Hamza Rüstem Fotoğraf Evi Müzesi 2023-08-14 09:00:00
Yazar: Saadet Erciyas
Ülkemizdeki ilk fotoğrafçılık müzesi Karşıyaka'da fotoğrafa meraklı ziyaretçileri bekliyor. Müze hafta içi her gün ve ücretsiz gezilebiliyor.
Kapılarını 2011 yılında açan Karşıyaka Belediyesi Hamza Rüstem Fotoğraf Evi Müzesi ülkemizin ilk fotoğrafçılık müzesi. 2014 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca "özel müze" statüsüne alınarak tescil edilen müzenin bakanlık tarafından da tanıtılması öngörülmüş. Yeni statüsüyle müzedeki objelerin mülkiyetini bakanlık, bakım ve onarımını ise Karşıyaka Belediyesi üstlenmiş. Müzeyi 2022 yılında 8 bin 300 kişi gezmiş.
Hamza Rüstem Fotoğraf Evi Müzesi Karşıyaka Mavişehir'deki bir kompleks içinde bulunuyor. Kompleksin girişinde konut projesinin tanıtım ofisi olarak kullanıldıktan sonra müzeye dönüştürülen duvarları camdan yapılmış yapı yer alıyor. Komplekste müze yapısının yanı sıra bir sergi salonu, "Camera Obscura" ve "Diaroma" bölümleri de bulunuyor. Müze, Özel Kalem Dergisi Yerel Yönetim Ödülü ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarihi Saygı / Tarihi Çevre ve Kültür Varlıklarını Koruma Dalında Katkı Ödülü de almış.
Mesleğin piri bir fotoğrafçı
Fotoğrafçı Hamza Rüstem, İzmir'in en önemli yerlerini, tarihi ve arkeolojik alanlarını ve İzmir'e geldiğinde Mustafa Kemal Atatürk'ün fotoğraflarını çeken, mesleğin piri, Osmanlı döneminde müslümanların kurduğu ilk fotoğrafhaneyi İzmir’e getiren bir fotoğrafçı. Bu tematik özel müzeyi, Hamza Rüstem'in en küçük torunu, müzenin bağışçısı, koleksiyoner Makine Mühendisi Mert Rüstem'le ziyaret ettim. Müzeyi gezerken hem bilgilendim hem de yaşamı fotoğraf olmuş bir ailenin kuşaktan kuşağa geçen bu aile mirasını nasıl yaşattığına tanık oldum.
Dört ana bölümden oluşan Hamza Rüstem Fotoğraf Evi Müzesi’nde fotoğrafçılıkla ilgili akla gelebilecek hemen her şey sergileniyor. Hamza Rüstem'in Girit Kandiye'de ve 1925 yılından sonra ekibiyle geldiği İzmir'de kullandığı, kenti belgelediği körüklü fotoğraf makineleri hemen girişte yer alıyor. Sergileme alanlarında 400'ü aşkın fotoğraf makinesi, 220 aksesuar, rötuş malzemeleri ve kalemleri, ipek kartlar, cam negatifler, su altı kamerası, minik fotoğraf makineleri, fotoğraf albümleri, stampalar, kart kesme aletleri görülebiliyor.
Müze yapısının içindeki bölümlerde agrandizörler, kimyasallar ve çeşitli gereçlerle temsili bir karanlık oda, ışık sistemleri, kadife perdeleri, çiçekli duvar panosu ve ahşap sandalyesiyle temsili bir fotoğraf stüdyosu bulunuyor. Mert Rüstem, bu alanlardaki tüm objelerin özgün olduğunu belirtiyor.
Müzenin cam duvarlarında ziyaretçilere yıllar öncesinden gülümseyen, Kandiyeli ve İzmirli hanımların, beylerin fotoğrafhanede çekilmiş fotoğrafları eşlik ediyor. Yine duvarlarda yer alan Karşıyaka'nın eski fotoğrafları müzenin en ilgi çeken bölümlerinden.
Müzede efemeraların bulunduğu oda ise bir başka dünya. Hamza Rüstem'in yaşam öyküsü, saygın bir fotoğraf emekçisinin ve ailesinin fotoğrafları, fotoğrafhanedeki objeler, bugün hiçbiri aramızda olmayan ama suretleri ipek kartlarda, negatifleri ise camlarda kalmış gülümseyen yüzler bir zaman yolculuğu hissi yaşatıyor gezerken.
Bu odada aynı zamanda fotoğrafhaneye gelen ailelerin, çocukların yüz yıl önce İzmir'de yaşamış insanların fotoğrafları yer alıyor. Fotoğraflardaki kıyafetler, beden dili, saçlar, aksesuarlar zamanın tanıklığını yapıyor. Bu bölümde Mert Rüstem'den Karşıyaka'da bir zamanlar çocuk fotoğraflarının çekildiği bir fotoğrafhanenin de bulunduğunu öğreniyoruz.
Müzede Hamza Rüstem'in Girit Kandiye'de yaşadığı 1897 yılından 1980'li yıllara kadar uzanan zaman aralığındaki fotoğrafçılık teknolojisiyle ilgili gelişmeleri, değişimi izlemek mümkün. Koleksiyoner Mert Rüstem, ismi marka olmuş dedesi Hamza Rüstem'in fotoğrafhanesinden çok özel objeleri, makinaları, fotoğrafları, efemeraların yanı sıra kendi koleksiyonundan objeleri de müzeye bağışlamış. Ortaya tematik ve hikayesi olan çok özel bir müze çıkmış.
Başka müzede olmayan bölümler
Müze binasından kompleksin bahçesine çıktığınızda birkaç yıl önce Karşıyaka'nın başka bir alanından getirilmiş arkeolojik eserleri görüyorsunuz. Ayrıca ülkemizdeki bir başka fotoğrafçılık müzesinde göremeyeceğiniz iki özel bölümle tanışıyorsunuz: "Camera Obscura" ve “Diaroma".
"Camera Obscura" bir karanlık oda aslında. Kapıyı açıp içine girdiğiniz boş ve karanlık bir oda düşünün. Odanın bir duvarında ışığın içeriye süzülmesini sağlayan küçük bir delik var. Gözünüz karanlığa alıştığında bir süre sonra delikten süzülen ışığın dışarıdaki görüntüyü duvara yansıttığını fark ediyorsunuz.
Mert Rüstem, şu anda dünyada fotoğrafçılığın en doğal halini sunan Camera Obscura ile fotoğraf çekme akımları bulunduğunu söylüyor. Rüstem, "Bu karanlık oda bir tür fotoğraf öykünmesi. Bir delikten süzülen ışık uygun zeminle karşılaşırsa görüntü oluşur. Bu temel ilkeyi deneyimliyor insanlar. Çocuklar içinse müthiş, onları fotoğrafçılığa yönelten bir deneyim" diyor.
Onarım gereken bölümler
Müzenin bulunduğu komplekste yer alan ve kapısı açık duran ”diaroma" bölümüne girdiğimde hayal kırıklığına uğradığımı söylemeliyim. Diaroma açıldığında duvarında ziyaretçilere vapur güvertesinden kenti, Karşıyaka’yı ve Körfez’i izliyormuş duygusu veren panoramik fotoğraf bulunuyormuş. Fotoğraf sanatçısı Orçun Okul'un çektiği fotoğrafın yerinde şimdi rutubetli, tahrip olmuş bir duvar var. Diaroma yapısının akan çatısı defalarca onarım görmüş ama sorun giderilememiş. Bugün görünen manzara doğrusu bu özel müzeye hiç yakışmıyor.
Bahçenin en önemli köşelerinden biri Hamza Rüstem'in heykelinin bulunduğu köşe. Bahçedeki süs havuzuna bakan heykel gerçekten çok etkileyici. Ancak biraz yakından baktığınızda heykeldeki aşınma ve tahribat dikkatinizi çekiyor. Umarım bu alanı özel kılan bahçedeki diaroma bölümü ve Hamza Rüstem'in heykeli en kısa zamanda onarım görür.
Araştırma merkezine acil ihtiyaç var
Hamza Rüstem Fotoğrafhanesi'nin yönetimini 1992 yılından başlayarak üstlenen, bağışlarıyla müzenin kuruluşunu sağlayan Mert Rüstem, elinde 100 bini aşkın fotoğraf negatifi bulunduğunu, 20 bini aşkın da, kartta ve hiç görülmemiş İzmir fotoğrafı olduğunu söylüyor. Müzenin kuruluş planlarında bir araştırma merkezi bölümü de bulunduğunu, ancak yaşama geçirilemediğini anlatan Rüstem, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Araştırma merkeziyle bu fotoğrafların ve negatiflerin tasnif edilip araştırmacıların kullanımına açılmasını hedeflemiştim. Bu aslında benim kente bırakacağım bir miras. Tıpkı dedemizin bizlere bıraktığı ve bu müzede kentimizle paylaştığım gibi. Ancak bu araştırma merkezi ne yazık ki yaşama geçemedi. Bunların yanmaz odalarda korunup, taranıp tasnif edileceği, dijital ortama aktarılıp araştırmacılara sunulacağı bir merkezi yapmayı çok istiyorum. İstanbul'daki SALT Araştırma ya da Ara Güler Arşivi gibi. O kadar çok bağış fotoğraf geliyor ki, ne yazık ki insanlar artık eski fotoğrafları atıyor. Çöplerden çıkan fotoğraflar, ben topladığım ve koleksiyoner olduğum için bana geliyor. Çöplerden İzmir'in belleği çıkıyor özetle. Bir başka sıkıntı da kurumlarımızdaki arşivlere gereken önem verilmiyor. İzmir'de böyle bir araştırma merkezine acil ihtiyaç var. Müzemizin bu yönde geliştirilmesi kente büyük katkı olacak."