İzmir İdadisi'nden İzmir Erkek Lisesi'ne 2020-12-31 15:18:42
Yazar: Yaşar Ürük - Notlar
İzmir şehrinin eski fotoğraflarının paylaşıldığı sayfalara seyrek olarak, bir zamanlar İzmir Hükümet Konağı yanında yer aldığı belirtilen, iki katlı zarif bir yapının fotoğrafı konur ve bu yapının "Bir zamanlar İzmir İdadisi binası olduğu ve Cumhuriyet'in ilanından sonra da (Genellikle 1925 yılı kullanılır) İzmir Adliyesi binası olarak hizmet verdiği" belirtilir. Daha sonra da bu tür fotoğrafların hemen tümünün altındaki yorumlarda gördüğümüz gibi ahlar ve vahlarla dolu "Kim kıydı bu kadar güzel bir binaya?" yakınmaları sürer gider.
Konak olarak söz ettiğimiz, Atatürk Meydanı merkezli bölge, uzun yıllar İzmir'in kamusal anlamda da İzmir'i kalbi olmuştur. Eski işlevselliğini kısmen yitirmiş olsa bile, günümüzde de İzmir'in kalbi olma özelliğini sürdürmektedir. Yıllar önce Yeni Asır gazetesinde "İzmir'in Kalbi Konak" diye başladığım, bu bölge ile araştırmalarımda sayısız yazı yazdım. Bu yazılarda bölgedeki birçok yapının da belgelere dayalı tarihçesinden söz etmeye çalıştım. Hükümet Konağı, Sarıkışla, Katipzade Konağı, Yalı Camii, Milli Kütüphane, Milli Sinema, İzmir Hapishanesi ve Atatürk Meydanı bu yazdıklarım içinde birkaç kez konu başlığı olmuş yapılardır.
Bu yazıda da bir gazeteci dosta verdiğim sözü yerine getirerek, belgelerin ışığında İdadi / Adliye binasından söz etmeye çalışacağım. Ancak öncelikle "İdadi"nin ne olduğunu açıklamak gerekir.
"Bir şeyi hazırlamaya ait ya da uygun yer" anlamına gelen "İdadi" sözcüğünün ilk olarak Tanzimat döneminin ilk yıllarına kadar Batı tarzında açılan okulların hazırlık sınıfları için kullanıldığı görülür. Daha sonra 1847 yılında faaliyete geçen rüşdiyelere öğrenci hazırlamaya ayrılan sıbyan mekteplerine de idadi denilir. Günümüzdeki liselerin dengi ya da karşılığı olarak açılan idadiler, başlangıçta askeri ve mülki (sivil) yüksek okullara öğrenci yetiştirmeye yönelik çalışmaları bakımından iki gruba ayrılabilir.
1844 yılına kadar Bahriye, Mühendishane, Tıbbiye ve Harbiye gibi askeri okullara öğrenci hazırlayan bir orta öğretim kurumu yoktur. Bu nedenle buralara alınan öğrenciler nitelikli eğitim alabilecek düzeyde değildir. Özellikle Mekteb-i Harbiye mezunları, aldıkları uzun eğitime rağmen kıtalarda gerekli görevi alacak niteliğe sahip olamamaktadır. Bu sıkıntı fark edilince, 1845 yılında, askeri okullara alınacak öğrencilerin daha önce bir hazırlık okulunda eğitilmeleri kararlaştırılır.
Bu düşünceyle de aynı yıl içinde Osmanlı eğitim reformunu planlamak üzere kurulan Meclis-i Maarif-i Muvakkat, bazı kararlar alır. Buna göre askeri okullardaki derslere hazırlık için ülkenin on iki yerinde Mekteb-i Fünün-ı İdadiye adıyla okullar açılacaktır. Söz konusu beş yıllık idadiler subayların yönetiminde olacaktır. Buralarda Arapça, Farsça ve Yazı dersleri öğrenenler sınavla, yurt dışarıda öğrenim görenlerden Arapça ve Farsça sınavlarını başaranlar ise doğrudan Mekteb-i Harbiye’ye alınacaktır.
İşte İzmir'de ilk kez bir okulun "İdadi" adıyla anılması bu tarihtedir. Arşivimizde de bulunan belgeye göre 12 Ocak 1846 tarihli irade ile İzmir'de kışlanın onarımı ile birlikte ayrıca "mekteb-i idadi" inşasının da gerçekleştirilmesi istenir. (Belge yazının fotoğrafında 1 numara olarak gösterilmiştir.)
Öte yandan Sultan Abdülmecid, 1853 yılında "Mekteb-i idadilere girecek öğrencilerin yalnızca, Tanzimat sonrası açılan orta öğrenim kurumları olan rüşdiyelerden alınmasını" emreder. Ancak taşrada yeterli sayıda rüşdiye olmadığından, böyle yerlerdeki idadilere öğrenci yetiştirmek üzere bu okulların bünyesinde de ihtiyat sınıfları açılır. Fakat mevcut rüşdiye mezunları askeriyenin gereksinimini karşılayınca, taşra idadilerinin ihtiyat sınıfları kademeli olarak kapatılır. Öte yandan İzmir'deki idadinin açılması için yukarıda kararını belirttiğimiz gerekli bina inşası çeşitli olumsuzluklar sonucu gerçekleşemez. 18 Şubat 1856 tarihinde ilan edilen Islahat Fermanı'na bağlı olarak aynı yılın Eylül ayında saraydan çıkarılan yeni bir irade sonucu aceleyle bina yapımına geçilir.
Yapının inşası sürerken, 8 Ocak 1858 tarihinde Hacı Mehmet Ağa Sıbyan Mektebi'nde, özel olarak seçilen 54 öğrenci ile öğretim başlar. Yine de rüşdiye düzeyindeki bu okulun o dönemde fazla rağbet görmediğini görürüz. 1862 yılına gelindiğinde okulun ancak 25 öğrencisi vardır. Bu arada aceleyle başlatılan inşaatın akıbeti de belli değildir. Kışla'nın müştemilat bölümlerinden birinde yer aldığını düşündüğümüz bu yapıda faaliyete geçecek olan okul çalışmasının da Sultan Abdülmecid'in 1861 yılında, genç yaştaki vefatı sonrası aksadığı anlaşılmaktadır.
Osmanlı devletinde, "medrese" merkezli klasik ilmiye teşkilatının yanında kurulmasına başlanan "Batı tarzı okul" merkezli eğitim sistemi, önemli gelişme kaydetmekle birlikte yine de sistemde ciddi eksiklikler vardır. Bu nedenle 1869 yılında hazırlanan Maarif-i Umümiyye Nizamnamesi ile önemli reformlar getirilir. Orta öğretimin ilk kademesini oluşturmak amacıyla açılan rüşdiyelerin hem İstanbul hem de taşrada sayıları arttırılır. Gene de İstanbul’da birçok meslek okulu ve yüksek okul açılmasına rağmen, Galatasaray Mekteb-i Sultanisi, orta öğretimin ikinci kademesinde benzeri olmayan tek okul durumundadır.
Söz konusu Nizamname sivil yüksek okullara öğrenci yetiştirmek üzere rüşdiyelerin üstünde ve sultanilerin altında idadi adıyla okulların açılmasını öngörmektedir. Üstelik idadilerin açılması, Tanzimat dönemi eğitiminin temel unsuru olan "Osmanlıcılık" ilkesinin hayata geçirilmesi için de şarttır. Bu ilkeye göre müslüman ve gayri müslim çocukların aynı çatı altında eğitim almaları gerekmektedir. Böylece farklı ırk ve dinlerden gelen gençler birbirleriyle kaynaşacak, aynı duyguları paylaşan vatandaşlar olarak "Osmanlı milleti"nin temelini oluşturacaktır. Yine nizamnameye göre söz konusu idadiler, nüfusu bin haneyi geçen yerleşim birimlerinde açılacaktır. Bunların inşaat, personel ve diğer giderleri vilayetlerin maarif sandıklarından karşılanacaktır. Her idadinin yardımcılarıyla birlikte altışar öğretmeni olacak ve bunlar, İstanbul’daki Darülmuallimin-i aliye’den mezun olanlar arasından seçilip tayin edilecektir. Öğretim süresi üç yıl olan idadilere rüşdiyelerden mezun olmuş müslüman ve gayri müslim çocukları alınarak karma eğitim göreceklerdir.
Ancak Maarif-i Umümiyye Nizamnamesi ile açılması öngörülen idadiler, parasal imkansızlık ve öğretmen yokluğu nedeniyle bir türlü açılamaz. İzmir'de de bu tarihlerde aynı sorunlar nedeniyle okul açılması gerçekleşmez. Öte yandan bu durum, hedeflenen üç aşamalı öğretim sisteminin oluşmasına engel teşkil etmektedir. Bu nedenle Maarif Nezareti, 1873-1874 öğretim yılı başlarında hiç olmazsa İstanbul’da ilk sivil idadinin açılması için gerekli hazırlıkları yapmak üzere bir kurul kurar. Darülmaarif binası açılacak okula tahsis edilir. Kurul ayrıca, idadilere öğretmen yetiştirmek üzere İstanbul’daki Darülmuallimin-i aliye’de bir idadi şubesi açılmasını da önerir ve sonunda ülkedeki ilk idadi şubesi 1874 yılında Darülmuallimin-i aliye içinde hizmete girer. 1876 yılına kadar İstanbul’da idadi sayısı beşe yükselirken taşrada ilk örnek 1875 yılında Yanya'da açılan Yenişehir İdadisi olur. Daha önce hazırlanan eğitim programına göre ilk idadilerde okutulan başlıca dersler şunlardır: Kavaidi Osmaniyye, Arabi, Farisi, Kıraat ve Kitabet-i Türki, Tarih-i Umümi-i Osmani, Mükemmel Hesap, Cebr-i ali, Coğrafya-yı Umümi-i Osmani, Jimnastik, Mükemmel Hendese, Müsellesat-ı Müsteviyye, Resim, Fransızca, Almanca, İngilizce.
Bu arada birkaç yıl içinde İzmir'de de hem sultani hem de idadi açılması çalışmaları hareketlenir. Öncelikle uygun binalar sağlanması gerektiğinden, şehrin batısında, Urla'da bir adaya naklolunan eski karantina binalarında eğitim veren Islahhane yanındaki arsa sultani binası için uygun görülür ve hazırlık çalışmaları başlatılır. Merkezde uygun bir yer bulunabilecek idadi için de her nedense Karantina semti düşünülür. Darüttahsil adıyla 1882 yılında başlatılan okul binası inşaatı 1884 yılı sonlarında tamamlanır. Okul için " Avrupa'dan getirilecek edevatın resm-i gümrükten muafiyeti" konusunda 15 Kasım 1882 tarihli bir irade de mevcuttur. (CDA Osmanlı Arşivi, Şura-yı Devlet, 2459-52, Hicri 04.01.1300)
Bu arada görkemli Sultani binası inşasına da başlanır. Konuyla ilgili olarak mevcut belgelerden biri de Yahya Hayati Efendi'nin, Körfez vapurlarını işletmek için aldığı imtiyaz ile ilgili 18 Mart 1883 tarihinde yaptığı başvurudur. Dilekçe sahibinin, kurmayı önerdiği anonim şirket hakkında verdiği garantiler arasında "Şirket karının %15'inin yapımı süren İzmir Mekteb-i Sultanisi"ne verilmesi de vardır. 1885 yılında tamamlanan "Darüttahsil'in bir tarafının mekteb-i idadiye ayrılıp diğer taraflarının da Ticaret ve Ziraat Mektebi ile Numune Çiftliği olarak kullanılması" kararı da verilir. (CDA Osmanlı Arşivi, Maarif Nezareti, Mektubi Kalemi. 85 - 115, H-28.04.1302 -15 Mart 1885)
Ancak bu düşünce de uygulanamaz. Çünkü çoğunluğu Damlacık'tan Basmane'de Kocakapı'ya kadar uzanan geniş bölgede yerleşmiş bulunan özellikle Türk aileler çocuklarını Karantina gibi, kendilerine sapa gelen bir semte göndermek istemezler. Aynı sorun daha sonra tamamlanacak Sultani için de geçerli olacak ve bu okul da tamamlandığında öğrenci bulamayacaktır.
Semtin sapa olması nedeniyle aileler idadiye öğrenci göndermediği gibi şehrin yönetimini de eleştirmeye başlar. Dönemin Aydın Valisi Hacı Naşid Paşa yakınmaları haklı bularak, Konak'taki Hükümet Konağı yanında bulunan Raşid Paşa arsasını kamulaştırarak satın aldırtır ve bu alan üzerine inşa edilen okul binası bir buçuk yılda tamamlanır. Sonuçta İzmir İdadisi, 1886 yılı Temmuz ayında, İzmir Hükümet Konağı yanındaki binada öğretime başlar. On sekiz bin altın lira harcanarak yapılan bu yapıda ilk yıl, 550 öğrenci eğitim görür. Abdurrahman Bey'in müdürlüğünü yaptığı okulda, iki müdür yardımcısı ve on öğretmen görev yapmaktadır. İdadinin, Keçeciler semtinde "Çakmak Fırını" diye bilinen bölgede bir de şubesi vardır. 377 öğrencinin öğrenim gördüğü bu okulda bir müdür, bir müdür yardımcısı ve altı öğretmen görev yapmaktadır. (Okul binasının görüntüsü, yazının fotoğrafında 2 numara olarak gösterilmiştir.)
Açılıştan bir yıl sonra çıkan "İzmir'de inşa olunan İdadi Mektebi'nin yatılıya çevrilmesi" konulu irade ile bazı yapım eksiklerinin hala tamamlanamadığı da anlaşılmaktadır. (CDA Osmanlı Arşivi, İrade, Meclis-i Mahsus. 1063 - 83372. H-07- 04-1305 - 23 Aralık 1887)
Bu arada 1876 yılında tahta oturan Sultan II. Abdülhamid döneminde de idadilerde önemli gelişmeler olur. Bu okulların taşrada gelişmesini sağlamak için vilayet gelirlerinden bir kısmı "hisse-i maarif" olarak tahsis edilir. Bu tür önlemlerle idadilerin sayısının hızla artması sağlanır. 1888 yılında da idadilerin öğretim süresinin dört yıla çıkarılması ve tüm vilayet merkezlerinde gündüzlü olarak açılmış idadilerin köy ve kasaba çocuklarının girebilmesini sağlamak üzere yatılıya çevrilmesi kararlaştırılır. Öte yandan idadi bulunan yerlerdeki rüşdiyeler de idadilerle birleştirilir. Bu uygulamaya paralel olarak da taşra idadileri beş ve yedi yıllık olmak üzere ikiye ayrılır. Bu gelişmeler sonucu İzmir İdadi'si 1889 yılında 75 yataklı bir yatılı okula dönüştürülür ve yatılı kısmı 18 Ocak 1889 tarihinde faaliyete geçer. Aynı yıla ait bir belgede geçen "Leyliye çevrilen İzmir İdadisi'nin hastane ve sair için müdür tarafından yapılan masrafların kendisine ödenmesi ve muhasebe memuruna da malumat verilmesi." ifadesi de bu tarih bilgisini doğrulamaktadır. (CDA Osmanlı Arşivi, Maarif Nezareti. Mektubi Kalemi. 109 - 68. H-01.11.1306 - 29 Haziran 1889) (Belge, yazının fotoğrafında 3 numara olarak gösterilmiştir.)
Aynı yıla ait bir başka belgeden de, İzmir İdadi Mektebi öğrencilerine, yılsonu ödül dağıtım töreninde, velileri tarafından değerli armağanlar verilmesinin uygun görülmeyerek, yasaklandığını ve bunun yerine okul yönetimi tarafından sadece kitap armağan edileceğini öğreniyoruz. (CDA Osmanlı Arşivi, Maarif Nezareti. Mektubi Kalemi. 10 - 15. H-17.11.1306 - 19 Temmuz 1889)
Başlangıçta beş yıllık bir eğitim kurumu olarak açılan idadinin sınıf sayısı 1890 yılında yediye yükselirken aynı yıl kayıtlı öğrenci sayısı ise 248'dir. Okula sadece Türk ailelerin değil, Rum, Ermeni ve Yahudi ailelerin de çocuklarını göndermeye başladıkları görülür. 1890 yılı Nisan ayında dersler arasına Rumca'yı da katan okulun öğrenci sayısı 1893 yılı sonlarında 500'ü aşar. 1890 yılında okuldan mezun olan öğrencilerin en başarılısı "Aliyül ala" derecesi ile Cumhuriyet döneminin unutulmaz politikacılarından ve Milli Eğitim Bakanı olacak olan Mustafa Necati efendidir. Aynı yıl idadi ders programında beden eğitimi dersi olmadığından, okulun beşinci sınıf öğrencileri için yapılması planlanan spor salonunun inşasından vazgeçilir.
Bu arada aynı tarihlerde Karantina'da yapımı süren Sultani tamamlanırsa da, İdadi'de olduğu gibi, merkeze uzak bir semt olduğundan kayıt olacak öğrenci çıkmaz. Bu arada İzmir Islahhanesi öğrenci bandosu İstanbul'a giderek çok başarılı konserler vermiş ve bu bandoyu saraydan izleyen Sultan Abdülhamid'de beğenilerini bildirerek okul yöneticisi ve bando şefine madalya göndermiştir. Sarayın bu ilgisinden yararlanmak isteyen dönemin Aydın Valisi Halil Rıfat Paşa resmi bir yazı ile "Mekteb-i Sultani olmak üzere yapılıp açılmayan binanın, sanayi mektebi yapılarak Mekteb-i Sanayi-i Hamidi adı verilmesini" talep eder. (CDA Osmanlı Arşivi, Yıldız. Mütenevvi Maruzat. 47 - 74. H-19.05.1308 - 31 Aralık 1890) Talep onaylanır ve muhteşem bina Islahhane'ye tahsis olunarak kısa zaman sonra da adı Hamidiye Sanayi Mektebi olur.
Bu yıllarda İzmir İdadisi öğretim kadrosunda çok değerli öğretmenler görev almıştır ve bunlardan biri de ünlü yazar Halid Ziya'dır. (Uşaklıgil) Üstün çaba ve hizmetlerinden dolayı Fransızca öğretmeni olan Uşşakizade Halid Ziya'ya ödül de verilir. (CDA Osmanlı Arşivi, Dahiliye. Mektubi Kalemi. 1946 - 55. H-12.10.1309 - 10 Mayıs 1892) Aynı yıl Kasım ayında, okul müdürlüğü görevine, Siroz İdadi Mektebi müdürü Raşit Bey tayin olurken bir yıl sonra aynı göreve Mustafa Bey'in atandığı görülür. Okulda Fransızca'nın yanı sıra Edebiyat ve Ahlak derslerinin de öğretmenliğini yapan Halid Ziya Bey, 1893 yılı Haziran ayında yeni iş yeri olan Dersaadet Reji İdaresi Başkitabeti'nde görev yapmak üzere istifa ederek İstanbul'a gider.
1896 yılı Mayıs ayında çıkarılan bir kararla "İdadi okulları müdürlüklerinin, günlük hava durumu ve hissedilen depremleri, İstanbul'daki Rasathane'ye bildirmeleri" uygulaması başlatılırken, 1898-1899 öğretim yılında yedi yıllık idadilerde okutulan derslerin şunlar olduğu görülür: Maa tecvid-i Kur’an ve Ulüm-i Diniyye, Türkçe, Edebiyat ve ahlak, Kitabet-i resmiyye, Arabi, Farisi, Fransızca, Kavanin, Hesap, Usül-i defteri, Cebir, Hendese, Müsellesat, Kozmografya, Makine, Hikmet-i tabiiyye ve kimya, Mevalid, Coğrafya, Tarih, İlm-i servet, Ma‘lümat-ı nafia ve hıfzıssıhha, Hüsn-i hat, Resim.
Bu arada 1900 yılına gelindiğinde öğrenci sayısının ve yeni taleplerin okulun eğitim vermeye yetişemeyecek sayılara ulaşması üzerine, İstanbul ile yapılan yazışmalarda okul binasının genişletilmesi ya da yeniden inşasının bütçenin yeterli olmaması nedeniyle gerçekleştirilemeyeceğinden, özellikle yatılı öğrencilerin bir bölümünün, Aydın şehrinde idadi olarak yapılan binaya gönderilmesinin gerekliliği vurgulanır. 1902 yılında ise, öğretim sürelerine göre mevcut derslerin fazla olduğu ve öğrencilere ağır geldiği düşünülerek yatılı idadiler sekiz, gündüzlüler ise altı yıla çıkarılır. Aynı zamanda bazısına ziraat, bir kısmına ticaret ve sanayi dersleri konularak idadiler çeşitli amaçları olan mektepler haline getirilirse de, 1906 yılında bu uygulamadan vazgeçilir.
Bu arada bir belgedeki ifadeden okul ile ilginç bir bilgiye de ulaşıyoruz. 1905 yılına ait bu belgede bulunan "Bingazi Rüşdiye Mektebi mezunlarından her sene Mekteb-i Sultani ile İzmir, Beyrut ve Midilli İdadilerine gönderilmesi usul gereği olan dört talebe ücretinin mahallince ödenmesi mümkün olamadığından bunlar hakkında nasıl muamele olunacağına dair..." ifadesinden sözü geçen okullara Bingazi'den de, bir anlamda "parasız yatılı" öğrenci kabul edildiği anlaşılmaktadır. (CDA Osmanlı Arşivi, Maarif Nezareti. Mektubi Kalemi. 896 - 69. H-08.10.1323 - 6 Aralık 1905) Aynı yıl İzmir İdadisi öğrencileri arasında tifo salgını yaşanır. Bu nedenle okul binası boşaltılarak yatılı öğrenciler evlerine gönderilirken, kimsesiz olanlar ise çeşitli otellerde barındırılır ve bu öğrencilerin otel masrafları yıllık bütçeden karşılanır. (CDA Osmanlı Arşivi, Maarif Nezareti. Mektubi Kalemi. 898 - 31. H-14.10.1323 (12 Aralık 1905)
1906 yılında binanın bakıma ihtiyacı olduğundan, gerekli onarım için irade çıkartılır. Ertesi yıl ise alınan kararla "Sultani ve idadi okullarının son iki sınıfında olup, askerlik yaşı gelenlerin mezun oluncaya kadar tecilli sayılacakları. Bunun yanı sıra İzmir Mekteb-i İdadisi'nin son sınıf öğrencilerinden yapılacak sınavda başarılı olanların Mekatib-i Aliye'ye kabul edilerek, başarılı olamayanların askere sevk edilecekleri" uygulamasına geçilir. (CDA Osmanlı Arşivi, Maarif Nezareti. Mektubi Kalemi. 980 - 48. H-14.02.1325 - 29 Mart 1907)
1908 yılında, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra orta öğretim konusunda yapılması düşünülen reforma paralel olarak vilayet merkezlerindeki bazı idadiler sultani haline getirilir ve programları da buna göre düzenlenir. 1910 yılında başlayan bu uygulama sonunda İstanbul’da ve diğer bazı büyük şehirlerde mevcut on idadi sultaniye dönüştürülür. Ancak bunlar arasında İzmir İdadi'si yoktur.
1909 yılında ise okulun öğrencileri bir yasakla karşılaşırlar. Okulda öğrenciler tarafından çıkarılan Ferda-yı Temmuz adlı bir gazete vardır. İşte bu gazetenin çıkarılması "öğrencilerin eğitim hayatlarını etkilediği" düşüncesiyle engellenir. (CDA Osmanlı Arşivi, Maarif Nezareti. Mektubi Kalemi. 1102 - 20. H- 01.02.1327 - 22 Şubat 1909) (Belge, yazının fotoğrafında 4 numara olarak gösterilmiştir.)
İzmir idadisi, nihayet 1910 yılında, İzmir eski maarif müdürlerinden ve zamanın Maarif Nazırı Emrullah bey döneminde "Sultani" adını alır. 200 yatılı öğrencinin bulunduğu ve bunların 80'inin parasız yatılı okuduğu bu dönemde okul müdürü Ömer Fevzi beydir. 1911 yılında ise okulda bulunan önemli ve değerli eserlerin sergilenebilmesi için, uygun bir müze binası tahsisi istenir. Ancak bu taleple ilgilenilmez. Aynı yıl okula 28 Türk ve 11 Yabancı öğrenci kabul edilir. Okul, 1912 yılında kurmaya çalıştığı kütüphane için bu kez Fransa'daki Hachette firmasından yardım ister. Bu yardım kabul edilip okula on dokuz cilt edebiyat kitabı armağan edilir. Aynı yıl Irgatpazarı'ndaki Osmanlı Sinematografhanesi'nin geliri bu kütüphaneye tahsis edilir. 1913 yılında okul önemli değişiklik ve yenilikler yaşar. Getirilen yeni uygulama ile sultaniler, beş yıllık kendi ibtidai kısımlarına veya altı yıllık umumi ibtidaiye dayanan dört yıllık birinci ile fen ve edebiyat kollarına bölünmüş üç yıllık ikinci devresi bulunan ve de toplam öğretim süresi on iki yıla çıkan okullar haline getirilir. Böylece sultaniler, 1913 yılına kadar vilayet merkezlerinde faaliyet gösteren yedi yıllık idadilerin yerini alır. Bu arada, bu yıldan itibaren sancaklarda bulunan beş yıllık idadilerde de bazı düzenlemeler yapılır. Yürürlüğe giren yeni programa göre bu okullar, o sırada rüşdiyeler kaldırıldığı için eğitim süresi altı yıla çıkarılmış olan ibtidailere dayandırılarak, çeşitli amaçlı okullar halinde teşkilatlandırılacaktır. Yeni programa göre ilk sınıfta, hazırlayıcı nitelikte temel dersleri bir arada görecek olan öğrenciler sonraki iki sınıfta yine bazı temel dersler bir arada görülmek suretiyle ziraat, ticaret ve sanat kollarına ayrılacaktır. Bu okullar hazırlanan yeni programla eğitime başlarsa da I. Dünya Savaşı'nın başlaması nedeniyle mesleksel dalların açılması pek az yerde gerçekleşebilmiştir. Bu uygulama ile başlatılan idadi sınıflarının fen ve edebiyat kısımlarına ayrılmaları uygulaması Cumhuriyet Dönemi'nde de liselerde uygulanacaktır.
Bu düzenlemelerin gerçekleştiği 1913 yılı Eylül ayında İzmir'deki okulun idadi kısmının bütün sınıfları Keçeciler'de Ragıp Paşa Konağı'nda eğitim görmeye başlar. Bu sınıflar bir yıl sonra eğitimlerine Kemer'de bulunan bir binada devam edeceklerdir. İdadi'nin İzmir eğitim hayatındaki serüveni işgale kadar sürer. O güne kadar birçok ünlü bilim adamı, yazar ve politikacının yönetici ya da eğitmen olarak görev yaptığı okul; işgalin başladığı gün ilk basılan yapılardandır. Okulda ders görmekte olan izci kıyafetli yüz kadar öğrenci zorla alınarak Punta limanına yanaşmış olan Patris vapurunda gözaltına alınır ve ertesi gün akşam saatlerinde serbest bırakılır. Benzer olaylarla 1919-1920 ders yılını sıkıntılarla tamamlayan okul, 8 Aralık 1920 tarihinde işgal yönetimince kapatılır ve kısa zaman sonra da işgal güçleri okul binasını adliye olarak kullanmaya başlar.
İzmir’in 9 Eylül 1922 günü yaşadığı kurtuluş sevincinin hemen ardından Hüseyin Vasıf (Çınar) Bey, İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü görevine atanır. İzmir’i çok iyi bilen Vasıf Bey özellikle idadinin yeniden faaliyete geçebilmesi için Ankara’dan ayrılmadan önce bu işte birlikte çalışacağı arkadaşlarını özenle seçer. Esat, Selahattin, Mithat, Hilmi, Hayri ve Nuri beylerden oluşan bu eğitim kadrosunun başında müdür olarak Rıdvan Nafiz Bey bulunmaktadır. Rıdvan Nafiz Bey İzmir’e gelir gelmez okulun öğretime başlaması için gerekli önlemleri alır ve Yunanlıların kapattığı okul binasında 1 Ekim 1922 tarihinde öğrencilerin kayıt işlemleri başlar. Ancak bina işgal sırasında yapılan değişikliklerle artık okul olarak kullanılamaz duruma gelmiştir ve oldukça harap haldedir. Bu nedenle İzmir’de okul olarak kullanılabilecek bir yapı aranmaya başlanır. Sonunda daha önceleri Çalgıcıbaşı ya da Küpecioğlu olarak bilinen bir semtin yangın alanı içinde kalan bölümünde bulunan büyük taş bir bina uygun bulunur. İşgalden önce Evangeliki mektebinin Rum Kız Şubesi olarak kullanılan ve işgalde Rum Hastanesi’ne dönüştürülen bu binada 1922 yılı Ekim ayı ilk haftası içinde inceleme yapan Vasıf bey ve arkadaşları, kapı ve pencereleri tamamen harap olmuş, eşyası yağmalanmış ve parçalanmış olmasına karşın duvarların taş işçiliğinin bozulmaması nedeniyle derhal onarıma geçilmesini kararlaştırır. Büyük güçlüklerle önemli eksiklikler tamamlanır ve 1922 yılı Ekim ayı sonunda toplam on iki sınıfı bulunan okulda derslere başlanır.
1923 yılı Ekim ayında toplanan I. Heyet-i İlmiye'nin aldığı kararlar doğrultusunda ülkemizdeki tüm sultanilerin adı "lise"ye çevrilince okulun yeni adı da belli olur: İzmir Erkek Lisesi. O dönemlerde liselerin iptidai sınıfları da vardır ve okul binası yetersiz kaldığından 1923-1924 yılında lisenin iptidai kısmı Basmane'deki Amerikan Mektebi binasına nakledilir. Bir yıl sonra ise iptidai bölüm Venizelos Köşkü olarak da bilinen, işgal dönemi Yunan Genel Valisi Stergiadis'in kullandığı binaya geçer. Aynı dönemde lise binasına yemekhane, mutfak, bulaşıkhane inşa edilir ve bahçe biraz daha genişletilir. 1926 yılında ise liselerin iptidai kısımları kaldırılır. 15 Ekim 1925 tarihinde okulu ziyaret eden Atatürk, büyük yangın alanını da okulun terasından gözlemler. Atatürk, 1 Şubat 1931 tarihinde okulu ikinci kez ziyaret eder. Bu ziyaretinde ikinci sınıf Matematik dersine giren Gazi tahtaya kalkmış olan bir öğrenciye sorular sorar ve aldığı yanıtlardan hoşnut kalır. Daha sonra son sınıfa girerek o sırada öğrencilerin okumakta oldukları Menemen ve Kubilay olayı ile ilgili kompozisyonlarını dikkatle dinler ve Zühtü adındaki bir öğrencinin yazısını çok beğenerek övgüde bulunur. 1942 yılının Nisan ayında okulun "Birinci Erkek Lisesi" olan adı "Atatürk Lisesi" olur ve bu şekilde günümüze ulaşır.
Kaynakça: