İzmir'in kullanılmaya en müsait potansiyeli: Kültür ekonomisi
Yazar: Cangül Kuş
Sonbaharın gelişi ile birlikte şehirlerde yaşam hızlandığı gibi kültür sanat yaşamı da canlandı. Geçtiğimiz ay İstanbul'da Contemporary İstanbul ile başlayan etkinlikler 15. İstanbul Bienali ile devam ediyor. Bu yıl 12. kez gerçekleştirilen Contemporary İstanbul'un 80 binden fazla sanatsever tarafından ziyaret edildiği, 55 milyon dolar değerinde sanat eserinin satışa çıktığı ve hemen ardından açılan İstanbul Bienali ile bu rüzgarın devam ettiği düşünülürse, rakamların aslında nasıl "etkili" bir deneyimi tasvir ettiği anlaşılabilir.
İşte kültür ekonomisi tam da böyle bir kavram. Kültürel miras, sanat, medya ve yaratıcı hizmetleri kapsayan faaliyetlerin tümü.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) ile Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) tarafından, kültür endüstrisi entelektüel mülkiyet hakları korunan kültürel ürünler yaratılmasını, üretilmesini ve dağıtılmasını ekonomik faaliyet olarak benimsemiş endüstri olarak tanımlanıyor. Kültür ve ekonomik kalkınma arasında anlamlı bir bağ kurularak toplumun kültür yapısı ve değerlerinin toplumun üretim ve tüketim yapısını doğrudan etkilediği kabul ediliyor. Artık ekonomi yazınında bu konuda yapılan çalışmalara erişmek mümkün. Sadece biraz önce telaffuz ettiğim rakamlar dahi aslında kültür ile biçimlenen piyasanın büyüklüğünü anlatmaya yetiyor.
Ancak maalesef bu konuyu araştırmak istediğinizde ülkemize dair üretilmiş pek çeşitli veriye ve araştırmaya ulaşamıyorsunuz. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından ilk kez 2015 yılında üretilen kültür ekonomisi istatistikleri, Türkiye Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlanan "Türkiye'de Kültür Ekonomisinin Boyutları" isimli çalışma, Kültür Turizm Bakanlığı tarafından 3. Milli Kültür Şurası'nın çıktılarından biri olan Kültür Ekonomisi Komisyon Raporu bu alanda ulaşılabileceğiniz belli başlı kaynaklar. Oysa bu yükselen alan çalışılmaya muhtaç.
TAVAK söz konusu çalışmasında, kültür ekonomisinin öğelerini yayıncılık endüstrisi, film endüstrisi, görsel yayıncılık, sahne sanatları, görsel ve plastik sanatlar, müzeler, kültür malzemelerinin perakende ticareti, dizayn endüstrisi ve modern yaratıcılık endüstrisi olarak belirtiyor ve alt paydaşları ile tanımlıyor. TÜİK, "Avrupa Birliği Kültür İstatistikleri" nihai raporuna göre önerilen metodoloji çerçevesinde, Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) norm ve standartları dikkate alınarak, Türkiye'de ilk defa üretilmiş olan istatistikler ışığında ışığında kültürel mal ihracatımızın toplam mal ihracatımız içindeki payını yüzde 4,6 olduğunu söylüyor. Rakamsal büyüklüğü 17 milyar 848 milyon 104 bin lira. Kültürel mal ithalatında ise, toplam ithalat içindeki pay yüzde 2,5 olarak gerçekleştiğini belirtiyor. Bu yüzdenin karşılığı olarak 14 milyar 788 bin lira tutarında kültürel mal ithal edilmiş. Yani ithal ettiğimizden fazlasını ihraç eden ülke konumundayız ve bu sevindirici bir tablo. Ancak yeterli mi? Muhakkak ki değil.
Bugün tek başına "Game of Thrones" dizisi gerek çekimlerinin yapıldığı ülkeleri gerekse yapımcısı HBO tarafından pazarlandığı ülkeler itibarıyla Amerikan ekonomisine ciddi bir katma değer yaratan bir kültür ürünü. 170 ülkede gösterilen, başrol oyuncularının aldıkları ücretlerle rekorlar kıran, sezon başı maliyetleri on milyon dolarlarla ifade edilen dizinin yapımcısına kazandırdığı gelir yaklaşık 2 milyar dolar olarak belirtiliyor. Dizinin çekimlerinin yapıldığı ülkelerden biri olan İzlanda'nın en önemli gelir getirici sektörlerinden biri olan turizm sektörüne katkısı ise tartışılmaz. Bloomberg verilerine göre 2016 yılında turistler ülkede 7 milyon gece geçirdi ve dizi çekimlerinin yapıldığı platolar ziyaretçi akınına uğradı. Ülkeyi geçen yıl ziyaret eden turist sayısı önceki yıla oranla yüzde 30 arttı. Turistlerin harcadığı para İzlanda Kronu'nu güçlendirdi. Yine Bloomberg verilerine göre, İzlanda Kronu'nun Euro karşısında son bir yıl içindeki artışı yüzde 21'i, Dolar karşısındaki artışı da yüzde 15'i buldu. Söz konusu dönem içinde kron, en iyi getiri sağlayan para birimi oldu.
Türkiye için de aynı senaryo geçerli. Bugün Türk dizileri de gösterildikleri coğrafyalarda yoğun ilgi görüyor ve kendi başına dizi film ihracatımız önemli ekonomik değerlerimiz arasında yer almaya başladı. "Muhteşem Yüzyıl", "Feriha", "Fatmagül'ün Suçu Ne" artık bizim için olduğu kadar başka ülkelerdeki izleyiciler için de merakla takip edilen yapımlar. Yazının başında değindiğimiz kültürel etkinlikler, bienaller, festivaller de öyle. 2011 yılında Edinburg'da ziyaret etme şansını yakaladığım dünyanın en büyük sanat festivallerinden biri olan Fringe Festival'ın Edinburg'da yarattığı dönüşümü ayrıca yazmayı isterim.
İzmir de, kültürel zenginliğini yansıtmasını iyi bilen ancak muhakkak ki gelişmeye de açık bir şehir. 2013 yılında İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) tarafından yayınlanan "İzmir Ekonomisi ve Kültür Altyapısı Envanteri ve İzmir Kültür Ekonomisi Gelişme Stratejisi" çalışması İzmir'deki kültür ekonomisi sektörlerinin bölgedeki istihdamın yüzde 3,5'una karşılık geldiğini belirtiyor. Türkiye istihdam ortalamasının üzerindeki bu rakam aslında kültür ekonomisinin İzmir'de belli bir olgunlukta olduğuna da işaret ediyor. Stratejinin hedeflerinde payı olan aktörlerin işbirliği içerisinde çalışmaları, İzmir'de hem kültür ekonomisinin gelişmesine katkı sağlayacak hem de günümüzün yükselen alanından ülkemiz adına daha yüksek ihracat payı sağlanmasına imkan verecek. Bize düşen kültür ekonomisinin dinamiklerine uyum sağlamak ve zenginliklerimizi ekonomiyle buluşturmak olmalı.
Hele ki İzmir'de, inanın işimiz daha kolay.