Bir okulu yeniden de olsa açmak, ilginç bir konumu acaba? Niye "mutluluk hikayelerime" girdi ki? Canımın parçası torunlarım Ada ve Zeynep'in, bu hikayeyi bilmesini istedim. Eğer yıllar sonra, bunları okur da yüzlerinde bir tebessüm belirirse, şunu bilsinler ki, nerede olursam olayım, o gülüşlerini göreceğim.
Askerlik yaşantımın son yılları bir Doğu Anadolu ilinde geçmişti. 1996 yılında tabur komutanı olarak, bu ilin terörden inim inim inleyen kırsalında görev yapıyordum. Nispeten büyükçe bir köyün terk edilmiş bir sağlık ocağını, biraz onararak karargâh haline getirmiştik. Günlerimiz ağırlıklı olarak arazi taraması ile geçiyor, zaman zaman birlikleri dinlendirmek için, köylerde kurduğumuz ordugahlarda kalıyorduk.
İçinde karargâh kurduğum köy halkı ile zaman içerisinde yaptığımız sohbetler ve köye katkılarımızla ki özellikle, askeri doktorumuzun köye sunduğu sağlık kontrolleriyle çok iyi seviyede ilişkiler kurmuştuk. Her sohbetin sonu mutlaka, terör nedeniyle uzun süredir kapalı olan köy okuluna getiriliyordu. Bazı çocuklar ilçe merkezindeki okula gidiyor, imkanları kısıtlı olanlarla kız çocuklarının çoğunluğuysa okula gidemiyordu. Askerin bölgeye gelmesi, onları yeniden umutlandırmıştı ve okulun tekrar açılması için benden yardım istiyorlardı. Okulu gezmiştim, maalesef okul çok yıpranmış, bu haliyle kullanılamaz bir haldeydi. Muhtara, "Önce ?Bir okulumuz var ve teröre rağmen biz okulumuzu koruyoruz' diyebilmemiz lazım. Ben bu vaziyette okulu kimseye gösteremem. Hadi bakalım, biz de yardım edelim, okulu biraz toparlayalım" dedim.
Öncelikle mesleği öğretmen olan bir yedek subayımızı bu okulun toparlanmasını koordine etmek üzere görevlendirdim. Bölge halkının yeniden topluma kazandırılması kapsamında çalışmalar yapmak, o zaman en önemli stratejilerden biriydi. Hele ki okulunu açmak isteyen insanlara destek olmak, risk alarak bile destekleyeceğim bir konuydu. Köylülerle birlikte, bizim boyacı, marangoz, demirci ve benzeri teknik desteğimizle okul çok kısa sürede hazır hale getirilmişti.
Operasyonlardan her dönüşümde, ilk işim okula gidip yapılanları görmek oluyordu. Bölge komutanımızı davet etmeyi, burayı göstermeyi ve öğretmen görevlendirilmesi için yardımlarını istemeyi planlamıştık. Bir operasyon boşluğunu gözeterek, bölge komutanımızı arayıp köylülerin davetini ilettim ve "Bazı sıkıntılarını anlatabilmek için sizi bekliyorlar, Vali Bey'i de davet ederseniz çok iyi olur" dedim. Ertesi gün komutanımız beni aradı, bir sonraki gün köye geleceğini, ancak Vali Bey'in gelemeyeceğini söyledi.
Bu haber köyde çok büyük heyecan yaratmıştı. Hazırlıklar o gece sabaha kadar devam etti. Köyün tarihin de ilk defa bir "Paşa" köylerine gelecekti, O gün, muhtarı ve Türkçe bilen bir anneyi neler söylemesi gerektiği konusunda çalıştırmıştık. Ertesi sabah gün ışıdığında, heyecanla uyandım. Kaldığım binadan dışarı çıktığımda, tüm evlerin Türk Bayraklarıyla donatıldığını gördüm. İnanılmaz güzel bir görüntüydü, kalbim duracakmış gibi hissettim, gözlerim doldu. Muhtar ve köyün ileri gelenleri, bahçenin dışında beni bekliyordu, hepsi tıraş olmuş, en temiz kıyafetlerini giymişlerdi. "Muhtarım, helal olsun, bayraklarla süslemişsiniz köyü" dedim. "Komutanım, sen bize bu mutluluğu yaşattın, koskoca Paşa geliyor köye, paşalar bayrakları sever" karşılığını verdi.
Gerçekten çok mutlu olmuştum. Karargâh komutanı yüzbaşımla, alınan güvenlik önlemlerini gözden geçirdikten sonra, muhtarı da yanıma alarak köy çıkışından 3 kilometre ilerdeki ana yola doğru yola çıktım. 20 kadar atlı genç ana yol girişinde bekliyordu. Bu da çok güzel bir sürpriz olmuştu benim için, görüntü muhteşemdi. Köylüler, gelen misafirleri kendine has usullerle, bir düğün alayı gibi karşılamak istemişlerdi.
Bölge komutanımız, biraz sonra 5-6 araçlık bir konvoyla geldiler. Bizi görünce araçlarını durdurup indiler. Yanlarında kalabalık bir karargâh heyetiyle gelmişlerdi. Tek tek benim ve muhtarımızın elini sıktılar, selamlaştık. Komutan, yüzünde büyük bir memnuniyet ifadesiyle atlı gençleri selamladı ve "Hadi bakalım muhtar, düş önümüze. Merak ettik, ne göstereceksin bize?" dedi ve köye doğru hareket ettik.
Atlı gençler ellerindeki bayrakları sallayarak konvoya öncülük ediyordu. Bayraklarla süslenmiş evlerin arasından, köye girdik. Köy meydanına yaklaşan yolda köylüler, yolun iki tarafına dizilmiş, çılgınlar gibi alkışlıyor ve el sallıyorlardı. Meydan tıklım tıklım doluydu, davul zurna sesleri alkış seslerini bastırıyordu. Bölge Komutanımız ve beraberindekiler araçlarından indi, el öpmeler ve el sıkmalar uzun uzun devam etti.
Hem gelen heyet, hem köy halkı çok mutlu görünüyordu. Bu hararetli karşılamanın ardından, meydanın çıkışında bulunan okula doğru ilerlemeye başladık. Köylüler okula kadar yolun iki tarafına çekilmiş, ortalarından yürüyen heyeti çılgın gibi alkışlamaya devam ediyordu. Okulun bahçe girişinde muhtar çok heyecanlı ve neredeyse titreyerek bir konuşma yaptı. Özetle okul için ellerinden geleni yaparak hazırladıklarını, askerin de onlara yardım ettiğini, artık okulun açılmasını istediklerini belirtmişti. Konuşması bitince büyük bir alkış daha koptu.
Bölge komutanımız, Vali Bey'le görüştüğünü, güvenlik endişesiyle öğretmenleri görevlendiremediklerini belirten ve terörün bölgeye verdiği zararları içeren kısa bir konuşma yaptıktan sonra, "Bakalım gerçekten hazır mı okulunuz?" diyerek okula doğru ilerledi. Okul binasının girişinde, kıyafetleri perişan, yarısı çıplak ayaklı, çoğu kız, bir grup çocuk merdivene dizilmişti. Seçtiğimiz, "ana" olarak konuşacak kadın da önlerindeydi. Türkçe bilen birkaç kadından biriydi. "Saaayın Paşam, hoş gelmişseniz başımızın üzerine" diye başlayan ve heyecandan bir dakika bile sürmeyen bir şeyler söyledi, sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ağlaması, yarım saat konuşmasından daha etkili olmuştu. "Anladım" dedi Paşa, sırtını sıvazladı ve okula girdik.
Okul küçüktü, ama müthiş sevimli olmuştu. Binanın dış duvarının sıvaları onarılmış ve yeniden boyanmıştı. Kapı ve pencereler onarılıp iç duvarlar rengarenk boyanmış, içerideki tüm malzeme, sıralar, tuvaletler ve yerler pırıl pırıl temizlenmişti. Bölge Komutanımız, her girdiği yeri başıyla onaylıyor ve "Şu ana kadar gördüğüm birçok okuldan daha iyi duruma gelmiş burası" diye de belirtiyordu. Beraberindeki heyette her yeri dolaştılar, resimler çektiler ve notlar aldılar. Okuldan çıkınca merdivenlerin üstünden merakla bekleyen köylülere seslenen Paşa, "Bu günü hiç unutmayacağım. Çocuklarını okutmaya bu kadar hevesli olan sizleri kıramam. Döner dönmez bu konuda elimden gelen her şeyi yapacağım. Tüm ilgililer ve yetkililerle konuşarak en az iki öğretmeni bu köye göndermelerini sağlayacağım" dedi. Köylülerin sevinç çığlıkları ve alkışları hala kulaklarımda çınlar. Daha sonra, okulun yanındaki bir köy evinde misafirlerimizi ağırladık ve biraz daha sohbet ettik.
Bölge Komutanımız, asker eşlerinin de öğrencilerin birçok ihtiyacını karşılayacağını belirtti. Misafirleri uğurladıktan sonra, köylülerin minnet dolu bakışları ve alkışları arasında karargâha döndüm. Çok gurur duyduğumu ve sadece yoğun bir duygu seli yaşadığımı hatırlıyorum o gün. Köylüler tüm gün, karargâhın etrafında dolaşıp durdular. Akşama doğru, Bölge Komutanımız aradı. Önce takdir ve teşekkürlerini iletti. Sonra da Vali Bey'le görüştüğünü, iki öğretmenin okula verileceğini, birkaç gün içerisinde köye Milli Eğitim yetkililerinin eksikleri gidermek için geleceğini belirtti. Ayrıca, o gün köyde gördüklerini eşine de anlattığını, onun da çok etkilendiğini söyledi. Hafta sonu asker eşlerinden oluşan bir grubun da köye geleceğini, onlarla ilgilenmemi ve emniyetlerini sağlamamı istedi.
Bölge Komutanımız, telefonu kapatmadan önce, "Her ne yapıyorsan, hangi güdülerle yapıyorsan, bu şekilde devam et oğlum" demişti. Hangi güdü olduğunu biliyordum aslında, Şevket Süreyya Aydemir'in "Toprak Uyanırsa" romanındaki, o emekli öğretmenin yaptıklarıydı beni güdüleyen. Gençlik yıllarımda okuduğum bu yaşanmış hikaye, bir kişinin isterse neleri değiştirebileceğinin en güzel örneğiydi ve benim her gittiğim yerde dürtüm olmaya devam ediyordu. Komutanımın bu sözü benim bu bölgede, gelecekte yapmayı hayal ettiğim birçok etkinliğin de yolunu açmıştı.
Komutanımızın telefonla verdiği müjdeyi, muhtar vasıtasıyla köylüye ilettim. Gerçekten Milli Eğitim yetkilileri bir hafta içinde birkaç kez okula geldi, incelemeler yapıldı ve eksiklikler tamamlandı. Hafta sonu, Bölge Komutanımızın eşi ve beraberinde otuz dolayında asker eşi, forma, okul çantası, kırtasiye, kitap, ayakkabı ve kıyafetlerle dolu araçlarla köyümüze geldi. Köy bayram yerine döndü, evler ziyaret edildi. Okula gidecek tüm çocuklara hediyeleri dağıtıldı.
Köy okuluna görevlendirilen bir erkek ve bir kadın öğretmen sevgiyle karşılandı. Köylülerce çok sevimli hale getirilen, okul bahçesindeki lojmanlarına yerleştiler. Biz de okula iki yedek subay öğretmeni takviye verdik. 15 gün içinde düzenlenen şölen gibi bir törenle okulumuzu açtık. Bu açılışla ilgili, en unutulmaz olaylardan birisi de heyecanla yeni görevine başlayan bayan öğretmenimizin, çok önceden planlı nişanını bu açılış nedeniyle ertelemesiydi.
Bu heyecan çevre köyler dahil herkesi sarmıştı, operasyonlardan yorgun argın dönen tüm subaylar, dinlenmeden okula geliyor ve bir şeylerin ucundan tutmaya çalışıyordu. Köy, nesilden nesile anlatılacak müthiş bir gün yaşadı. Yıllardır kapalı olan bu okul, eskisinden çok daha görkemli ve daha iyi donatılarak açılmıştı.
Benim o bölgede kaldığım iki yıla yakın sürede, o okulda çok başarılı çocuklar yetişti. Öğretmenlerimiz de çok istekliydi. Sık sık okula uğruyor, onları izliyor, eksiklerini soruyordum. Fırsat buldukça, öğrencilere büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü ve Cumhuriyetimizin ne güçlüklerle kurulduğunu anlatıyordum.
Birkaç ay sonra, yedek subay öğretmenlerim, köyde lise mezunu olan, üniversite sınavını kazanamamış yedi genç olduğunu ve bunları üniversiteye hazırlamak için bir kurs açmak istediklerini bildirdiler. "Tabii ki" dedim, "Ama kazanacaklarına söz vermeniz şartıyla" diye de takıldım. İlçede lise de okuyan birçok genç de hafta sonu kursa hevesle katılmaya başladılar.
Hafta sonu okul, her yaştan öğrencilerle doluyordu. Ben de fırsat buldukça yanlarına uğruyor, sohbetlerine katılıyordum. Çocuklar her şeye hevesliydi, İngilizce öğrenmek, bilgisayar kullanmak istiyorlardı. Bölge Komutanımıza durumu ilettiğimde, büyük bir heyecanla karşıladı ve gerçekten çok destekledi bu istekleri. Okula çok miktarda bilgisayar tahsis edildi. Yedek subaylardan bilgisayar ve İngilizce öğretmenleri bulundu. Bu kurslar da açıldı, çevre köylerden hevesli çocuklar da bu kurslara katılmaya başladı.
***
Şaşırdınız belki. Belki de "Bunlar nasıl oldu da hiçbir yerde duyulmadı?" diye düşünüyorsunuz. Aslında çok duyuldu o zamanlar. Belki sizler de seyrettiniz televizyonda. Ama nereden bileceksiniz o köyde benim bulunduğumu, öyle değil mi?
O zamanların ünlü program yapımcısı Ertürk Yöndem, köye gelen birçok üst düzey komutanımızdan, bu köy okulunun hikayesini duymuş ve köyümüze gelmek istemişti. Büyük bir memnuniyetle davet etmiş, köye geldiğinde de ilgiyle karşılamıştık kendisini. Ziyareti boyunca, köyde büyük bir şaşkınlık geçirdiğini, gördüklerine inanamadığını defalarca dile getirmişti. Çekimler yapılırken çok heyecanlandığını, hele hele köylülerin okuduğu İstiklal Marşı'nı dinlerken ağladığını hiç unutamam.
***
Üniversite hazırlık kursu inanılmaz bir azimle sürdü. Gece bazen köyde dolaşırken okul ışıklarının geç vakitlere kadar yandığını görüyordum. Sınavlara giden çocukları büyük bir heyecanla uğurlamış, döndüklerinde, öğretmenler heyecan ve ciddiyetle yanıtlarını kontrol etmişlerdi. Şimdi düşünüyorum da kimdi bu yedi genç, isimleri neydi? Tabii ki isimlerini hatırlayamıyorum. Ama beşinin o yıl üniversiteyi iyi seviyede puanlarla kazandığını hatırlıyorum. Diğer ikisinin de sonraki yıllarda üniversiteye girmeye hak kazanmışlar diye duymuştum.
Onlar ara sıra da olsa hala bizleri hatırlıyorlardır diye düşünüyorum. Ve belki, o okuldan mezun olanlarla mucizeler gerçekleşmeye devam ediyordur diye umuyorum.
![](http://kentyasam.com.tr/wp/wp-content/uploads/images/2018/201802011335144110.jpg)