Rastgele Ütopik Mırıltılar - 2 2021-01-04 10:00:00
Yazar: Oğuz Adanır
Pandemi felaketinden yaklaşık on yıl sonra insanların yüzü gülmeye başlamıştı. Milyonlarca genç iş güç sahibi olmuştu. Mevcut ekonomik düzen daha insanca ücretler ve çalışma koşullarını kabul etmek durumunda kalmıştı. Güçsüz, çaresiz, kendi haline terk edildiği söylenen kitleler bir anda güçlenmiş ve bu gücünü sessiz sedasız bir şekilde kabul ettirmişti.
Kendine güveni gelen başarılı genç kuşaklar ülkeyi daha da üst bir çağdaşlık yada uygarlık düzeyini taşımak gerektiğine inanıyorlardı. İstendiği ve kolektif iradenin gücüne inanıldığı takdirde her şeyin olumlu anlamda değişebileceği anlaşıldı. Bu kuşakların sergilediği birlik ve beraberlik anlayışıyla kimlik yada ırkçılıkla ilgili tartışmalar yok denilecek bir düzeye geriledi. Bu dönemde din, dil, ırk, hizipçilik ve benzeri tartışmalara geriye dönüşü olmayacak bir şekilde son verildi. En önemli kavram "insan" olurken en önemli mesaj "insanca davranmak ve yaşamak" oldu. Toplum başka hiçbir kavram yada terimin bunların önüne geçmesine izin vermedi.
Tıpkı büyüyebilmek amacıyla eski derisinden kurtulan yılan örneği, gelişmesini ve büyümesini engelleyen bir önceki kuşağa ait bütün köhnemiş, eskimiş, çağdışı olmuş ideolojiler, içerikler, kavramlar ve bunlar üstünden sürdürülen tartışmalar bir kenara bırakıldı. Yepyeni Türkiye yepyeni bir dil ve düşünce yapısına sahip oldu: Demokrasinin dili. Katılımcı bir demokrasi anlayışı doğrultusunda büyük sorun sanılan yada topluma o şekilde dayatılan bütün sorunlar kısa sürede sonuçlandı. Ülke hızla kaldığı yerden yoluna devam etti.
Demokrasi sorunu şöyle çözüldü. Pandemi sonrasında tam bir dayanışma içinde olan gençler aldıkları bir kararla ilk seçimlerde tüm illerden demokratik yöntemle birer bağımsız aday belirlediler. Bu adayların seçilmesini sağlayabilmek amacıyla gece gündüz çalışıp, çabaladılar. Bu çabalarının sonucunu da aldılar ve bütün illerden seçilen bağımsız adaylar mecliste büyük çoğunluğa sahip oldular. Bunlar hemen yeni bir parti kurup yönetimi devraldılar. Ülkedeki tüm antidemokratik yapılanmalar ve uygulamalara bir son verip katılımcı demokrasi anlayışına uygun yasalar çıkardılar. Topluma verdikleri ilk mesajda: Türkiye'nin, mutlu ve huzurlu insanlar olması için gece gündüz çalışacaklarına ant içtiler. Yeni çağa ve yeni bir dünyaya yaraşır bir Türkiye yaratacaklarını söylediler.
O güne kadar dünyanın değişmeyeceğini düşünen ve hiç durmadan komplo teorisi üretenler bu gelişmeler karşısında şaşırıp kaldılar. Politika evreninin muhalefet olmadan ayakta kalamayacağına inandıkları için eskiden birbirleriyle hiç geçinemezken bu yeni koşullarda bir araya gelip bir muhalefet partisi kuran eski politikacılara doğru ve haklı eleştirilerde bulundukları takdirde gençler hep kulak verdiler. Onları dışlamadılar, zira tarihin onların kendi kendilerini tasfiye etmelerine neden olduğunu bizzat yaşayıp gördüler. Her zaman daha iyi ve daha güzel bir Türkiye için kendilerinden daha çok çalışan insanların ortaya çıkıp yönetimi devralabileceğine inandılar.
Politikaya soyunmaya karar verdikleri tarihe kadar hiçbir politik partinin hangi kademede olursa olsun sözcüğün gerçek anlamında demokratik yöntemlerle aday belirlemediğini biliyorlardı. Bu yüzden kendilerine hiç politika yapma olanağı sağlanmamıştı. Temsili demokrasilerin yıprandığını bildiklerinden daha seçimlere girmeye karar verdikleri gün ülkenin her yerini kapsayan bir araştırma ve geliştirme projesi ürettiler. Bütün meslek ve yaş gruplarına yönelik tüm istatistik verileri bir araya getirip bir rapor hazırladılar ve adını "Katılımcı Demokrasiye Geçiş Raporu" koydular.
Buna göre halk ve demokrasi ilişkisi sandığa gidip oy atmayla sınırlı kalmayacaktı. Toplum için, toplum adına oluşturulup, yönetilen düzene toplumun bizzat katılması gerektiği düşüncesi ön plana geçti. Zira toplumun kendi sorunlarıyla bizzat ilgilenmediği takdirde tarih son yüz yıl boyunca politikacıların ülkeleri keyfi bir şekilde yönettiklerini kanıtlamıştı.
Bu gerçekten hareketle yeni yönetim mevcut esnaf, zanaatkar, STK ve diğer örgütlenmeleri daha etkin hale getirdi ve herkes sesini yönetime duyurma olanağına sahip oldu. İşe önce sorunları olan grup yada kesimlerden başlandı. Örneğin ev kadınlarının maddi geçim sıkıntısı kısa sürede çözüldü. Evli ve en az bir çocuklu her ev kadınına yeni insani ücret anlayışı doğrultusunda iki, üç kişilik bir aileyi görece rahatça geçindirecek bir maaş bağlandı. O yıllarda asgari ücret kavramı terk edildi ve "insanca yaşama insanca ücret" anlayışı çerçevesinde işverenler, Devlet ve çalışanlar birlikte hareket edip nesnel/maddi geçim koşulları ve katılımcı demokrasi anlayışına uygun ücret artışları belirlendi. Çalışanların kabul edemeyeceği, yani insanca bir yaşam sürdürmek için gerekli artışı onaylamayan hiçbir öneri yaşama geçirilmedi. Bu koşulları ve bunları belirleyen kuralları kabul etmeyen tüm ticari kuruluşlar boykot edilerek iflasa sürüklendi. Bu kesimden güçlü bir direniş gelmedi ve çoğunluk kısa bir sürede bu yeni insani düzene ayak uydurdu.
Tüm kesimlerin seslerini her an baştaki yönetime duyurabilecekleri bir Internet ağı o sırada oluşturuldu. Örneğin, bir meslek grubunun sorunları olduğunda fiilen yada sanal bir şekilde bir araya gelip bunları tartışıp en kısa süre içinde bir çözüme bağladıktan sonra oda başkanlığı aracılığıyla yönetimdeki partinin konuyla ilgili milletvekilleri ve bakanlıkla birlikte aynı anda muhalefet partisinin konuyla ilgili milletvekilleri ve parti yönetimine gönderiliyordu. Sorun aynı gün, olmazsa ertesi gün karar bağlanıp yasalaştırıldıktan sonra üçüncü yada dördüncü gün uygulanmaya başlanıyordu. Önemli ve acil sorunlarla ilgili özel yasa gereğince tüm toplumu dolaylı bir şekilde bile olsa etkileyecek her türlü sorunun en geç bir ay içinde karara bağlanıp, uygulamaya konulması Anayasa gereğiydi.
Bu yasa ve geliştirilen hızlı yöntemlerle tüm toplumsal, ekonomik, politik, kültürel, vs sorunlar hızla çözüme kavuşturuluyor, dolayısıyla da çok bilinçli halk kendisini sürekli olarak denetleyebildiği iktidarın yoluna devam etmesine izin veriyordu.
Ekonomik ve politik sorunlarını hızla çözmeye başlayan Türkiye komşuları ve dünyanın dikkatini üstüne çekmeye başlamıştı. Başlangıçta araya nifak sokmaya çabalayanlar olmuş ancak o ülkelerin gençleri bu nifak sokma girişimlerini uluslararası kamuoyuna ifşa ederek engellemişti. Komşu ülkelerin gençleri de değişik mecralara başvurarak Türkiye'nin olağanüstü yapıcı ve insani bir model olduğunu söyleyip kendi kuşaklarını bu yolda ilerlemeye davet ediyorlardı. Yakın Doğu'daki hareketlenme dünyayı da etkiledi. Neredeyse binlerce yıldır aralıksız kanın döküldüğü bu coğrafyadaki olumlu gelişmeler bu ülkelerin de hızla kalkınıp gelişmeyi arzulayabileceklerini ve isterlerse kısa sürede bu dileklerini yaşama geçirebileceklerini gösterdi.
Gençlerin Pandemide yitirdikleri arkadaşları anısına gerçekleştirdikleri girişimin kısa sürede ülkenin toptan değişip, dönüşmesine yol açabileceğini hiç kimse ön görmemişti. Gençler bile! Bu gelişmeler onların kendilerine güven duymasına ve daha bilinçli insanlara dönüşmelerine yol açtı. Çünkü gerek yaşam gerek dünya konusunda yeterli birikime sahip değillerdi. Kısa sürede bu sorunu da gerçekleştirdikleri bir eğitim-öğretim devrimiyle çözdüler…
Pandemi yılı, Aralık ayı