Hayatı paylaşmak...
Yazar: Alev Göral
Birlikte film izleyebilmektir hayatı paylaşmak, el ele yürüyebilmek... Aynı kitaptan keyif alabilmektir hayatı paylaşmak, huzurlu bir tatil geçirebilmek... Ağladığında omzuna yatabilmektir hayatı paylaşmak, sevgi ile ona sarılabilmek... Göz göze yemek yiyebilmektir hayatı paylaşmak, müzik dinlerken birlikte hayallerde kaybolabilmek... Dokunarak uyuyabilmektir hayatı paylaşmak, onu öperken koklayabilmek...
Yaşlar 45'i geçtiğinde hayata bakışı değişir insanın. Can yoldaşı ister, hayat arkadaşı. 16'lı yaşlarda başlayıp 40'lara kadar ağırlıklı süre gelen cinsel dürtüler zamanla yerini huzur, sevgi, saygı, şefkat arayışına bırakır. Genç yaşlarda evlenmişseniz tükenmişlik sendromu çalar kapınızı 30'lu yaşlarda.
Erkek yeni limanlar ister, kadın kendini çocuklarına adadığı için en verimli yaşlarını es geçer. 50'yi devirip de daldan dala konmaktan yorulan erkek yuvaya geri döndüğünde, kadın annelik ve kadınlık görevlerini tamamlamış ve hayatını daha yeni sorgulamaya başlamıştır. Erkek sakin bir hayata kendini hazırlarken, annelikten yorulmuş, zorunlu kadınlık görevlerinden sıkılmış olan kadın, hayatı keşfetmek için gözlerini yeni açmıştır.
Kadın evliliğini sürdürebilmiş ise 50'li yaşlara kadar, sabah uyandığında yanında yatan adamın kim olduğu konusunda yabancılaşır. Uzun süredir sıcak bir omuz bulamadığını hatırlayan kadının birden yüreği acır. Yıllarca yerinden kalkmayıp suyunu bile ayağına isteyen eşini sorgulamaya başlar. Erkek ise hiç farkında değildir sürecin.
Türk toplumunda, ataerkil ailede ne gördü ise onu hayata geçirdiğinden beklentileri sıradan olan adam, hatayı hep kadında arar. Kadın ya sonunda cesur davranır ve 50'li yaşlarında kendini bulup yeni bir hayata başlar ya da sığınacak bir limanı yoksa, katlanmaya devam ederek canlı canlı kendisini mezara gömer.
İster evli, ister bekar, ister dul, her iki cinsinde hayattan tek beklentisi vardır bundan sonra aslında. Huzur ve sağlıkla kalan ömrüne sahip çıkabilmek... Sorgulamadan, incitmeden, sömürmeden, rencide etmeden yeni bir hayata yelken açabilmek. Birlikte soluk alabilmek, gülebilmek, eğlenebilmek, duygusallaşıp ağlayabilmek, uyurken sarılabilmek, hasta iken üstünü örteceğini bildiğin bir insana sahip olabilmek. Bir bardak suyu isteyebileceğin bir nefesi yüreğinde hissedebilmek. Kısaca hayatı gerçek anlamda paylaşabilmek!
Zor mu? Evet çok zor... Eski nesiller için hala umut olsa da, her şeyi hızla tüketen bir toplumda büyüyen çocuklarımız için 50'li yaşlar gerçekten çok zor! Tek tesellimiz bizler tarafından yetiştirilen çocukların aynı at gözlükleri ile hayata bakmayacak olmaları ve ortak payda da buluşmaları.
Eski nesiller yalnızlıklarını eski şarkılar eşliğinde gidermeye çalışıp, eski dostları ve ilk aşkları ile avunuyor belki ama, hayatın göz göze bakmadan, birbirine dokunmadan anlamlı olmayacağının da her geçen gün daha çok farkına varıyor.
Çünkü hayatı gerçek anlamda yaşayan olgun insanlar şunu biliyor ki, kavuşulmayınca adı aşk oluyor. Aslolan ise sevgi ve saygı çerçevesinde hayatı paylaşabildiğiniz bir hayat arkadaşını, can yoldaşını yaşamın içine katabilmek ve hayatta birlikte soluk alabilmek.
Sevgi ve sadakat ile kalın.
Eğer bulduğunuza inanıyorsanız, hayat arkadaşınızın elini sakın bırakmayın!