Vahşet toplumu
Yazar: Alev Göral
Komşusunun kızına tecavüz eden, annesini kolundaki bir bilezik için kesen, babaannesinden borç alamayınca kafasına balta indirip sonra kahveye gidip çay içen, çocuk yaşta kuran kursuna giden erkek öğrencilere tecavüz eden hocaların ve insanların bulunduğu, hatta tecavüzcüleri ile evlendirilen küçük yaştaki çocukların artık bizi şaşırtmadığı bir ülkede yaşar olduk.
Sabah haberleri ile başlayan vahşet haberlerinin saat 10.30 itibariyle sabah programlarında ayrıntılandırıldığı ülkemizde, artık her şey doğal karşılanır oldu. Bilgisayar oynarken sargı bezi ile boğulup ölü bulunan çocuklar, amcası ile küçük yaşta aşk ilişkisi yaşayıp evden kaçan kızlar, anaokulunda "üşüyorum" diye ağlayan çocuğun üstüne kapı sürgüleyen, hiç bir pedagojik eğitimi olmayan yöneticiler ve insan kılığında gezen bir sürü mahlukat ile dolu bir toplumsal hayat...
İnsan yatak odalarının toplumun önünde konuşulduğu, ensest, lezbiyenlik, kadına şiddet, madde kullanımı, örf ve adetlerimizden son derece yoksun insanların iletişimlerinin reyting rekorları kırdığı yozlaşmış bir medya... İster istemez konulara kulak misafiri olan çocuklarımızın iç dünyası ve ruh sağlığı ne durumda, bunu bilmek ise imkansız.
Ancak, giderek artan sapkınlıklar, şiddet olayları, ani ve anlamsız ölümler, toplumun ruh sağlığının ne duruma getirildiğini aslında kısaca özetliyor. Bebeklerin çöpe atıldığı, akraba apartmanında ölü gençlerin bulunduğu ülkemiz adeta vahşet toplumunu yaşıyor.
Peki ya siyasi haber adı altında yayınlanan skeçlere ne demeli?
Bunun yanı sıra tek elden yönetilmelerine ramak kalan televizyonlarda bugün söylediğini yarın yalanlayan, vaktinde yaptıkları hukuksal olmayan davranışları marifetmiş gibi topluma ballandıra ballandıra anlatan, yasaları, yönetmelikleri menfaatleri doğrultusunda şekillendiren siyasilerin toplumdan ahlak kavramını tamamen yok eden beyanları da cabası.
Özetle, laçkalaşmış bir toplumda, laçkalaşmış bireyler ve iletişimlerle son derece düzeysiz bir platformda yaşamaya çalışıyoruz. Tabii bu kadar mide bulandırıcı şeyin içindeki çırpınışlarımıza yaşamak denirse! Her geçen gün bataklığa daha çok saplanıyoruz. Çırpınanları bir hamlede içeri almak ise siyasi iktidarın en büyük marifeti...
Peki bu kadar zavallı bir ortamda yaşamaya daha ne kadar devam edeceğiz? Tüm bu kukla gösterisi ne zaman sona erecek? Medya vahşet ile beyin yıkamayı ne zaman bırakacak? Siyasiler dürüstlüğün erdem olduğunu ve en önemli misyonlarından birinin toplumu güzel ahlak, sağlıklı ve tutarlı davranış, hukukun üstünlüğünü anlatarak ülkemizi yönetmek olduğunu ne zaman hatırlayacak?
Peki ya biz? Bizler ne zaman erdemli bireyler olarak toplumda ayakta durmanın asıl marifet olduğunu çocuklarımıza tekrar örneklerle anlatma fırsatı bulacağız?
Bizler ne zaman vahşet ve korku toplumunu bir kenara itip, namus, şeref, haysiyet, dürüstlük kavramlarının ön plana çıktığı bir toplumu tekrar yaratabileceğiz?
Ne zaman basın ve fikir özgürlüğünün geri kazanılması, çok yönlü müfredat, gerçekten başarılı oldukları için belli mevkilere gelmiş insanların deneyimleri ile tekrar çok yönlü ve araştırmacı bireyler yetiştirebileceğiz?
Tünelin ucunda uzun süredir ışık göremeyen aydınlar pes etmedi ve etmeyecek. Bu süreçte bizlere ne gibi görevler düşecek? Sizce bu süreci Türkiye nasıl geride bırakacak?
Düşünme zamanı çoktan gelip geçmedi mi?