Benim Gözümden İran / Kâşan - 3 2022-06-05 10:00:00
Yazar: Hediye Selda Yılmaz
Fin Bahçesi gezimizin ardından Kâşan şehir merkezine doğru yol alıyoruz. Tek veya iki katlı betonarme konutlar sağlı sollu, ruhsuz ve soluk renkleri ile yolculuğumuza eşlik ediyorlar. Şehir merkezine doğru yapıların formu değişiyor. Kerpiçten yapılmış, yüksek duvarlı, daha önce hiç görmediğim formlarda yapılar, merkeze yaklaştıkça artıyor.
Seyahat etme, farklı olanı hemen ayırt etme yeteneğini geliştiriyor. Gezilerimde farklı olan mimariyi, müziği, sesi, kokuyu, dokuyu hemen algılayabiliyorum. Gezerken bütün duyu organlarımı kullanmayı seviyorum. Şehirleri, ülkeleri ancak böyle daha iyi algılayabiliyorum.
Kâşan şehir merkezine ulaştıktan sonra yürüyerek eski şehrin sokaklarında ve konakların arasında gezimize devam ediyoruz. İran’ın çöl iklimine uygun yapılmış geleneksel konaklarından birini ziyaret etmek üzere yürüyoruz. Sokaklarda gülsuyu damıtma atölyeleri ve satışının yapıldığı dükkânlara rastlıyoruz. Kâşanlılar, ürettikleri gül ve gülsularının dünyanın en iyisi olduğunu söylüyorlar. Şirazlı gül üreticileri ile aralarında tatlı bir rekabet var. Her yıl Hac zamanı, Kâbe’nin yıkanması için üç ton gül suyu Kâşan’dan Mekke’ye gönderiliyormuş. Kâşanlı gül üreticileri bununla övünç duyuyorlar.
Yolumuz üzerinde devekuşu ürünleri satan bir dükkâna rastlıyoruz. İran, devekuşu üretiminde önemli bir yere sahip. Eti yeniyor. Derisi, yumurtası, tüyü ve yağından çeşitli ürünler elde ediliyor. Bir süre biz de bu ürünleri inceleyip, bilgiler alıyoruz. Bize ilginç geliyor. Ülkemizde hayvanat bahçelerinde gördüğümüz devekuşu meğer ne yararlıymış. Seyahatimiz boyunca birkaç kez devekuşu çiftliklerine rastlamamızı böylece anlamlandırabiliyorum.
Güldü, devekuşuydu derken sonunda görkemli konakların olduğu sokaklara geliyoruz. Kalabalık birden artıyor. Hem yerli hem de yabancı gezginler konaklara büyük ilgi gösteriyor.
Burujerdi Konağı
Konaklar Kâşanlı zengin tüccarlara ait. Birçoğu artık konut olarak kullanılmıyor. Çoğu konak müze-konak konumuzda ve UNESCO Dünya Kültür Mirası kapsamında bulunuyor. Bazı konaklar ise butik otel, kafeterya ve lokanta olarak hizmet veriyor.
Konaklar yaklaşık 3 metrelik duvarlarla çevrelenmiş. Duvarların yüksek olması mahremiyetin sağlanması dışında yürüyenler için gölge oluşturuyor. Çöl ikliminde gölge çok değerli. Duvarların dışı yalın, hiçbir süsleme yok. Ancak konakların içleri bambaşka. Her konak, sahibinin zevkine göre yapılıyor. Yapı ustaları, mimarlar, ressamlar, nakkaşlar ve konak sahibi birlikte konağı tasarlıyor. Konaklarda büyük aileler yaşıyor. Her ailenin bir odası var. Ayrıca kabul salonu, misafir odaları, mutfak, kiler, hamam, rüzgâr kulesi, kitaplık, müştemilat ve ahır bulunuyor.
Burujerdi Konağı 18 yılda yapılmış. Yaklaşık 200 yaşında. “S” şeklinde kıvrımlı bir holden konağa giriyoruz. Bu şekilde kıvrımlı girişin iki nedeni var: Hem içerinin görünmesini engelliyor, hem de hava dolaşımı ve serinlemeye yardımcı oluyormuş. İlerliyoruz. Karşımıza sofa çıkıyor. Buradan iç avluya ve konağın diğer bölümlerine geçiliyor. Dikdörtgen iç avlu ortasında fıskiyeli bir havuz bulunuyor. Su kıtlığı nedeniyle havuz boş duruyor. Duvarlardaki kalemişi bezemeler ve alçı süslemelerinde Pers, Zerdüştlük ve İslam dönemlerinin izlerini görüyoruz. Konforun ve sanatın bu kadar dar alanda en verimli şekilde tasarlanmasını hayranlıkla izliyor ve bolca fotoğraf çekiyorum.
Yas Anmalığı “Heçkle”
Konak gezimizden sonra konaklayacağımız otele yürüyerek ulaşıyoruz. Konaklama yapacağımız otelin sokak girişinde “Heçkle” adı verilen aynakâri tekniği ile yapılmış bir anmalık ile karşılaşıyoruz. Bu sokakta yakın zamanda genç veya çocuk vefat etmiş, bu nedenle heçkle burada duruyormuş. Heçkle burada durduğu sürece, o sokaktaki yas evine saygı gereği gürültü yapılmaz, düğün ve eğlence gerçekleştirilmezmiş. İran’da yas kültürü ve ritüelleri çok önemli. Kuralları var ve herkes yerine getiriyor.
Günün Süprizi
Heçkleyi geçip dar sokaktan yürüyerek kalacağımız otele yürüyoruz. Çünkü alışageldiğimiz betonarme çok katlı bir otelde konaklamayacağız. 200 yıllık Mahinestan Konağı’nda konaklayacağız. Bu haberi rehberimizden alınca çok şaşırdık ve sevindik. Sokak dar, araç giremiyor. Bu nedenle valizlerimiz görevlilerce el arabasıyla taşınıyor.
Konağa ulaştığımızda yan duvarlardaki erotik kalem işi duvar süslemeleri dikkatimi çekiyor. İslam cumhuriyetinde bu nasıl olur demeden edemiyorum. Eski eser olduğu için korunuyormuş. Günümüzde bu tür eserler sergilenemiyormuş.
Otelimize yani konağa daha önce anlattığım gibi kıvrımlı bir holden giriyoruz. Resepsiyonda giriş işlemlerimiz yapılırken bize soğuk gül şerbeti sunuluyor. Sunumun inceliği ve şerbetten aldığım lezzetin bende yarattığı ruh halini anlatmak için sözcükler yetersiz kalır. Gülün rayihası epey uzun bir süre damağımda kalıyor. Kâşanlı gül üreticileri kendileriyle övünmekte çok haklılar.
Odalara yerleşme ve kısa bir dinlenmenin ardından Kâşan’ın sokaklarını ve Kapalıçarşı’sının gezmek üzere yola çıkıyoruz.
Kapalıçarşı’da akşamüstü gezisi
Akşamüzeri olduğu için sokaklarda yoğun telaş göze çarpıyor. Biz gezginler sakiniz. İnsanları, dükkânları gözlemleyerek Kapalıçarşı’ya ulaşıyoruz. İran’daki bütün şehirlerde olduğu gibi bu kapalı çarşı da şehrin kalbi konumunda.
Oldukça büyük ve her şey satılıyor. Kapalıçarşı’nın ortasında büyük bir kapalı meydan ve çay ocağı var. Fıskiyeli havuzun dinginlik veren sesi eşliğinde tomurcuk güllü çay içiyoruz. Meydan kalabalık, yerli ve yabancı gezginler çay içiyor, dondurma yiyor. Bir köşede el dokuma tezgâhında usta kumaş dokuyor. Serin, havadar, renkli, cıvıl cıvıl havasıyla bu meydanda bulunmak bana iyi geliyor. Nefis İran çayı eşliğinde çevremi izliyor, insanları gözlemliyor, seslere kulak kesiliyorum. Elbette ortamı koklamayı da ihmal etmiyorum. Eski mekânların kendine has bir kokusu var. Bu kokuya çay, baharat, gül, su ve insan kokuları karışıyor. Anlatmam zor.
Akşam alacakaranlığında yürüyerek otelimize dönüyoruz.
Mahinestan Konağı Butik Oteli
İran gezimizde konaklama yaptığımız tek geleneksel konak burası olduğu için bu konak-otelden kısaca söz etmek istiyorum:
Odalar gayet zevkli döşenmiş ve konforluydu. Avludaki havuzun dolu olması ve fıskiyeden çıkan su sesine bülbül ve muhabbet kuşlarının şakıması karışıyordu. Küçücük bahçede güller, çeşitli süs bitkileri, incir ağaçları ve kuşlar ile cennet bahçesi yaratılmıştı. Mutfak bodrum katındaydı. Konaklarda gıdaların bozulmaması için mutfak ve kiler bodrum katında bulunurmuş. Her yer harika bezmelerle donatılmıştı.
Yemekten sonra havuz etrafında bulunan kerevetlerde dinlendik. Konağın ve İran gezimizin tadını çıkardık. Kuş cıvıltıları, suyun dinginlik veren varlığıyla yorgunluğumuzu giderdik.
Konağı çok sevdim. İyi ki böyle bir konakta kalmışız. İranlıların geleneksel konak yaşamına kısa da olsa tanıklık ettik. Ertesi gün burada ayrılmam güç oldu. Keşke daha çok kalabilseydik. Ama görecek daha nice yerler vardı. Yola koyulmak üzere otelden ayrıldık.
Güllerin, halıların, bahçelerin ve geleneksel konakların güzel şehri Kâşan’ı anılarımızla arkamızda bırakarak Abyaneh’e doğru yola koyulduk.
Bu bölümü Jila Hüseyni (1964-1996)’nin bir şiiri ile bitiriyorum.
Tutsak
Şayet pencere açılabilse belki
gökyüzü görülebilir
hava kucaklanabilir
bahar kucaklanabilir
Şayet soğuk ve cansız duvarlar yıkılabilir
komşunun sevinci görülebilir
Ve hayattaki havuzda
balıkların kalbi duvar başlarında gezinen kedilerin
korkusundan arındırılabilir
ve annece gülebilir
kız kardeşçe öpülebilir
baba anlaşılır
Sardunya saksıları havuzun kenarına dizilebilir ve
kendi sade mutluluğunu kutlayabilir
Yazık ki pencere kapalıdır
ve duvarlar geçilmez
Ve ellerim artık yıkıp geçen o iki el değil!
Parmaklarımın arasında
yeni bir aşk saklıdır çünkü
Saklımı biliyor
ve yüzüme gülüyor çocukça…
Kaynaklar:
- İran Gezi Rehberi / Zafer Bozkaya / Okyanus Yayınları
- Dolunayda Kızıl Tef Çalan Kadınlar - İranlı Kadın Şairler Seçkisi / Çeviren ve derleyen: Haşim Hüsrevşahi / Totem Yayınları, 2015