Olamayan basının özgürlüğü de olmaz!
Yazar: Alev Göral
Bugün "Dünya Basın Özgürlüğü Günü" dediler, bana bir gülmek geldi. Gazetecileri Koruma Komitesi, 1 Aralık 2016 tarihinde dünyadaki tutuklu gazetecilerin üçte birinin Türkiye'de olduğunu açıkladı. Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu 2 Mayıs 2017 tarihi itibariyle Türkiye cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü bulunan basın mensubu sayısını 156 olarak açıklamışken, 2 bin 500 gazetecini işsiz olduğu bilinirken, ülkemizde böyle bir günden bahsetmek söz konusu olabilir mi?
Birleşmiş Milletler'in 20 Aralık 1993'te aldığı kararla her yıl 3 Mayıs tarihinde kutlanan Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nün Türkiye'de değil kutlanması, konuşulması bile komik olmaz mı? İktidarı eleştirdiği için onlarca gazetecinin hapse atıldığı, işsiz kaldığı, tazminat davalarına muhatap olduğu Türkiye'nin, basın özgürlüğünde en hızlı gerileyen üçüncü ülke olduğu, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün sıralamasında Nijer, Liberya, Zambiya, Mali ve Zimbabwe gibi ülkelerin gerisinde, 180 ülke arasında 149. sırada yer aldığı bilinirken, Türkiye'de gazetecilik ve özgürlük sözcükleri yan yana kullanılabilinir mi?
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nde üçüncü sınıfa geldiğimizde bir aylık staj yapmamız söylendi. Ulusal, yerel televizyon ve gazetelerin bu kadar çeşitlilik arz etmediği, sosyal medya ve internet basınının ise henüz var olmadığı o dönemde, bir tanıdığımız vasıtasıyla Cumhuriyet Gazetesi'ne stajyer olarak girdim. Mustafa Balbay Haber Müdürü iken, Ahmet Şık genç bir muhabirdi. Hikmet Çetinkaya çatık kaşları ile ara sıra haber merkezine uğrar, fazla konuşmaz, şöyle bir gezinir odasına dönerdi. Aydın Engin, Ali Sirmen, Hakan Kara gibi köşe yazarlarının yanı sıra, Figen Atalay gibi çok değerli bir eğitim muhabiri bana kılavuzluk etmişti. O yıllarda muhabirlikte daha ikinci yılında, ama geleceğin hızlı muhabiri olacağı daha o yıllardan anlaşılan Ahmet Şık 'a ise Cumhuriyet Gazetesi adeta okul görevi görüyordu. Şu an ismini hatırlamadığım nice değerli isimle çok kısa süre de olsa çalışma fırsatı bulmam benim için büyük şanstı. Kıymetini bilemedim!
Şimdi bu insanların bir kısmı yıllar sonra hapisten çıktı belki ama, bir kısmı hala içerde. Ne için? Yıllardır verdikleri mücadelenin, topluma ve iktidarlara anlatmaya çalıştıkları "Fethullah" tehlikesinin partnerleri olarak!
"Biz Fethullah' ı anlatmaya çalışırken yanımızda kimse yoktu" diye isyan eden bu insanlar, hala ne için olduğunu anlamaksızın tutuklu. Ve böylesi bir dönemde Dünya Basın Özgürlüğü Günü' nü telaffuz bile etmek eminim benim gibi herkese utanç ve acıdan başka bir şey hissettirmiyordur!
Çok lafa gerek yok...
Bu ülkede basın da yok, basın özgürlüğü de...
Daha pek çok şeyin olmadığı, anlamını ve değerin kaybettiği gibi...
Tüm basın emekçilerine gazetecilik kelimesinin içini rahatça doldurabilecekleri günler diliyorum.
Huzur ve sağlıkla kalın...