Onca emekle üretilmiş Gül Bahçemi kim geri verecek bana? 2023-11-09 20:00:00
Yazar: Raşel Rakella Asal
Bir kentte bulunduğunuzu nasıl anlarsınız? Örneğin Paris Eyfel Kulesi, New York Özgürlük Anıtı, Mısır Piramitleri, Ankara Anıtkabir ile simgeleşmiş kentlerdir. İstanbul'un iki kıtayı birleştirmesiyle, üzerindeki köprüleriyle simgeleşmiş olduğunu söylemek her daim canlı ve renkli olabilen İstanbul için haksızlık olur. Gerçi bu köprülerden Asya'dan Avrupa'ya geçerken o gün nasıl hissedersem hissedeyim -içimde fırtınalar esse bile- içimde umutlardan umutlara sürüklenip, o an yalnızca İstanbul'u değil tüm dünyayı görür ve insanoğlunun gerçekleştirdiği tüm güzelliklerle mutlanırım.
İstanbul yalnız köprüleriyle değil, Topkapı Sarayı, Ayasofya, Kapalıçarşı, Haydarpaşa Garı, Sultanahmet Camisi, Süleymaniye Camisi, Galata Kulesi, Kız Kulesi gibi tarihi yapılarını sıralasak da İstanbul'u tek bir simgeye indirgeyemeyiz. Hiç kuşkusuz, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, kendine has kültürü, sanat ve mimarisi ile dünya üzerindeki en özel şehirlerden biridir.
Benim için İzmir Kültürpark yaşadığım kentin simgesi olmuş, kentin tarihini ve kültürünü yansıtan bir alandır. Hem eğlence ve dinlenme alanları, tarihi yapısı, mimari özellikleri ile İzmir kentini temsil eden görevler üstlenmiştir. 1 Eylül 1936'da açılan Kültürpark, Kurtuluş Savaşı'nı simgeleyen Montrö, Lozan, 26 Ağustos, Cumhuriyet ve 9 Eylül kapıları ile şehrin kalbine buyur eder ziyaretçileri.
İzmir'in sembol isimlerinden Sancar Maruflu, İzmir Atatürk Ormanı Kurma ve Koruma Derneği'nin kurucusu, İzmir'i Sevenler Platformu Başkanı 1965 yılından itibaren hayatının çeşitli dönemlerinde İzmir Fuarı'na emek verdi, çeşitli görevler üstlendi. İzmir aşığı olan Sancar Maruflu, o yılları şöyle anlatıyor:
“O yıllarda Fuar İzmir'in atar damarıydı. Sosyal hayat yaz, kış Fuar'da geçerdi. Çay bahçeleri, eğlence yerleri vardı. Yazın fuar dönemleri yabancı devletler ve özel firmalar tarafından pavyon olarak kullanılan alanlar kışın sosyal amaçlı kullanılıyordu. Eğlence yerleri ve spor tesisi oluyordu. Özellikle Fuar Müdürü Ahmet Dönmez'in verdiği önem sayesinde tiyatro, spor, halkoyunları grupları orada çalışıyordu."
Yine aynı söyleşisinde gazinolardan ve çay bahçelerinden söz ediyor. Zeki Müren'in önce Manolya Halk Bahçesi'nde sahne aldığını, ardından Göl Gazinosu'nda şarkı söylediğini öğreniyoruz. Hiç izleyici ayrımı yapmadan hepsinde de aynı konseri fuar süresi boyunca verdiğini, fuarın 20 Eylül'de bitiminden sonra şehitler, polis emeklileri ve Mehmetçik Vakfı için ilave konserler verdiğini Elvan Fevzioğlu'nun kaleme aldığı "Fuar Bizim Hayatımız" kitabını okumak beni de kendi anılarıma götürdü.
Küçük bir zaman diliminde yaşadığım fuar alanında gezintilerim ömrümün unutulmaz görüntülerinden birini oluşturur. Fuar zamanı İzmir'in keyfine doyum olmazdı. O günler tüm İzmirlilerin ortak park alanıydı. Park özellikle yaz kış çocukların oyun alanıydı. Anneanneler, babaanneler, anneler hepsi de birbirinden göz alıcı çocuk arabalarını önleri sıra iterek parkın iç içe girmiş temiz pak yollarında çocuk gezdirirler, ortalık çocuktan geçilmezdi; çocuklar burada bir araya gelir, burayı barış ve dostluk havasının estiği bir şölen yerine çevirirlerdi.
Parkta büyüklerden çok çocukların sözü geçerdi. Yüksek ya da alçak, geniş ya da dar, iri ya da küçük tekerlekli, bir ya da iki kişilik, tenteli, tentesiz arabalarda kenarları dantel işlemeli renk renk yastıklar, yorganlar altında yatıyor, sağlıklı ve tombul yüzlerinde tozpembe bir güven duygusu okunuyordu.
Tabii çocuk yetiştirdiğimiz günler biz İzmirli anneler de her gün çocuklarımızı buraya getirirdik. Doğum yaptığım altı ay boyunca kayınvalidem her iki çocuğumda da bana yardımcı olmak için bizim eve taşındı. Onunla biz de bu kervana katılanlardan olduk. Bazen sabah işimiz olursa, bebek gezmesini öğleden sonraya bırakırdık. Fuar alanının Gül Bahçesi'nde, burcu burcu gül kokusu ile karşılanırdık.
1968 yılında hazırlanan Gül Bahçesi Kültürpark'ın en çok sevilen mekanıydı. 2002 yılına kadar İzmirlilerin “gönül bahçesi" oldu. 2003 yılında Yeni Fuar Projesi kapsamında 50 yıllık geçmişi olan Lunapark, Hayvanat Bahçesi yanındaki Küçük Göl'ün yakınına taşındı. Taşındığı yerdeki Gül Bahçesi de sökülmek zorunda kaldı. O günleri Sancar Maruflu şöyle anlatıyor:
"Merhum Nejat Eczacıbaşı'nın, 'Böyle bir yer dünyanın hiçbir yerinde yok. Buranın kıymetini bilelim' dediğini hiç unutmam. Zeki Müren de İzmir'e her geldiğinde burada kahvaltı yapardı. Eskiden Gül Bahçesi'nde her Salı ve Cuma akşamüstleri İzmir Şehir Bandosu halk konserleri verirdi. Bu konserlerin düzenli ve görkemli olması için Fuar Müdürü Merhum Ahmet Dönmez olağanüstü ihtimam gösterirdi."
İzmir Belediye Başkanlığı yapanlar, İzmir'e gelen misafirlerini Gül Bahçesi'ne götürürlerdi. Renk renk, cins cins güller. Yalınkat, katmerli, yarı katmerli. Mevsimlik güller, yediverenler, bodur güller, sarmaşık gülleri arasında Gül Bahçesi'nin sağına soluna serpiştirilmiş banklarda çayımızı içer, bebek de öğle uykusunu bu mis kokulu ortamda almış olurdu.
Daha sonraki yıllar çocukları Lunapark'ın salıncaklarında bindirerek büyüttüm. Çocuklar için oyun alanıydı burası. Açık alanda çocuklar rahatça koşabilirlerdi. Biz kayınvalidemle bankta oturur, çocukları izler, meyvelerini orada yedirirdik. Fuar İzmir'in ciğeri, nefes alan yeriydi. Oraya girdiğimizde şehirden çıkmışsınız gibi olurdunuz.
Ne yazık ki, İzmir Kültürpark eski günlerinin şaşasını kaybetti. Artık o eski günler belleğimden silinmeyen anılar olarak o günleri yaşayan tüm İzmirliler gibi hafızamın tozlu görüntüleri arasında yerini aldı. Bu anımsamalarımı bir kenara koyup köşeye kaldırdıktan sonra, kocaman bir odada kaybolmuş, küçücük, savunmasız, yapayalnız kalmış hissediyorum kendimi. Hüzün çöküyor içime, alabildiğine derin bir hüzün. Yüzüstü bırakılmış, zavallı bir çocuk gibi. Öyle üşüyorum ki. Onca emekle üretilmiş Gül Bahçemi kim geri verecek bana?