Sıfırdan… 2022-08-01 19:15:00
Yazar: Emel Akçay Uzun
Ruhumu, bedenimi belki de hayatımı sıfırdan başlatmaya karar verdiğim gündeyim. Anılarımı bile… Yaşamımı yeniden yazmayı istiyorum. Yeni bir düzleme geçtiğimi hissediyorum. Bu kez daha güçlü daha kararlı olmayı hedefliyorum. Bütün bunları da kendime hunharca değil, nezaketle gülümseyerek yapacağım.
Öz benliğimize çok acımasız davrandığımızı gözlemliyorum. Şahsen bunu da ustalıkla yaptığımın farkındayım. Belki de bu hayatta en çok öz-şefkate ihtiyacımız vardır. Çocukluğumuzda şefkat gösterilmemiş olabilir. Ancak biz -sözüm ona- yetişkin olduktan sonra da kendimize bunu verebileceğimize inanıyorum. Yaptığımız hatalara anlayışla yaklaşmak, buna bir çözüm olabilir. Oradaki iyileşmesi gereken zayıf tarafımızı anlamak, bunu da en güçlü yönümüzle çözümlemek iyi bir fikir gibi sanki…
Çocuk benliğime bu noktada tekrar bakmak onunla konuşmak, elinden tutup iyiliklerle tanıştırmakta büyük fayda görüyorum.
“Gel küçük Emel gel, sana daha neler öğreteceğim, hangi güzel çözümlerle tanıştıracağım bakalım.”
Bu noktaya geldiğimde sanırım iki yıl önceydi sevgili arkadaşım Zeynep Üzün bana bir kitap hediye etmişti. Kitaptaki keşfimi anlatmadan önce Zeynep’i biraz anlatmak istiyorum. 1990’lı yıllarda haber peşinde birlikte koşardık. Stüdyoda kameramanlık yapardı. Mesaisi sabah saat 05.00’te başlayıp 14.00’te biterdi. Ancak birlikte habere gitmeyi o kadar çok severdik ki Zeynep, işi bırakmaz benimle siyasi partilerin il başkanlıklarında yapacağım haberlerin kameramanlığını üstlenirdi. Birbirimizi öylesine anlar, hisseder ve birlikte hareket ederdik ki… Gündeme sağlam haberler girerdi, izleyicilerle buluşurdu.
Kızım doğduğunda aklımda tek isim vardı; Zeynep! Çünkü benim için “Zeynep” demek, hamuru iyi insan demekti. Ruhu, kalbi, zihni iyiliklerle çevrili olma haliydi. Aile büyüklerinin hepsi “Zeynep” ismini çok sevdi, benimsedi. Sonra sevgili eşim Serdar, kütüphaneden kütüphaneye gezip araştırdı. Göktürk’lerden değerli bir isim daha buldu; İlay… Bu ismi sadece arkadaşları, iş çevresi kullansa da anlamı çok güzeldi. İlay, yurdun ışığı demekti.
Yeni kararlarımı alırken çok doğal olarak arkadaşım Zeynep’in hediye ettiği kitaptan bazı satırlar canlandı, zihnimde. Bircan Yıldırım’ın yazdığı Hayat Cesurlara Torpil Geçer’e uzanmıştım. Yazarın ruhundan, kaleminden dökülen şu sözlere;
“VİVEYLA: … Her sabah uyandığında gece yatmadan önce ve ihtiyacın olduğunu hissettiğin her anda bir semt pazarında gezindiğini düşün. Cebinde istediğin miktarda sınırsızca harcayabileceğin sana ait para var. Elindeki pazar filesine pazarda bulunan tüm malzemeden istediğin kadar koyarak fileni dilediğin gibi doldurabilirsin. Bu meyve sebzeleri kendin seçersen çok daha keyif alırsın! Çürük çarık olmadan en güzellerini en tazelerini seçersin. Sonra eve gelip tatlarını beğenmediğinde ‘Olsun ben seçmiştim, bir dahakine daha dikkatli seçerim’ dersin! Zihnini de aynı şekilde düşün! Sürekli acı biber, ekşi erik, çürük domates, turşuyla doldurmaya çalışırsan ne olur? Bir de bunları sürekli senin zihnine diğerlerinin seçip istediği miktarda istediği kadar doldurduğunu düşün!
… Bu filenin içerisine bol miktarda arzularından koy! Sonra pazardan uzaklaş. Şöyle hayatın içerisinde dolaş. Beğendiğin, senin de sahnende olmasını istediğin ne varsa filene doldur. Araba, ev, iş başarı, para, aşk vb. File sen doldurdukça genişleyecek, yenileri için sana yer açacaktır merak etme. Arzularına ulaşmayı yaşamının bir parçası olarak gör! Açık, anlayışlı ve sevgi dolu olduğunda seni bekleyen en yüksek mutluluğu yaşayacağını unutma. Hamurunda olanları ancak filene doldurabileceğini, bunların zaten sende olduğunu hatırlamak için doldurduğunu unutma. Bu arada fileni doldururken içindeki çocuğu sakın unutma) Onu sen mutlu edemezsen kimse edemez. Onun sevdiği şeylerden de al. Onun oyuna, eğlenmeye ihtiyacı olduğunu, tüm yaratıcılığını oyunla sergilediğini, oyunla büyüdüğünü unutma. Sadece oyununu rahatça oynayabilmesi için seçtiği arkadaşlarına ve oyuncaklarına dikkat et. Onun da sorumlulukları olduğunu ona sık sık hatırlat. Hayatı sadece severek yaşamadığımızı, sorumluluklarımız olduğunu unutmasın. Oyuna fazla dalıp gitmesin, içinde kaybolmasın. Akıllı bir çocuk olarak oyun sürecini en iyi şekilde yönetmesi gerektiğini anlat ona. Aklını kullanmasını öğret. Aklını kullanırsa istemediği, pişman olacağı oyunlara girmeyeceğini de öğret olur mu? Fileni doldururken içindeki çocukla sürekli iletişim halinde olmalısın, onula bağını koparmamalısın.”
Nasıl? Beğendiniz mi, sıfırdan kurmak üzere çıktığım yolu?
Yeni başlangıçlara adım atanları, sıfırdan yeni yaşamlarına yelken açan tüm cesur yürekleri şimdiden kutluyorum ve ruhumdan bu kelimeleri sizlere aktarırken kendimi çok hafiflemiş hissediyorum. Kalemiyle, kelimeleriyle ilham veren Bircan Yıldırım’a ve güzelliklere adım atmamı sağlayan can dostum Zeynep Üzün’e teşekkür ederim.