Kolonyacılık unutulmaya yüz mü tutmuş? 2021-10-16 17:30:00
Yazar: Semra Yeşil
Geçtiğimiz günlerde Datça - Fethiye tatilimizden dönerken her zaman olduğu gibi Muğla’da mola vermiştik. Alışmış olduğumuz üzere şehrin arka sokaklarında, arastasında (çarşı) vakit geçirmek, fotoğraf çekmek istiyorduk.
Zira bir dönemin önemli bir ticari bölgesi olan tarihi Muğla Arastası, hala halkın pek çok temel ihtiyacını karşılamayı sürdüren dükkânlarıyla şehrin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Anadolu beylikleri döneminden günümüze kadar ulaşan bu çarşı ticari öneminin yanı sıra kültür turizminin de vazgeçilmez noktalarından biri haline gelmiş…
Eski kervan yolu üzerinde şehrin dört bir yanından gelen yolların kesiştiği noktada yer alan arasta geleneksel Muğla mimarisinin en güzel örnekleri ile karşılaşılabilecek bir yer. Orijinali korunan veya aslına uygun yenilenen pek çok evin çatı ve bacaları ise estetik görüntülerinden hiçbir şey kaybetmemiş durumda…
Yerli ve yabancı turistlerin yanı sıra üniversite öğrencilerinin de uğrak yeri olan tarihi arastada, unutulmaya yüz tutmuş semerci, ayakkabıcı, berber, nalbur, bakırcı, tuhafiyeci, terzi, sandaletçi ve kolonyacı gibi pek çok farklı meslek ustaları faaliyetlerine devam ediyor.
Kolonyacı demişken, çarşıyı dolaşırken tanıştığımız kolonyacı Ahmet Bey ile sohbetimiz aslında uzun zamandır düşündüğüm ancak bir türlü hayata geçiremediğim “unutulmaya yüz tutmuş meslekler” yazı dizisine başlamam için bir vesile oldu diyebilirim.
Dükkânının yanından geçerken vitrinindeki envaiçeşit kolonya şişesine hayranlıkla bakıyorduk ki dışarı çıktı ve tatlı dili ve güler yüzü ile bizi kısa bir zamanda dükkânına sokmayı başardı. Aslında biz de girmeye pek hevesli sayılırdık. Zira dükkândaki içlerinde rengarenk kolonyalar olan pompalı kolonya doldurma şişelerini ilgimizi çekmiş, bizi eski günlere götürmüştü.
Eski günler demişken ondan da söz etmeden geçemeyeceğim…
Halamın eşi Refik Eniştem Balıkesir’in meşhur Esmen Kolonyaları’nın Ege Bölge bayisiydi. Basmane’deki dükkânı babaannemlere giderken troleybüsten indiğimiz durağa çok yakındı. Bu nedenle babaannemlere giderken dükkâna uğramadan geçmezdik. Annemler eniştem ve halam ile sohbet ederken, tezgâha dizilmiş büyük kolonya şişelerinin yanından uzanan pompadan ellerimize İzmir geceleri, altın damlası, yasemin, şebboy, beyaz zambak, beyaz geceler gibi kolonyalardan sıkmaya bayılırdık. Zira eniştem bize nasıl kullanılacağını öğretmişti. O şişelerden yerlere dökmeden kolonya boşaltmak (benim o yaşlarımda) büyük bir marifet işiydi.
İlerleyen yıllarda eniştem dükkânını yanında çalışan elemanına devrederek kolonyacılık işini parfümeri işine dönüştürdü. Şirinyer’de bir parfümeri bir de bonmarşe (*) tarzı iki dükkân açarak işlerine devam etmeye karar verdi. Ancak kolonya işi her zaman dükkânların baş konusuydu. Eniştem bıraktıktan sonra da dükkân Esmen Kolonyaları olarak Basmane’de uzun yıllar faaliyetine devam etti. Ben ise yakın geçmişe kadar her geçişimde "yerinde duruyor mu?" diye baktım durdum. Ama artık yerinde yeller esiyor.
Eniştem genç yaşta vefat etti. Halam eniştemin vefatından sonra dükkânlardan birini kapattı. Kalan tek dükkânla işleri daha da geliştirerek devam ettirdi. Küçücük dükkânında kolonya ve parfümerinin yanı sıra çamaşırdan bebek giysisine, iğneden ipliğe pek çok ürün satmaya başlamıştı. Biz de büyümüş, halama yoğunluk yaşanan özel gün ve bayram arifelerinde ablamlarla beraber yardıma gider olmuştuk. Zira sözünü ettiğim o günlerde halamın tek başına müşteri yoğunluğuna cevap vermesi mümkün değildi.
Benim en sevdiğim iş ise o kocaman pompalı kolonya şişelerinden müşterilerin yanlarında getirdikleri şişelere kolonya doldurmaktı. Kimisi sadece limon kolonyası isterken kimisi de halamın farklı kokuları karıştırarak elde ettiği “Night night” kolonyasından isterdi. Hatta bazısı kısaca “Night istiyorum" derdi. Tabii onlara doldururken birazcık da kendim sürünürdüm night kolonyasından. Hatta halam bu kolonyalar için özel şişeler ile çocukları Aybars ve Elvan’ın isimlerinin olduğu marka etiketleri yaptırmıştı. Güzel günlerdi diyebilirim. Hatırlayınca yüzümde beliren tebessüm ise o günlere olan özlemin işareti olsa gerek…
Kültürümüzün vazgeçilmezlerinden kolonya ikramı misafir ağırlarken olmazsa olmaz bir ritüel… Eve girerken, evden çıkarken kolonya dökünmek ise önemli bir alışkanlık… Hatta hasta ziyaretlerine ise kolonyasız gitmek mümkün değil… Hem dezenfektan etkisi hem de ferahlatan kokusu, kolonyayı uzun süre evlerin neredeyse temel ihtiyacı olmuş…
Peki hayatımızda bu kadar önemli bir yeri olan kolonyanın tarihi nerelere dayanır? İlk olarak kim icat etmiştir?
Kısaca söz edecek olursak, kolonyanın ilk olarak 14. Yüzyıl'da Floransa’daki Santa Maria Manastırı rahipleri tarafından kullanıldığı söylenir. Ancak dünyada ilk bilinen profesyonel kolonyayı Giovanni Paolo Feminis isimli bir İtalyan Almanya’nın Köln şehrinde üretmiş. Hatta rivayete göre kolonya isminin de bu yüzden “Köln suyu” anlamına geldiği söylenir.
Kolonya ülkemizde ise II. Abdülhamit döneminde üretilmeye başlanmış. Zamanla öyle sevilmiş ki, birçok şehirde o bölgeye ait kolonyalar üretilmiş. İzmir'in altın damlası, Antalya'nın turunç çiçeği, Rize'nin çay, Düzce'nin tütün, Amasya'nın elma, Ayvalık'ın zeytin çiçeği kolonyaları bunlara örnek verilebilir.
Şimdi gelelim bu yazının esin kaynağı olan Ahmet Gümüşbulut’un (Kolonyacı Ahmet) hikâyesine…
Hatırlarsanız yazımın başında “Tatlı dili ve güler yüzü ile bizi kısa bir zamanda dükkânına sokmayı başardı” demiştim ya, o da şöyle oldu: Israrla, “İçeri buyurun, kollarınızı açın, size çok güzel bir koku süreceğim" deyince kıramadık. Kollarımıza sürdüğü “Nazlı Kolonyası”nı kendine ait özel formülü ile üretmişti. Gerçekten çok güzel kokuyordu. Beğendiğimizi görünce bize hediye etmek istedi. Dirensek de kabul ettirmedik. Ablam ve benim için o güzel şişelerden birine hemen önümüzde formülünü uyguladı ve paket edip ellerimize tutuşturdu.
İkimiz de çok etkilenmiştik. “O halde bana hikâyenizi anlatır mısınız? Ben de sizin unutulmakta olan mesleğinizi ve sizi tanıtacak bir yazı kaleme alayım. Unutulmasın. Hem de uzun zamandır başlamayı planladığım bir yazı dizisinin ilk yazısı olsun" dedim. O da memnuniyetle kabul etti. Dükkânının önünde hızlıca anlattı hikâyesini…
Ahmet Bey kolonyacılık işine ilkokul yıllarında teyzesinin eşi olan eniştesinin yanında çırak olarak başlamış. Ancak eniştesi bu süreçte ürettiği kolonyaların hiçbirinin formülünü vermemiş. (Bu arada şu an kendisi de formülleri kızına dahi vermiyor. Bunu da belirtmiş olalım.) Zira bu meslekte hiçbir usta çırağına formül vermezmiş.
Gel zaman git zaman enişte benim eniştem gibi erken yaşta vefat etmiş. Çocukları küçük olduğu için işini yürütecek kimsesi yokmuş. Aile meclisi toplanmış. Bu işi en iyi yeğen Ahmet’in yürütebileceğine karar vermişler. Ahmet Bey işin başına geçmiş geçmesine de elinde hiçbir formül yokmuş. Eniştenin bir formül defteri olduğunu biliyorlarmış ama bir türlü bulamamışlar.
İstanbul’da bu işle uğraşan bazı Musevi dostlarından yardım istemiş. Ancak verdikleri formüller ile kolonya yapması imkansızmış. Çaresiz, o güne kadar eniştesinden gördükleri ve kulağına çalınan bilgiler ile kolonyalar üretmeye başlamış. Ürettiği kolonyalar çok beğenilmiş. Kokularının hepsinin birer hikâyesi varmış. Hepsine farklı isimler veriyormuş. Zaman içinde tescilli markalar da yaratmış.
Ahmet Bey’in kolonyalarının bazılarının isimleri “Nazlı”, “Feriştah”, “Aşkın gözyaşları”, “Gecelerin hâkimi”. Tescilli markaları ise “Turistik Marmaris”, “Albatros” ve “Kolonyacı Ahmet”…
Kara kaplı formül defteri eniştesinin ölümünden bir müddet sonra dükkândaki masanın çekmecesinin arkasından çıkmış çıkmasına da Ahmet Bey bu arada mesleğinde çok yol almış.
Ahmet Bey’in kızı yüksek kimya mühendisi. Kızının da bu işi sürdürmesini istiyor. “Ama hala bazı formüller bende" diyor gülerek…
Umarız kızı da “kolonyacılık” mesleğini sürdürmek ister ve Ahmet Bey de kendi kara kaplı defterini ona devreder. Böylece hem eniştenin hem de Ahmet Bey’in uzun yıllar büyük emek vererek sürdürdükleri bu meslek unutulmaz, yaşar ve gelecek nesiller de “Kolonyacılık”tan haberdar olur.
Günümüzde de kolonya üretimi elbette devam etmektedir. Benim sözünü ettiğim bu işi meslek edinip, küçük esnaf olarak özel üretimler yapan butik üreticiler…
Sonsöz:
Size açılan kapıdan girmezseniz içeride ne hikâyeler olduğunu asla öğrenemezsiniz.
Birbirimize anlatacak hikâyelerimizin tükenmemesi dileğiyle…
(*) İçinde her türlü giyim, süs eşyası oyuncak vb. satılan büyükçe mağaza