Bul Beni Anne - Dursaliye Şahan 2023-10-09 11:04:37
Yazar: Osman Akbaşak
İlk duyduğumda yeni bir yazar diye düşünmüştüm, yanılmışım. Araştırınca birçok romanı ve öykülerinin olduğunu gördüm. Yine de daha yakından tanımamıza neden olan Çiğli Belediyesi’ne teşekkür ederek başlamak istiyorum. Üç yıl önce başlayan Fakir Baykurt Roman Ödülü her geçen yıl daha da ilgi toplayarak ve daha önemlisi yazarları okurlarla buluşturarak yoluna devam ediyor.
İlk olarak 11 Ekim 2020’de Turan Ali Çağlar, “Amasanga” romanı ile ödül aldı. 10 Ekim 2021’de Ali Balkız “Büyümek İstedim” romanı ile ödülü kazandı. 2022 yılında ödüle layık roman bulunamayınca ödül verilmedi. Bu yıl da Dursaliye Şahan, “Bul Beni Anne” romanı ile birincilik ödülüne hak kazandı. 11 Ekim 2023 tarihinde Çiğli Belediyesi’nde düzenlenecek törenle ödülü kendisine takdim edilecek.
Romanın konusuna gelince, okuru ağır bir dram bekliyor ama yazılanların tamamı yaşamın bir parçası. Keskin bir gerçekçilikle anlatılmış, zaman zaman “bu kadar da olmaz” dedirtse de biraz düşünüp çevremizde gördüklerimizi yorumladığımızda ne denli yaşanmışlıkları aktardığına hak vermemek mümkün değil.
Romanın kahramanı annesi tarafından bir cami avlusuna bırakılan, yaşamının çocukluk ve ilk gençlik yılları yurtlarda, on sekiz yaşından sonrası da sokaklarda ve parklarda yaşamını sürdüren Cemil... Önce yurtlardaki yaşama tanık oluyoruz, çocukların sevgisi/ sevgisizliği, arkadaşlığı / düşmanlığı, içtenliği / samimiyetsizliği yetişkinlerden geri kalmıyor. Okurken canımız yansa da birçok benzeri olaya her birimizin gözlemleri acı bir şekilde gerçekliği yüzümüze çarpıyor.
Yurtlar böyle de sokaklar farklı mı sanki? On sekiz yaşını doldurup dışarı çıkınca yepyeni bir dünyaya gireceğini hayal ederken gelişen yaşam koşulları şamar gibi çarpıyor Cemil’in yüzüne, kendini bildi bileli yediği gerçek şamarlar yetmezmiş gibi... Hepimizin başına gelmiştir, sokakta kılıksız, eli yüzü pis bir insan gördüğümüzde istemeden de olsa bir tiksinti belirir içimizde. Hiç düşünmeyiz bu insanların en azından bir kısmı bulundukları durumdan üzülürler mi, utanırlar mı? Çareleri vardır da istemezler mi? Çoğuna hırsız, tinerci, tacizci gözüyle bakmaz mıyız?
Önemli mesajlardan biri de hayvan sevgisi üzerine verilmiş. Cemil’in yaşamı boyunca insanlardan göremediği dostluğu, arkadaşlığı, bağlılığı bir köpekten görmesi hatta zaman zaman köpeklerin sayısının artması kahramanımızı yaşama tutunmasını sağlayan en önemli ve değerli ilişki. Öyle ki çoğu zaman parklarda yatan bir insanı tehlikelerden koruyup güvende hissetmesini sağlayan bir can yoldaşı haline geldiğine tanık oluyoruz.
“Bul Beni Anne” belki de Cemil’in romanı olduğu kadar Cemil’i anlamayanların romanıdır da... İlk sayfasından son sayfasına değin toplumun içindeki insanlara ve bakış açılarına yer verilmesi bu düşünceyi pekiştiriyor. Nedense bu insanların çok büyük çoğunluğu kötüyü öncelerken çok az bir kısmı iyi yönüyle bakıyor.
Bir kişiyi bu denli yakından ve gerçekçilikle anlatabilmenin bana göre iki yolu vardır. Ya yazarın yaşamından kesitler aktarılmaktadır ya da çok sahici bir tanıktan dinlenerek yazılmıştır. Bunca yaşamın tamamen hayal ürünü olarak kurgulanması çok zor olmalıdır. Az da olsa yazarın bilinen konumu ve özgeçmişi birinci seçeneği olanaksız kılıyor. O zaman en akla yakın olanı yazarın böyle bir yaşantısı olan tanığı olmasıdır ki bence bu romanı daha değerli kılar.
Romanın adından anlaşılabileceği gibi, Cemil’in en büyük hayali kendisini cami avlusuna bırakan annesini bulmaktır. İlginç bir şekilde annesine hiç düşmanlık beslemez, sadece bulmak ister, o kadar... Bu hayal roman boyunca yaşantısına yön verir, kimi zaman yol arkadaşı olur kimi zaman yaşamını sürdürme nedeni...
Yazar böyle hüzünlü, dramatik bir olayı yazarken edebiyat kaygısını da göz ardı etmiyor. Roman boyunca sayfalarca yorumlanabilecek kişilik tahlillerini başarıyla yaparken sonradan akılda kalacak bazı tümceler hemen dikkati çekiyor.
“İkimiz birlikte sessizce durup bana acıdık.”
“Onlar çocuksa biz neyiz?”
“İsyan bir haktır ve çocuklukta öğrenilir.”
“Sadece ben değil, yurttaki bütün çocuklar, hepimiz tahliye bekleyen mahkûmlar gibiydik. Budala değildik ama masumduk, kendimize de hayata da cahil güvenimiz vardı.”
“Onlar çoğunluktaydı. Biz azınlıktık. Ve dünyanın önemli kurallarından biri de; azınlıklar çoğunluğa tabi olmak zorundaydı. Başka bir söylemle azınlık demek güçsüz olmak demekti.”
“Aile olarak sokakta yaşayanlar yok denecek kadar azdır. Bazen kirasını ödeyemediği için sokağa atılanlar olur ki, onlara herkes yardım etmek için yarışır. Aile kutsaldır, sokağa düştüyse hemen yardım edilir. Tek başına sokağa düştüğünüzde o insanlar sizden kaçar. Garip bir ironidir bu. Anneniz terk ettiyse üzerinize bir lanet yapışmış gibidir.”
Örnekleri çoğaltmak veya romanın gidişi üzerine çok şey yazmak mümkün elbette, ancak kalanını okur değerlendirmeli diye düşünüyorum ve burada tamamlıyorum.
Yukarıdaki sözlerden de anlaşılacağı gibi yazar daha önceki öykü ve romanlarında ırkçılık, göçmenlik, çocuk gelinler ve kadın konularının ağır bastığı öykü, tiyatro oyunu ve romanlar yazmış. Ben dört kitabını ısmarladım, okuyacağım.
Bir yazarı daha tanıttığı için Çiğli Belediyesi’nin Fakir Baykurt Roman Ödülü çalışmalarının önünü açan, sürdüren Başkan Utku Gümrükçü’ye, Kültür Müdürü Nail Çetin’e ve seçici kurulda yer alan Adnan Binyazar, Bahri Karaduman, Hidayet Karakuş, Işık Baykurt, Öner Yağcı’ya da emekleri için teşekkür ediyorum.
Yazarımız Dursaliye Şahan, sizi tanımaktan mutlu oldum, yeni eserlerinizi de bekleyeceğiz.
Bu arada Dursaliye Şahan ve kitapları üzerine değerli arkadaşım Fergül Yücel 15 Şubat 2022 tarihinde yine Kent-Yaşam’daki köşesinde bir yazı yazmıştı. Arzu edenlerin okumalarını salık veririm.
Kaleminize sağlık...