Sonbahardan alacaklıyım.
Evet, şikayetim var. İzmir'in en güzel mevsimi ben tadını hiç çıkaramadan bitiverdi. Arkasından gelen güzel kış ve sonbahara mal olan tatlı yorgunluğumla teselli buluyorum. Şikayetimi uzatarak sizi sıkmak istemediğim için, sonbaharın hangi telaşelerle geçtiğini size anlatayım.
İzmir Kalkınma Ajansı ve Avrupa Birliği Bakanlığı işbirliğinde İzmir'de yerleşik sivil toplum örgütleri ve kooperatiflerin kurumsal kapasitelerinin geliştirilmesine yönelik eğitimler geçtiğimiz hafta tamamlandı. Kasım ayında başlayan ve üç modülde gerçekleşen eğitimlerde sivil toplum kavramından kooperatifçiliğe, sosyal girişimcilikten sivil toplum kuruluşlarına yönelik stratejik planlamaya, iletişim, etkinlik yönetimi ve sosyal medya kullanımına kadar pek çok konu başlığı etraflıca tartışıldı ve uygulamalarla pekiştirildi. Eğitimler süresince katılımcı sivil toplum kuruluşu ve kooperatiflerin temsilcileri arasında doğan sinerji, önümüzdeki aylarda meyvelerini vermeye başlayacak işbirliklerinin müjdecisi bana kalırsa. Ne mutlu!
Eğitimlerin ilk modülünde konuşulan başlıkların en önemlilerinden biri, hiç şüphesiz, sosyal girişimcilik kavramıydı. Son yıllarda daha sık duymaya başladığımız bu kavram, "Çöp(m)adam" gibi kadınların çöplerden çanta ve giyim eşyası ürettikleri, "Sosyalben" gibi 7-13 yaş arası çocukların sosyal becerilerini keşfetmelerini ve geliştirmelerini sağlayan gönüllü hareketi gibi, "Otsimo" gibi otizmli çocukların öğrenme kabiliyetlerini arttırmayı amaçlayan oyun bazlı aile-çocuk uygulaması gibi duyduğumuzda "hah, tamam işte" diyerek somutlaştırabildiğimiz yenilikçi girişim ve işbirliklerini ifade ediyor. Derdi olan insanların, bir toplumsal soruna "kafaya takmış" insanların, buldukları yaratıcı, yenilikçi, gelir getirici çözümler ve elde edilen geliri yine o toplumsal sorunun çözümü için kullanmak var sosyal girişimciliğin içinde. Türkiye'de bu alanda gitgide daha fazla proje, daha fazla girişimle tanışıyoruz. Bu girişimlerden biri ile yine eğitimler süresince ve tamamen de hoş bir tesadüf sonucu tanışma fırsatı buldum: "İyimser Abla"
![](http://kentyasam.com.tr/wp/wp-content/uploads/images/2017/201712242124174094.jpg)
"İyimser Abla" İzmirli bir sosyal girişimci olan, yüksek öğrenimini kalkınma konusunda yapmış, şimdi ise İstanbul'da yaşamını sürdüren Sevgi Ceyda Şairoğlu Sezginer'in projesi. Proje, özünde kadın kooperatiflerinin üretimlerini metropollerde yaşayan tüketicilerle buluşturmayı, bunu yaparken de başta kurumsal şirketler olmak üzere bayramlar, yılbaşı gibi özel günlerde çalışanlara verilen kurumsal hediyeleri kadın emekçilerin ürünleri ile hazırlanan hediye paketleri ile değiştirmeyi hedefliyor. Kurumsal şirketlerin çalışanlarınca artık kanıksanan ve pek heyecan da yaratmayan bu hediyelerin, sosyal bir amaç doğrultusunda kadının toplumsal ve ekonomik yaşamdaki "üretici" rolüne vurgu yaparak bir farkındalık oluşturmayı amaçlaması bu girişimin en güçlü yanı. Henüz bebek adımları ile ilerleyen girişimin önümüzdeki günlerde güçlenerek devam etmesini bekliyor ve diliyorum.
Ve elbette projenin en önemli bacağı, kadın kooperatifçiliği. Kadınların ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçları ile ekonomik faaliyetleri kapsamında yer alan mal ve hizmet üretimi ile bunların pazarlanmasına yönelik ihtiyaçlarını karşılayan, destekleyen ve geliştirmek suretiyle ortaklarının sağlıklı ve gelişmiş bir çevrede yaşamalarını sağlayan kadın kooperatifleri, ortaklarına mesleki eğitim vererek el becerilerini geliştirmek, mal ve hizmet üretimleri için gerekli girdi ve ekipmanları tedarik etmek, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını gidererek, sağlıklı ve gelişmiş bir çevrede yaşamalarına zemin hazırlamak gibi amaçları içerisinde barındırıyor. Dolayısıyla kadının toplumsal konumunu güçlendirme, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama, kadını üreten ve üretici rolüyle hayata katılan bir aktör konumuna getirme anlamında da kadın kooperatiflerinin üstlendiği misyon çok önemli.
![](http://kentyasam.com.tr/wp/wp-content/uploads/images/2017/201712242128344094.jpg)
Sevgi Ceyda ÅžairoÄŸlu Sezginer'in bu noktada kadın kooperatiflerinin durumu konusunda verdiÄŸi bilgiler çok çarpıcı. Kadın kooperatiflerinin ülkemizde 1999 yılında kurulmaya baÅŸladığına ve 2017 yılı itibariyleÂ
ülkemizdeki kayıtlı kooperatiflerin sadece yüzde 0,2'sinin kadın kooperatifi olduğuna dikkat çekiyor. Dünya Bankası'nın "Türkiye'de Kadın Kooperatiflerinin Mevcut Durumu, 2015" raporu ve Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü verilerine göre, 163 kayıtlı kadın kooperatifinden yaklaşık 130'ü aktif faaliyet göstermekte, diğerleri pasif veya ulaşılamaz durumda.
Kooperatifçilik konusu aslında ülkemizde azımsanmayacak bir geçmişe sahip. Kadın kooperatifçiliği nispeten daha yeni olsa da, sorunlar kooperatifçilik alanındaki genel anlamdaki sorunlardan bağımsız değil elbette. Kurumsallaş(ama)ma yapısal sorun olarak karşımıza çıkarken diğer sorun alanları doğru satış kanallarını oluşturamama, üyelik konusunda destek bulamama, markalaşamama, üretimlerin standardını belirlemede yaşanan problemler olarak beliriyor. Kooperatifleşme ve kooperatifçilik işbirliği kültürü ile de yakından ilintili. Bu nedenle aslında kooperatifleşme konusunun bir özel politika alanı olarak ele alınması, iş kültürünün bu yönde biçimlendirilmesi, kooperatiflerin yapısal ve finansal kabiliyetlerini geliştirecek uygulama ve stratejilerin geliştirilmesi gerekiyor.
Ege ve İzmir kooperatifleri bu alanda iyi uygulama örnekleri ile öne çıkıyor. Seferihisar'dan, Urla'dan, Ödemiş'ten başarılı kooperatif örnekleri, kadın kooperatifleri göstermek mümkün.
Önümüz yeni yıl. Ne dersiniz, siz de bu yıl sevdiklerinize kadın kooperatiflerinin el emeği göz nuru ürünlerinden hediye etseniz bir tatlı tebessümle karşılanmaz mısınız? Bir düşünün derim.
Herkese mutlu ve sağlıklı bir yıl diliyorum.