Benim Gözümden İran / Gülistan Sarayı 2-Tahran 2021-07-30 22:30:00
Yazar: Hediye Selda Yılmaz
Sıra Gülistan Sarayı'nın en kapsamlı binasını gezmeye geldi. Önce dış kısmından söz edeyim. Binanın dışı tuğla kaplı ve çini motifleri ile bezenmiş. Bu binada da çini motiflerde çeşitlilik göze çarpıyor. Fars mitolojisinden motifler, stilize edilmiş çiçek ve kuş motifleri, Selçuklu etkisinin gözlendiği geometrik motifler, İslam felsefesini yansıtan motifler harika bir uyumla bir arada kullanılmış. Aralarda Avrupa tarzı manzara motifleri de göze çarpıyor. Adeta motifler geçidi izliyorum. Zaman olsa her birini ayrı ayrı incelesem, daha kim bilir ne güzellikler görürdüm.
Bina, dışarıdan yekpare gibi görünse de aslında birbirine geçişli beş ana salondan oluşuyor. Alt katlar daha önceleri müştemilat olarak kullanılmış. Günümüzde idari ofisler bulunuyor. İçten bir merdivenle üst katlara çıkılıyor. Alt katların iç bezemeleri sade, ancak üst katlar hem yüksek tavanlı hem de gösterişli. Ayrıca her bir salon farklı bir havaya sahip. İzlerken hem hayranlık hem de şaşkınlık yaşadım. Şimdi sırayla salonlardan edindiğim izlenimleri aktarmak istiyorum:
Nigârhane
Nigâr, ülkemizde bir kadın adıdır. Nigâr sözcüğünün kökenini incelediğimizde Farsça “görüntü, resim, tablo, put” anlamlarına gelmektedir. Nigârhane, İranlıların resim ve heykel galerisine verdikleri addır.
Saray bünyesinde ayrı bir sanat galerisi oluşturulmasının da bir hikâyesi var: Nasıreddin Şah, 1848 - 1896 yılları arasında süren hükümdarlığı döneminde Avrupa ülkelerinde kapsamlı bir gezi gerçekleştirmiş. Gezi dönüşü Avrupa saraylarında gördüğü sanat galerilerinden etkilenip kendi sarayında da böyle bir galerinin oluşturulmasını istemiş.
Galeride, Kaçar dönemini yansıtan yağlı boya tablolar ile çeşitli büstler sergileniyor. Hem saray hem de halkın günlük yaşamı tablolardan izlenebiliyor. Bazı tablolar bildiğimiz kare ya da dikdörtgen formlardan farklı. Fotoğrafta gördüğünüz gibi üst kısmı kubbe şeklinde forma sahip tablolar da salonda sergileniyor. Bu form bana camilerin kubbe formunu anımsattı ve hoşuma gitti. Ayrıca sarayın diğer salonlarında da harika tablolar gördüm.
Kraliyet Müzesi
Nigârhane'den Kraliyet Müzesi salonuna geçiyoruz. Bu salonda şahların kullandığı eşyalar ile kraliyet koleksiyonu sergilenmektedir. Bu müze de tıpkı Nigârhane gibi Nasıreddin Şah'ın, Avrupa gezisinden sonra düzenlenmiş. Bu salonda beni en çok etkileyen, eserlerden çok mavi - beyaz alçı bezemeler ve kristal avizelerin yarattığı hava oldu. Alçı motiflerinde Avrupa saraylarından esintiler ile İranlıların geleneksel motifleri birlikte kullanılmış. Salonun tavan yapısı cami tavanlarını anımsatıyor. Kubbe ve mukarnas formlar mekâna ferahlık ve dinamizm katmış.
Bu salonu çok sevdim. Rastlantı bu ya, ben de o gün mavi tonlarda giyinmiştim. Maviyi çok severim. Adeta bu salona âşık oldum. Bu salondan ayrılmam zor oldu.
Selam Salonu (Resepsiyon Salonu)
Kraliyet Müzesi'nin etkisinden çıkamadan bir başka göz kamaşması, ışıklar şöleni yaşayacağımız Selam Salonuna geçiyoruz. “Bir rüya mı bu, yoksa 1001 Gece Masalları'ndaki sarayda mıyım?" demeden edemiyorum.
Şahların yabancı ziyaretçileri kabul ettikleri ve ağırladıkları bu salon, Gülistan Sarayı'nın en büyük salonu. Son Şah Rıza Pehlevi ve eşi Farah Pevlevi bu salonda taç giymişler. Nasırüddin Şah'ın balmumu heykeli ve orijinallerini Mücevher Müzesi'nde gördüğüm tahtlar salonun en ilgi çeken bölümünü oluşturuyor. Gözlerim ışıltılardan ve renk cümbüşünden şaşkınlık yaşıyor elbette. Nereye bakacağımı şaşırıyorum. Duvarlarda parlayan ışıltılı süslemeleri ilk kez görüyorum. Gözlerimi alan bezemeler, “Aynakâri” adıyla anılan bezeme sanatının en nadide örnekleriymiş. Bu bezeme sanatında daha sonra ayrıntılı söz edeceğim.
Havuzhane
Kaçar döneminde yazlık salon olarak kullanılan bu salon diğerlerine göre oldukça sadeydi. Rıza Şah Pehlevi salona bir havuz eklettiği için bu ad verilmiş. Ancak nemlenme yarattığı ve eserlere zarar verdiği için havuz kaldırılmış.
Bu salonda yabancı kralların Kaçar dönemi şahlarına gönderdikleri hediyeler sergileniyor. Altın, gümüş, değerli taşlar ve yarı değerli taşlarla bezenmiş süs eşyaları, porselenler, yazı takımları, biblolar, vazolar vb. üslup ve renklerine göre sınıflandırılmış. Bu bölümdeki eserlere çok değer veriliyor. Eserlerin tozlanmasını önlemek için bu salonu galoş giyilerek geziliyor.
Billur Salon ve Fildişi Salonu
İç içe geçmiş iki salon, şahların ve ailelerinin oturma ve yemek odaları olarak kullanılmış. Duvar ve tavanlarda bulunan kesme ve kristal aynakâri süslemeler, avizeler, taban halıları, mobilyalar, döşemeler, porselen vazolar, çeşitli heykeller, İran şahlarının zevkini yansıtmaktadır. Fildişi Salonu, şahların ve ailelerinin yemek salonu olarak kullanılmış. Salondaki fildişlerinden dolayı bu adla anılıyormuş.
Saray salonlarının görkemli dekorlarından, özellikle aynaların ışıltısından kendimi alamadım. Ayna, İran'da yalnızca iç mekân bezemesi ve dekorasyonda kullanılmıyor. Edebiyatta da işlenen önemli bir motif. Ayna kavramına Nazenin Nezamşehidi'nin (1961 - 2005) bir şiirinden bakalım ve bu bölümü burada bitireyim:
Sevmiyorlarken…
sevmiyorlarken bizi
bizler darmadağın pencereleriz
belki de terk edilmiş bir pencerede
silik bir terk edilmişliyiz
ya da aynı sönük ışığı
eski bir aynada yansırız
sonsuz bir caddeye ve ikindinin kül rengine
bakarız
aklımızı başımızdan alan
aşina havayı aramaksızın
sevmiyorlarken bizi
darmadağın aynalarız.
Kaynaklar:
- İran Gezi Rehberi, Zafer Bozkaya, Okyanus yayınları, 2018
- Dolunayda Kızıl Tef Çalan Kadınlar, İranlı Kadın Şairler Seçkisi, Çeviren ve Derleyen: Haşim Hüsrevşahi, Totem Yayınları, 2015
- Sözlerin Soyağacı, Çağdaş Türkçe'nin Etimolojik Sözlüğü, Sevan Nişanyan, Adam Yayınları, 2007