Kapıların Dili Olsa 2020-09-24 18:00:00
Yazar: Işık Teoman
Çınar olsan dinlensem gölgesinde
Kitap olsam okusam uykusuz gecelerimde içim
sıkılmadan
kalem olmak istemem kendi elimde bile
kapı olsam iyilere açsam kötülere kapasam
pencere olsam perdesiz ve iki kanadı açık bir pencere ve şehri
soksam odama
söz olsam çağırsam haklıya doğruya güzele
söz olsam söylesem sevdamı yumuşacık
Nazım Hikmet
27 Mayıs 1962, Moskova
Bilgisayarın başına oturup, tuşlara dokunduğumda Nazım Hikmet’in bu şiiri aklıma düştü. Sarımtırak taş yapılar, rengarenk kapılar, çatısı çökmüş, penceresi sökülmüş ama hala ayakta kalan yüzlerce yıllık yapılar. Her biri içinde anılar barındırıyor. Mübadeleye kadar Rumlar’a barınak olmuş. Ardından Balkanlar’dan ve adalardan gelen Türkler yerleşmiş, gelenekler değişmiş, Mübadele ile gelen, Türkçe konuşamayan Türkler. Ayvalık bir mozaik, bir renk, bir ahenk olmuş. Bir süredir görevim gereği Ayvalık’ta yaşamaya başladım. Muhteşem bir tarihin üzerine oturmuş Ayvalık. Kesme taşlı sokakları, Arnavut kaldırımları, tarihi kiliseleri, ayazması, eski yapılarıyla insanı adeta büyülüyor, beni de büyüledi bu kent. Her gün hiç sektirmeden on bin, hatta on beş bin adım yürüdüğüm günler bile oluyor, iki ayda tam 270 kilometre yürümüşüm, neredeyse İzmir’e gidip tekrar Ayvalık’a dönmüşüm.
Dört bin eski yapı
Bu yürüyüşler sırasında ne yapıyorum biliyor musunuz? Rumlar’dan kalan iki bini tescilli tam dört bin binanın kapı ve pencere fotoğraflarını çekiyorum, hiç üşenmeden, sıcak, rüzgar dinlemeden, sabırla, adımlayarak, sokakları atlamadan. Yüzlerce fotoğraf çektim şimdiye kadar. Çekmeye de devam ediyorum, zamanımın ve gücümün yettiği yere kadar. Evlerin fotoğraflarını çekerken, taşların rengi dikkatimi çekti ve araştırdım.
200 yıllık binalar
Tarihi Ayvalık evlerinin ana malzemesini sarımsaklı taşları oluşturuyor. Bu taşlar antik çağlardan beri kullanılıyor. 18. ve 19. yüzyıl Türk ve Rum toplum yaşantısını yansıtan önemli mimarlık örneklerinden olan tarihi Ayvalık evlerinin estetik görünümünü bütünleyen sarımsak taşı, bu evlerin en önemli özelliği olarak biliniyor. Kapıların fotoğraflarını çekerken üstlerinde yazılı olan tarihlere de göz atıyorum. 150, 200 yıllık binalar… 1881 tarihli binanın önünde duruyorum, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu tarihte bu Rum evinde yaşam başlamış. Bakımlı evler sanki süzüm süzüm süzülüyor gibi geliyor insana.“Hani derler ya taş gibi.” Gerçekten taşın özelliklerinden kaynaklanıyor olmalı, binalar dimdik ayakta, bakımları yapılmış olanlardan ise insan gözlerini alamıyor. Tescilli yapılar genel olarak sahipleri tarafından restore edilmiş, bakımları yapılmış, bahçeleri rengarenk çiçekler ile bezenmiş.
Ayvalık ve Cunda evlerinde şekilleniyor
Gülkurusu renginde olan bu taşlar, çok kolay işlendiği ve dayanıklılığı nedeniyle o dönem tercih edilmiş. Sarımsak taşının ana kaynağı ise Sarımsaklı bölgesi. Binlerce yıl öncesinin lav akıntılarının oluşturduğu sarımsak taşı, bugün Ayvalık ve Cunda’nın evlerinde şekilleniyor. Dokusu sarımsak damarlarına benzediği, içindeki demirin okside olmasıyla giderek kırmızılaşması nedeniyle ‘sarımsak’ adı verilen taşlar Ayvalık sokaklarını renklendiriyor. Kırmızı kiremitli çatılar eski yapılara ayrı bir güzellik katmış, bir de rengarenk kapı ve pencereleri, çocukların suluboya resim yaptıkları defterlerden çıkmış gibi duruyor insanın karşısında.
Kocaman kilitli kapılar
Araçların zorlukla yol aldığı daracık sokaklarında dolaşırken, hüzünlenmiyor da değilim! Sahipleri tarafından terk edilmiş, kalın zincirlerle kocaman kilitler vurulmuş kapılar görmek insanın yüreğini burkuyor. İçindeki cıvıl cıvıl yaşamı düşünüyorum, evin annesi erkenden kalkmış, sıcacık şömine yanıyor, çaylar demlenmiş, korun üzerinde kızarmış ekmeklerin mis kokusu ahşap pencerenin kenarlarından süzülüp sokaklara yayılıyor. Siyah önlüğünü giymeye hazırlanan çocuklar, okul çantalarını son kez kontrol edip kahvaltıya oturuyor. Evin babası açık pencerenin önünde sigarasını tüttürüyor. Böyle bir yaşam hayal ediyorum terk edilen yapıların eski dünyasında.
Kedilerin başkenti
Sokak aralarında kapı önlerinde yeşili olmayan, penceresinde sardunyası bulunmayan ev yok gibi. Kırmızı, yeşil, mavi ve sarı kapılar, ağırlıklı mavi renkler kullanılmış, üç, dört basamakla girilen kapılar. Hemen her evin önünde kediler, sanki Ayvalık kedilerin başkenti gibi. Sokağında, kapısında birkaç kedi olmayan mahalle yok gibi. Her kapının önünde suluk ve yemlikler, başında toplaşan rengarenk kediler kapıların görselliğini tamamlıyorlar adeta. Bir sokaktan bir sokağa geçerken, çatısı çökmüş, kapısı ayakta zor duruyor, pencereleri sökülmüş, içinden yabani otlar, adeta kaçıyor gibi fırlamış, sarkmış bir yerlere doğru gitmek ister gibi.
Hedefe Ulaşmak
Ayvalık’a yerleştiğim 15 Haziran tarihinden başlayarak her akşam iş çıkışında sokaklara atıyorum kendimi. Yürüyorum, bazen yokuş, bazen iniş, bazen çıkmaz sokaklar, bazen de yaşam bitmiş sokaklar. Akşamsefaları, sarı, kırmızı, beyaz, rengarenk zakkumlar, pembe hatmiler boyunlarını uzatmışlar duvar diplerinden gökyüzüne, özgürlüğü doğru. Dar sokakları süsleyen taşların aralarından süzülen yabani otlar, Arnavut kaldırımların önünde mama bekleyen her renkten, her yaştan kediler, yavrular, anaçlar. Karnını doyurmuş, mahallenin gelip geçene göz ucuyla bakan köpekleri. Birbirinin içine geçmiş bir yaşam. Kimi evler soluk alıyor, kimi evler can çekişiyor, yardım eli bekliyor, kimi evler de "200 yıldır ayaktayım" diyor. İki bini tescilli dört bin eski yapının bulunduğu Ayvalık’ta tüm kapıların fotoğrafların çekmek için zamanım, gücüm yeter mi bilmiyorum, ama hedefe ulaşmak için var gücümle fotoğraf çekmeye devam…
[ngg src="galleries" ids="17" display="basic_thumbnail" thumbnail_crop="0"]