metreyi geçmez. Bu ağaçlardan sakız “kendima” (nakışlama) işlemiyle elde edilir, bu işlem genellikle temmuz ayının sonlarına doğru başlar. Sakız ağacının gövdesine ve büyük dallarına uzunluğu 1,5, derinliği 0,5 santimetreyi geçmeyecek şekilde çizikler atılarak yarıklar açılır. Bu işlem haftada iki kez tekrarlanır. 20 gün sonra çiziklerden ağacın reçinesi yavaş yavaş damlamaya başlar. Damlayan sakız reçinesi, önceden ağaçların altına serpilen beyaz killi toprağın üstüne düşer düşmez katılaşır. İlk toplama işlemi genellikle ağustos ortalarında başlar, yere düşerek katılaşan sakız damlaları özel bir aletle toplanır. Toplanan sakız damlaları tahtadan yapılmış kutular içinde üreticilerin evlerine taşınır ve orada evlerinin en serin bölümünde saklanır. Bu işlemle iki üç kere ağaçlardan ürün alınabilinir. Sonbahar başlarına denk gelen son toplama işlemi ile bu ilk safha son bulur. Ancak sonbaharın başlarında sakız üreticilerinin en büyük düşmanı yağmurdur. Toplama işlemi sonrasındaki tüm işlemler bittikten sonra da ürünler “Sakız Adası Damla Sakızı Birliğine” teslim edilir.
Sakız üretimi ilk zamanlar ilaç yapmak amacıyla kullanılmış. Cilde iyi geldiği için daha sonra kozmetiğe de girmiş ama sakızı ilk olarak Osmanlı Dönemi’nde tatlılarda kullanılmış. Sakız Müzesi’nde bunu anlatan bir yemek kitabı da var. Müzede aynı zamanda Hacivat ve Karagöz’ün sakız rakısı içerken bir tasviri bulunuyor. İlerleyen dönemlerde sakız Yunan yemek tariflerine de yansımış. Yunanlar sakızı yalnızca sakızlı muhallebi gibi tatlılarda değil, diğer yemeklerinde de kullanıyorlar. Örneğin; sakız soslu levrek, sakızlı uzo ile tatlandırılmış karides gibi...
Ayrıca adada deniz ürünleri ile yapılmış çok lezzetli yemekleri tatmak mümkündür. Bunlara, balık çorbası (kakavia), deniz mahsulleri dolması (midye dolması) ve taze deniz ürünlerinden yapılan mezeler örnek olarak verilebilir.
Sakız ile ilgili anlatılacaklar yazmakla bitmiyor...
Kısa kısa söz edecek olursak;
Sakız Adası’nın antik dönemdeki en meşhur ozanı Homeros'un İlyada ve Odysseia eserini dünya edebiyatına kazandırdığı bölge Sakız’daki Daskalopetra olduğu söyleniyor. Daskalopetra, öğretmen taşı anlamına geliyor. Milattan önce 6. Yüzyıl'da Homeros’un öğrencileri tarafından okul haline getirilmiş büyük bir kayanın Homeros’un ders verdiği kürsü olduğuna inanılıyor.
Sakız’ın en güzel yanlarından biri de plajları. İşte bunlardan biri Mavra Volia Plajı. Adanın güneyinde kalan plajın özelliği volkanik çakıl taşlarından oluşması.
Vroulidia, yine güneyde bir plaj. Vadi arasında kalmış bir koy.
Agia Dynami, adını koyun tepesindeki kiliseden alıyor.
Adanın güzel plajlarından biri olan Komi’nin kum zambakları ile bezenmiş, uzun ve geniş bir kumsalı var.
Batıda yer alan Lithi plajının özelliği kumlu ve sığ bir denize sahip olması.
Bunlar dışında, Nagos, GlaroiKarfas ve benzeri plajları da sayabiliriz.
Yazımı burada sonlandırırken ada hakkında daha yazmadığım onlarca konu olduğunun farkındayım. Bir sonraki gidişimde biraz daha derinleşerek kalanları yazmaya niyet ediyor, sizlere iyi okumalar diliyorum...
Kaynak: https://www.discovergreece.com/tr/north-aegean-islands/chios