Bugün güzel bir gün geçirmek niyeti ile çıktık evimizden. Hava serin ve rüzgarlı, ancak masmavi bir gökyüzü bize eşlik etti gün boyu.
Karşıyaka İskelesi, Lozan Meydanı ve Üçkuyular'da bekleyen konuklarımızı alarak saat 09:00'da yola çıktık. Rehber Mehmet Gülümser'in sempatik ve masalsı anlatımı ile zamanın nasıl geçtiğini anlamadan Balıklıova'ya geldik. Fırından aldığımız çörekler, sakızlı kurabiyeler ve simitlerle Akın'ın Yeri'ne kendimizi attık. Karnımızın açlığını ısmarladığımız çaylar ve kurabiyelerle giderirken, bulunduğumuz mekan da görülmeye değerdi.
Denizin içinde camla korunmuş bir mekan. Kuzine soba deli gibi yanıyor ve sıcağın rehaveti ile denizle iç içe ama sıcak bir ortamın tadını çıkartıyorsunuz.
Artık Karaburun Yarımadası'nın köyleri bizi bekliyor. Ancak önce 1968 yılında terk edilen Eski Balıklıova'ya gidiyoruz. Kısmen yıkılmış okul binası, evler hala doğaya ve zamana direnmekteler. Ancak arkanızı yıkık binalara doğru çevirip, denize doğru baktığınızda, nefis bir manzara ile karşı karşıya geliyorsunuz.
Daha önce geldiğimizde karşılaştığımız, otlayan eşeği aradı gözlerimiz. Doğa yavaş yavaş uyanırken, bademler de çiçek açmaya başlamış. Bugün hava soğuk ve rüzgarlı. Saniye Hanım alışmış olduğumuz yerinde değil. Halbuki ondan taze yumurta ve portakal almayı planlamıştık.
Daha işimiz çok. Yamaçta Çatalkaya Köyü'ne geldiğimizde, 500 yıllık çınar, çifte çeşmeler ve köyün tarihi camisi karşılıyor bizi. Fotoğraflarını çekip camiyi dolaştıktan sonra ver elini Eski Mordoğan...
Ayşe Hatun Camisi tüm güzelliği ve kalem işi süslemeleri ile bizi bekliyor. Koşup imama haber veriyorlar. Kocaman anahtarı ile imam camiyi açıp bizi içeri alıyor. Köydeki etnoğrafya müzesi de gezilecek yerlerden. Kocadere ve İnecik köylerini ziyaret edeceğiz.
Kösedere Köyü'nde halen restorasyonu devam eden şahane kalem işi süslemeleri ile Kocadere Camisi'ni gezme ve fotoğraflama imkanı buluyoruz. Hemen karşısında köy kahvesi ve köylülerin ürünlerini sattıkları stantlar.
İki adım ötede nefis manzarası, samimi köylülerinin oturduğu köy kahvesi ile İnecik Köyü'nde kısa bir mola veriyoruz. Özgün mimarisi ile şirin bir köy İnecik. Tavuğun altından alınmış sıcacık yumurtalar adeta kapışılıyor konuklar tarafından. Çaylar da tavşan kanı köy kahvesinde.
Karaburun'dan önceki son durağımız Saip Köyü. Son derece havadar, iç açıcı bu köyde Nihal Hanım'ın mekanına konuk oluyoruz. Reçelleri, böreği, mantısı ve menemeni ile bu sıcak mekanda öğle yemeği molası verdik.
Yemek molasından sonra hedefimiz Karaburun Yeni Liman. Yörük Vedat Amca'nın bahçesinden isteyenler elleri ile limon topladık büyük keyifle. İskeledeki fırınından önceden sipariş verdiğimiz tereyağlı portakallı çörekleri konuklarımıza ikram ediyoruz. Balıkçı kahvesindeki demli çaya katık ediyoruz çöreklerimizi.
Artık nergis tarlalarına gitme, istersek toplama ve fotoğraflama zamanı. Poşusu ile ilginç fotoğraf veren Vedat Amca bizi kendisine ait, yamaçta, deniz manzaralı nergis tarlasına götürdü. Doğanın armağanı nergisleri tarladan da topladık, sevdiklerinize armağan etmek üzere satın da aldık.
Karnımız tok olmasına karşın, birkaç kilometre uzaklıktaki Karaburun İskele'deki serbest zamanda, kendimize deniz ürünlerinden bir ziyafet çektik. Dinlenen ruhumuza, doyan karnımızı da ekleyince, Karaburun'a yavaş yavaş veda zamanı geldiğini fark ediyoruz.
Doğadan ayrılıp, büyük şehirin kargaşasına istemeden de olsa geri dönmek üzere otobüsümüze binip, İzmir'e doğru yola çıkıyoruz.
Çok güzel insanlarla, nefis bir gün yaşadık bu gün Karaburun Yarımadası'nda. Otobüsün içine yayılan nergis kokuları arasında, kah şarkı söyleyerek, kah pencereden çevreyi seyrederek İzmir'e, evlerimize ulaştık.