Yaşam kocaman gülümsüyor
Yazar: Raşel Rakella Asal
Açık panjurlardan yaşam sızıyor odama. Hele martılar, her bir tüylerinde ayrı telaş! İçimde kuş cıvıltıları ile güne başlıyorum. Yüzümde gezinen yaz güneşini duyumsuyorum. Kayaların, ağaçların kokusunu tenimde duyumsuyorum. Doğa yaşamımın bir parçası. Böyle anlarda mutluluğun tam içinde olduğumu düşünüyorum.
Dün akşam bıraktığım yerden başlamalıyım. Yeniden yazı masama dönüyorum. Mutluluğumun bütün gövdemden aktığını duyumsuyorum. Tüm evreni kucaklamak istiyorum.
Yalnızca yazı metni var karşımda. Anı dünyasının izleri serpiliyor her yanıma. Havada asılı kalmış bir tırpan gibidir anılar. İlk tümce dökülüyor kâğıda. Bir inatçı mırıltı, bir uçsuz bucaksız uğultu sayfalarda uçuşuyor. Kendi belleğimin sandığından anıların sarhoşluğuyla kâğıtta kavisler çiziyorum. Yeniden sözcükler... Damla damla kâğıda akan, sıçrayan damlalar, kutsal serpintiler?
Düşüncelerin ve duyguların nakışlarıyla yaratılan bir yaratılış destanıdır bir yazı metni. Her metin kanatlanan bir çığlıktır. Telaşla özgürleşerek arınan, hafifleyen, sonra birden yırtılıveren bir çığlık...
Kendi uzun, sonsuz çığlığım!
Yeniden akacak sözcükler.
Yüreğin derinliklerinden
kırık dökük iç çekişlerle,
bin parçaya ayrılan,
yitip giden bir rüya gibi...
Yeniden akacak sözcükler...
Öfkelenmekten, ağlamaktan, gülmekten, yaşamaktan keyif duyuyorum. Olumlu ya da olumsuz kendim olmanın sevincini yaşıyorum. Küçük, yalın mutlulukların olağanüstü olduklarını keşfettim. İç dünyamın zenginleşmesiyle kendimle daha iyi dost olmayı becerdim sonunda. Güneşe yönelen bitkiyi görebiliyorum. Güneşi izleyerek hareket ediyor, onu arıyor, ona yalvarıyor. Gün boyunca yaptığı dairesel hareketi, havada çıkardığı hışırtıyı dinlemeyi artık öğrendim. Bitkinin güneşe ilahi okuduğunu fark ettim. Artık bir menekşeye bakınca, güneşin yükselmesiyle açıldığını, kendini tamamen ona sunduğunu ve güneş kaybolduğunda kapandığını görebiliyorum. Onun taç yapraklarını açıp kapatmasının güneşe bir övgü olduğunu -tıpkı biz dua ettiğimiz zaman dudaklarımızı açıp kapattığımız gibi- anlayabiliyorum.
Her yazı metni ile bir örtü kalkıyor üzerimizden. Tersine çeviriyoruz yaşamı: ölümden doğuma. Her anımız parça parça bir geçiş... Kaygıdan umuda. Belirsiz, elden kolayca kaçıveren, parçalanmış bir dünya bizimkisi. Işık benekleriyle, belli belirsizlikle titreşen noktacıklarız. Yaşamın geri çekildiği, ölüm kusan topraklarda bir mumyanın çözülmüş sargılarıyız. Oradan buradan parçalarımızı topluyoruz. Topluyoruz toplamasına da, kendimizi yapıştıramayacak kadar çok kırığız. Kendimi görüyorum. Kendi zedelenmiş tenimi... Boşluğa, hem içimdeki, hem dışımdaki boşluğa direnen incecik bir zarım. Yaralı ve bereli.
Korkmayayım diye, en yumuşak renklerle başlıyorum; badem yeşili, gök mavisi, soluk kırımızı. Veya şekerli, sulu renklerle; mandalina, çilek, portakal, böğürtlen. Dünyanın tüm renklerine bürünüyorum. Geliyorum. Yaşama tekrar katılacağım, dans edeceğim, dans edeceğim, dans edeceğim. Dans etmeyi öyle severdim ki! Bekleyin, geliyorum! Zaman gerek, uzaktan geliyorum, ama geliyorum. Önümde adımlarımın sesini duyuyorum. Toprak ve su, gök ve yer arasında yaşamın yolu. El yordamıyla gidiyorum. Gitmek için gidiyorum. Ancak durmayacağım. Bin ışıklı damlalardan doğuyorum. Her saniye, dinginliğe, güzelliğe doğuyorum. Işığa doğru yükseliyorum. Yaşam bana, kocaman gülümsüyor.