Eğin dedikleri anam küçük bir şehir
Nine ben cahilem yandım çekemem kahır
Yediğim içtiğim ahuynan zehir
Ya ben ağlayamam kimler ağlasın
Şu garip gönlümü yandım kimler dağlasın
Eğin Türküsü
Söz Müzik: Anonim
![](http://kentyasam.com.tr/wp/wp-content/uploads/images/2018/201806041732534168.jpg)
Yine yollardayız. Anadolu'nun ulaşılması ve yaşanması zor bir bölgesine gidiyoruz. Bu zorlu koşulların sonucu üretilen Eğin türküleri eşliğinde Divriği'den Eğin'e doğru ilerliyoruz. Çıplak dağlar, pamuk gibi bulutlar, kuraklıktan erken sararmış otlar sağımızdan solumuzdan akıp gidiyor. Birden bir kanyonda buluyoruz kendimizi. Adı Karanlık Kanyon. Gizemli bir ortam. Ürperiyorum. Sanki taşlar kayalar üstüme geliyor. Vadinin dibinde sakince akıp giden Karasu, Fırat'a kavuşmak istiyor ama onu barajla dizginlemişler. Yollar zorlu, kıvrım kıvrım. Ve dağların koynunda kurulmuş Eğin karşımızda.
Akşam üzeri ulaşıyoruz Eğin'e. Otelde vadiyi ve Karasu'yu gören bir oda düşüyor şansımıza. Burada akşamlar erken, sabah daha geç oluyor. Dağlarla çevrili olduğundan güneşi geç bulup, tez yitiriyor Eğin. Ama ne gam. Bin bir çeşit çiçek kokusu ve kuş cıvıltısı ile güneşi batırıyoruz. Özlediğimiz temiz hava, ürpertici serinlik sarıyor beynimizi ve bedenimizi. Gün geceye veriyor sırasını. Biz de yöresel yemeklerin tadına bakmak için ilçenin tek esnaf lokantasına doluşuyoruz.
![](http://kentyasam.com.tr/wp/wp-content/uploads/images/2018/201806041733004168.jpg)
Sabah erkenden uyanıp kendimi sokaklara atıyorum. Güzel evler, dağlardan coşkuyla akıp gelen suları izliyorum. Çağıl çağıl akan su sesini dinlemeyi ne çok özlediğimi ayrımsıyorum. Çiçek kokularını içime derin derin çekerek geziyorum. Bedenim ve beynim yeşile özlemli. Doğadan kopuk yaşamanın sonucu bu olsa gerek. Bütün bu güzellikler beni büyülüyor. Ama derin bir yalnızlık duyuyorum Eğin'de. Çünkü ıssız. Horozlar da olmasa kimse yaşamıyor sanırsınız.
Eğin doğumlu Enver Gökçe çok önceden bu ıssızlaşmayı belirlemiş. Tez konusu olarak işlediği ve kitaplaştırdığı "Eğin Türküleri" adlı araştırmasında bu konuya derinlemesine değiniyor.
Eğin türkülerinin sosyal, ekonomik yönden bir çözümlemesini yapan Enver Gökçe, kasabanın 1940'lı yıllardaki durumunu şöyle açıklıyor:
![](http://kentyasam.com.tr/wp/wp-content/uploads/images/2018/201806041733074168.jpg)
"Munzur ve Hotar dağları arasına sıkışmış, sert haşin coğrafyası, iptidai istihsal aletleri, halkının yaşayışı, inanışları, karşılıklı münasebetleri, bir cümle ile sosyal, ekonomik yapısı ile feodal bir nizam bünyesi içinde durmaktadır. Tabiatın amansız baskısı altında topraksız kalan Eğin ve civarında köylüler için muvakkat ve mukadder iltica yeri gurbettir, şehirlerdir. Fırat, Eğin'den geçer, ancak bu nehir kasabanın eteklerindeki sebze bahçelerini, ağaçları, bağları sulamanın ötesinde ne yazık ki fazla bir yarar sağlamaz. Nehir taşıma işinde ancak keleklerden* yararlanılabilir."
Yine, Enver Gökçe'nin belirttiğine göre,
Eğin'de ekilecek toprak yoktur. Fırat'ın batı kenarında kurulan kasaba ziraat yapılabilecek, ekip biçecek tarlalardan mahrumdur. Eğinli kapısının önündeki bir avuç bahçeciğini bin bir emekle seki seki işleyerek, ancak sebze ve meyve ihtiyacını karşılar. Bu topraksızlık Eğinliyi hububat ihtiyacını civar köy ve kasabalardan temine zorlar. Kişisel gözlemlere dayalı olarak 1947 yılında yazılan bu satırlar aslında tarihsel gelişmeye de önemli bir ışık tutmaktadır.
![](http://kentyasam.com.tr/wp/wp-content/uploads/images/2018/201806041733424168.jpg)
Bugün de Eğin'in durumu pek farklı değil. Eğin yazları gelinen bir sıla konumuna düşmüş. Eğin'de kalanlar bu yazgıyı tersine çevirmeye çalışıyorlar. Turizmin canlanması için çeşitli projeler geliştirilmiş. Dünyanın ikinci büyük kanyonuna ev sahipliği yapması, yabancı turist ilgisini çekiyor olsa da, yurtiçinde pek bilinirliği yok. KEMAV (Kemaliye Kültür ve Kalkınma Vakfı) 2003 yılında kurulmuş. Vakıf her yaz Uluslararası Kültür ve Doğa Sporları şenliği düzenleniyor. Eğin'in hem dünyada hem de ülkemizde daha fazla tanıtılması amaçlanıyor.
Çekül Vakfı'nın "Tarihi Kentler Birliği" üyesi olan Eğin, özgün sivil mimarisi ile de mutlaka görülmelidir. Özgün ahşap işçiliği, bölgenin ana karakterlerinden bir tanesi. Ahşapların kar tutması ve ara dolgu malzemesi olan kerpicin ıslanması sebebiyle yapıların üzerlerine metaller kaplanmış. Evler sokağa önce bir bahçeyle bağlanıyor. Eve girerken de "güverte" denilen çakıl taşlı bir giriş alanından giriliyor. Bu çakıl taşı döşemeler Likyalılardan kalan miras. Evlerin bahçeleri, yerleşimin yamaca kurulmasının etkisi ile "seki" dedikleri teraslama şeklinde oluşturulmuş. Evlerin ana giriş kapıları ahşap. Üstlerinde bulunan kapı tokmakları ise birer sanat eseri. Her biri birbirinden güzel. Beni en çok etkileyen kapı tokmakları oldu. Bu güzelliklerden daha sonra başka bir yazıda söz edeceğim.
![](http://kentyasam.com.tr/wp/wp-content/uploads/images/2018/201806041733144168.jpg)
Sivil mimari örnekleri, halkın evlerin kullanımını koruması, ahşap ve malzeme zanaatlarını unutmaması sayesinde çoğunlukla korunabilmiş. Evlerin bir bölümü yenilenmiş. Yazlık olarak kullanılıyormuş. "Gurbetteki Eğinliler" yazları geliyorlarmış. Bakım ihtiyaçları göze çarpsa da Anadolu'da tanık olduğun birçok yere göre daha iyi durumdalar.
Eğin'in yüksek kısımlarında eskiden işleyen bir değirmen şimdi kafeteryaya dönüşmüş. Kuru dut ve ceviz karışımından oluşan "lök"ün üretildiği lökhane yalnızca Eğin'e özgü.
Karanlık Kanyon ve Taşyolu Eğin'i özgün kılan diğer iki önemli oluşum. Biri doğanın, diğeri insanın sabır ve azminin çok güzel örnekleri. Bunlardan da ayrıca söz etmeyi yeğliyorum. Çünkü birkaç sözcükle geçiştirilemeyecek kadar özel ve özgünler.
Ayrıca Eğin flora ve fauna bakımından da çok zengin. Bilim adamları ve doğa fotoğrafçıları için geniş olanaklar barındırıyor.
Bitmedi bu küçük şehirde bir de Müze var. Eğinli olan Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Demirsoy'un katkıları kurulan Doğa Tarihi Müzesi'nin amaçları şöyle:
1. Doğal varlıklarımızı bir bilimsel müze anlayışında küçük ölçekli de olsa yörede, eğitim okullarında ve turistlik amaçla tanıtma ve koruma,
2. Kurulaması planlanan "Ulusal Tabiat Tarihi Müzesi'ne örnek sağlamaya başlama,
3. "Doğa tarih ve doğanın korunması" kavramları hakkında toplumun bilinçlenmesi için yerel müzelerin açılmasının teşvik edilmesi.
Anadolu birbirinden farklı iklimler, şehirler, öyküler ve coğrafyalar saklar. İşte onlardan biri de Eğin ve çevresi. Özgün, zengin, şaşırtıcı. Gidilip görülmeden anlaşılamaz. Giderken aşağıdaki kitapları okumanızı öneririm. Yanına da içli Eğin türküleri iyi gider.
- Taşyolu, Eğin Öyküleri / Lütfi Özgünaydın
- Armıdan-Fırat'ın Öte Yanı / Hagop Mıntzuri
- Eğin Türküleri / Enver Gökçe
(*) Kelek: Keçi tulumundan yapılan sal.