Benim Gözümden İran - Ardistan / İsfahan 2022-07-01 18:00:00
Yazar: Hediye Selda Yılmaz
Abyaneh gezimizden sonra İsfahan’a doğru yolumuza devam ediyoruz. Yol üzerinde İsfahan’a 110 kilometre kala bir ilçeye uğruyoruz: Ardistan. Büyük Selçuklular'dan kalma iki camisi, geleneksel kerpiç evleri ile görülmeye değer bir şehir. Şehir Sasaniler (10. Yüzyıl) döneminde kurulmuş. Ana geçim kaynaklarını nar, dut ve incir tarımı oluşturuyor.
Ardistan ilçesinde iki tane Büyük Selçuklu döneminden kalma cami bulunuyor. Biz Mescid-i Cuma Camisi'ni gezdik. Dört eyvanlı, sarı tuğladan yapılmış cami, Büyük Selçuklular'dan bu güne gelebilmiş en önemli eserlerden sayılıyor. Mihrabındaki motifler, tavan ve tonozlardaki tuğla süslemeleri etkileyici. Depremler ve Moğal istilalarından zarar görmüş. Birçok kez onarımdan geçirilmiş.
Caminin yapımına Büyük Selçuklu döneminden önce başlamış. Ancak yapı ile ilgili en önemli yenilemeler ve eklemeler Selçuklular döneminde gerçekleştiği ve son halini bu dönemde aldığı için Selçuklu eseri olarak değerlendirilmektedir.1160’da son halini almış, 1539’da ilk yenilemesi yapılmış.
Cami, plan olarak dikdörtgen bir avlu etrafında şekillenmiş. Avluya açılan dört eyvanı ve mihrap önü kubbesi ile İran’daki diğer camilerle benzeşmekte olup aslında Selçuklunun klasik cami şemasını taşımaktadır. Yapının genel görüntüsünde sonradan eklemeler olduğu için bir bütünlük ve simetri kaybolmuş.
Caminin bugüne kadar ayakta kalmış olması; Selçuklu mimarisinin sağlam temellerini ve görkemini bize anlatmaktadır. Özellikle ana kubbedeki işçilik ve geometrik detayları hayranlıkla izledik. Geometrik detaylar süslemeden daha çok akustiğin sağlanması ve depremde kubbede oluşacak basıncın yayılmasına yardımcı oluyormuş.
Mescid-i Cuma Camisi adında da anlaşılacağı gibi Cuma ve bayram namazlarında kullanılıyor. Günümüzde müze - cami olarak ziyarete ve ibadete açık.
Mühr-ü Namaz Taşı
Camiyi gezerken bir kap içerisinde kilden yapılmış 4 - 5 santimetre çapında kare ve yuvarlak taşlar gördüm. Daha önce kapalı çarşılarda da görmüş, ne işe yaradığını anlayamamıştım. Türkiye ve başka ülkelerdeki camilerde de rastlamamıştım. Rehberimize sordum, öğrendim.
Şiilik inancında namaz sırasında secde edilirken alnın mutlaka doğal bir maddeye değmesi gerekiyormuş. Bu nedenle evlerde ve camilerde bu taş mutlaka bulunuyormuş. Taşlar Kerbela kilinden yapılıyormuş. Taşların üzerinde Hz. Muhammed ya da Hz. Ali’nin adları ve dini motifler bulunuyor.
Uzun süre aynı taşla namaz kılanların alnında bu mührün iz yapacağına inanılıyor. Buna inanan Şiiler, kendi namaz taşlarını sürekli yanlarında taşıyorlar. Ancak gezimiz boyunca alnında mühür izi olan birine rastlamadım.
İndik nar bahçesine
Mescid-i Cuma Camisi'ni gezip dışarıyı da şöyle bir görelim dedik. Caminin hemen bitişiğindeki nar bahçesini görünce canımız nar çekti. Rehberimiz ve ben nar bahçesine indik. "Bahçeye indik" diyorum, çünkü caminin yanındaki yol ile nar bahçesi arasında kot farkı vardı.
Ne güzel rastlantı ki bahçenin sahibi çift de yani gelmişler. Bizi güler yüzle misafir gibi karşıladılar, nar ikram ettiler. Nar çok lezzetliydi. İran’a nar zamanı gidip de nar yemeden ayrılmak olmazdı. Rehberimiz grubumuzdaki diğer gezginler ve şoförlerimiz için bir kasa nar satın aldı. Bahçe sahibi otobüse kadar nar kasasını taşıdı.
Her ne kadar İran’da otellerde, çarşılarda nar ve nar suyu bolca bulunuyorsa da, dalından tazecik koparılmış nar yemek ayrı bir keyif. Hele bir de İranlıların konukseverliği eklenince lezzeti katmerleniyor. Bu kadar nar muhabbeti niye yaptığıma gelince:
İran dünyanın en büyük nar üreticilerinden biri. Günümüzde İran 60 bin hektarlık nar bahçeleri ve yılda bir milyon ton nar üretimi ile dünyada bu ürünün en büyük ihracatçısı konumunda. Ayrıca ülkenin birçok yerinde tatlısı, ekşisi, asitlisi, mayhoşu, çok şekerlisi, az şekerlisi, beyazı, kırmızı ve benzeri700 çeşit nar yetiştirilmektedir. Nardan; nar salçası, şerbeti, reçeli, marmeladı, jölesi, meşrubatı, dondurması, sosu, pudrası, turşusu, esansı ve benzeri ürünler elde ediliyor.
Nar çekirdeğinden de güçlü antioksidan özelliği bulunan bir yağ elde edilirken nar kabuğu doğal boya olarak kullanılıyor. Gezimiz boyunca nar taneleri ile süslenmiş yemekler, salatalar, tatlı ve dondurmalar tattık. Nar ekşisi salatalarda ve dolmalarda çok kullanılıyor.
Nar, ayrıca Şeb-i Yelda kutlamasında sofralarda mutlaka yer alması gereken önemli bir meyveymiş. Bu nedenle rehberimiz aldığımız narın bir kısmını evine götürmek üzere ayırdı.
Camiden girdik konuya, nardı derken bir de Şeb-i Yelda Kutlaması çıktı karşımıza. İran gezimize Erbain Yası ile başlayıp Hz. Muhammed’in ölüm yıldönümü ile bitirdik. İran’da iki yas arasında da yas devam ettiğinden neşeli, bayramlı günler göremedik. Önemli bayramlarını yeri geldikçe sizlerle paylaşmak istedim.
Şeb-i Yelda kutlaması
Şeb-i Yelda her yılın 21 Aralık tarihinde yapılan bir kutlama. Şeb-i Yelda 7 bin yıllık bir gelenek. Kökleri Güneş Tanrısı Mitra’nın doğumuna uzanıyor. Gelenek sırasıyla Mitraizm’e, Zerdüşt’e ve son olarak da İranlılar'a geçiyor. O kadar eski ve köklü bir gelenek ki; zamanında Romalıları bile etkisi altına alıyor. Hatta Romalılar'ın bazı şenlikleri Şeb-i Yelda kutlamasında izler taşıyor. Hristiyanlık dininde de benzer izler görebiliriz.
Şeb-i Yelda, gecelerin uzamasının artık durduğunu ve günlerin yeniden uzamaya başlayacağını müjdeliyor. İranlılar için güneş iyilik ve sevgi anlamına geliyor. İranlılar'a göre, yılın bu en uzun ve en güzel gecesinde karanlık, kötülük, yalan ve hilekârlık yerini aydınlığa, sadakate, rahmete ve şefkate bırakıyor.
Küçük farklılıklar olsa da İran’da ve dünyanın her yerinde yaşayan İranlılarca bu kutlama mutlaka gerçekleştiriliyor. Kutlama sabah güneşin doğuşuna kadar kutlama sürüyor. Peki, bu uzun gecede sabah gün doğumuna kadar nasıl zaman geçirilir? İşte kutlamanın en sevdiğim ve keyifli bölümü burada.
Şeb-i Yeldâ kutlamalarında, aile büyüğünün evinde toplanılır. Başta karpuz ve nar olmak üzere çeşitli meyveler, çerezler, tatlılar, kurabiyeler, kuru meyveler, çay, şekerlemelerle dolu yer sofraları hazırlanır. İranlılar Şeb-i Yelda kutlamasında yeteri kadar karpuz, nar ve diğer yaz meyveleri yenirse kış boyunca soğuk ve hastalıktan korunacaklarına inanırlar. Narın eve bolluk, bereket getireceğine inanılır.
Sözlü ve nişanlılar bu gece birbirlerine meyvelerle süslenmiş tabaklı hediyeler gönderir, birbirlerini ziyaret eder, sözlü ya da nişanlı kız bu ziyarette damat adayına kesilmemiş kumaş ve elbise hediye eder.
Yine bazı bölgelerde Firdevsi’nin "Şahname"sinden bölümler okunur, Nakkallık (İran’a özgü bir tür ortaoyunu) yapılır. Büyükanne ile büyükbabaların hatıraları dinlenir.
Hafız-ı Şirazi’nin divanından şiirler okunur, şiir falları açılır. İran’da Hafız’ın "Divan" adlı eseri her evde mutlaka bulunur. Önemli günlerde bayramlarda okunur. İsteyen bir niyet tutarak kitaptan rastgele bir sayfa açar ve şiir okur. Daha sonra bu şiir yorumlanır.
Bu bölümü bitirirken ben de Hafız’dan bir şiir falı sizler için açıyorum:
Zülfünün büklümü küfrün de tuzağı, imanın da.
Bu, sanat yurdundaki sanatlarından bir parçacığı!
Yüzün güzellik mucizesi, ama bakışının sözü, apaçık sihir!
O şuh gözden canımı kurtarmaya imkân var mı? Daima elinde yay, pusuda!
O siyah göze yüzlerce aferin! Âşık öldürmede sihirler yaratıyor!
Kaynaklar:
- Wikipedia
- İran Gezi Rehberi - Zafer Bozkaya - Okyanus Yayınları
- Hafız Divanı - Hafız-ı Şirazi - İş Bankası Kültür Yayınları - Çeviri: Abdülbaki Gölpınarlı