Büyük alanlar gerektiren, karmaşık ve çok yönlü işlevlerin çözümünü devasa ve yekpare binalarda aramanın devri, yenilik konusunda iddialı dünya kentlerinde çoktan bitti. Şimdi küresel çarkların hiç durmadan ve ezici bir hızla döndüğü kentlerdeki tüketici yapı yığınağının içinde sıkışmış, boğulmuş, tükenmiş insanların nefes alabileceği gelecekçi çözümler üretmenin zamanı.
Bina parçalarının bir içeri girilip bir dışarı çıkılarak kullanıldığı avlulu çözümler, deli bir tempoda çalışan günümüz insanı arada bir rüzgârın, bulutun, börtü böceğin varlığını hissedebilsin diye şimdi yeniden hatırlandı. Yüksek yapılarda aşağıdan yukarıya bakan insanların gökyüzünü görebilecekleri boşluklar yaratmaya, alışveriş merkezlerini kontrolü daha kolay kapalı kutular olmaktan çıkarıp yapay sokaklara dönüştürmeye, iş yerleşkelerinde insanların kısa süreli spor yapabilecekleri alanlar ayırmaya, odaların uzun koridorların etrafına dizildiği otel tasarımlarından vazgeçip daha fazla alan kaplayan parçalı çözümler oluşturmaya, sergi-fuar organizasyonlarını tek merkezde toplamak yerine kente dağıtmaya veya geçici tasarımlardan yararlanıp daha sonra bunların içinde yer aldığı boşlukları yeniden "boşluk" olarak kente armağan etmeye, inşanın kârını azaltan, organizasyonu güçleştiren durumlar olarak bakılmıyor artık. Küreselleşmenin soluğunu ensesinde hissederek yaşayan insanın fiziksel, sosyal, kültürel, psikolojik vb. ihtiyaçlarının karşılanmasının, düzenin sürmesindeki temel parametreyi oluşturduğu gerçeği çoktan anlaşıldı çünkü. Çalışan insanların özledikleri toprakla temas edebilecekleri kentsel tarım arazileri üretmek, okul avlularında çocukları doğayla yakınlaştırabilecek ve çağın ciddi bir sorunu olan gıda üretimini destekleyebilecek sebze-meyve bahçeleri oluşturmak, apartman balkonlarında bal üretilebilecek, balık yetiştirilebilecek çözümlerin peşine düşmek de bu zamanın işleri.
20. ve 21. yüzyılın kentsel ve mimari deneyimlerinin ortaya koyduğu en büyük öğreti şu: Binalar, kentlerde yaşayan insanları mutlu etmeye yeterli değil. Doğal bir varlık olan insanın kendisi gibi doğal olanla, havayla, suyla, güneşle, toprakla, ağaçla temas etmeye ihtiyacı var. Boşlukla, doğayla uzlaşabilen mimari çözümler araştırma, esnek, hareketli, geçici tasarımlar yaratma konusu, tüm dünyada her geçen gün biraz daha fazla gündemde yer buluyor.
![](http://kentyasam.com.tr/wp/wp-content/uploads/images/2016/201610311236083907.jpg)
Varsıl bir gelecek kadar yaşanabilir bir gelecek üzerine de kafa yorulan dünya kentlerinde, binalarla doğanın birlikte yaşayabileceği tasarımlar oluşturma yönünde kapsamlı araştırmalara girişilirken İzmir kentinde boşlukları bina kutularıyla doldurma ve iri binalar inşa etme arzusu hâlâ çok güçlü. Bir zamanlar kentin en güçlü temsiliyet mekânı olan Konak Meydanı'nın yanı sıra parkları ve pazar yerlerini de hedef alan alışveriş merkezi yapma merakının çoğu noktada somutlandığı bir kentte yaşıyoruz. 2000'li yılların başında kentlilerin hayatına bir değer olarak katılan yeşil kuşağın kıyının karşısındaki bölümünün, kafelerin önce açık sonra yarı açık sonra da kapalı mekânlarına dönüştürülmekle kalmayıp yürüyüş yollarının bile bu kullanımlar tarafından işgal edildiği bir kentte yaşıyoruz. Çoğu dünya kentinde yüksek yapı izni verilirken "güneş hakkı" olarak çerçevelendirilen bir tartışmanın yapıldığı gerçeğinden habersiz bir kentte yaşıyoruz. Ticaretle işlevlendirilmiş tarihi bir kentsel mekân olan Kemeraltı'nın sokaklarını yer yer gölgeleyen yarı geçirgen bez örtülerden ilham almak yerine sokakların çelik strüktürlü cam-fiber malzemeyle kaplı çatılarla örtülmesi konusunda projelerin yapıldığı ve kentsel mekânın tüm sokaklarının bu tip örtülerle kaplanması suretiyle gün ışığı, yağmur geçirmeyen, tarihi yapıların üst katlarının görünmediği dev bir alışveriş merkezine dönüştürülme ihtimalinin tartışıldığı bir kentte yaşıyoruz.
![](http://kentyasam.com.tr/wp/wp-content/uploads/images/2016/201610311535053907.jpg)
Sıradan mahalle parklarında bile sarmaşık sarılan ahşap pergolaların kaldırılıp yerine çelik strüktürlü hava geçirmez örtülerin konulmak istendiği, bir kentte yaşıyoruz. Kentin son kalan yeşil kıyısı İnciraltı'nda, kentlilere ve turistlere hizmet edebilecek doğa temelli rekreasyon işlevinin yer alacağı bir gelişme stratejisi kurmak yerine bu alanda EXPO, hastane, marina, alışveriş merkezi, üniversite yerleşkesi, apartman inşa etmenin tartışıldığı bir kentte yaşıyoruz. Gaziemir'de yeni bir ihtisas fuarı yerleşkesi inşa edildiği için özellikli fuar, sergi vb. işlevler üstlenmesi beklenen İzmir Enternasyonal Fuarı ve Kültürpark'taki mevcut pavyonları gerektiğinde geçici, hareketli, esnek tasarımlarla destekleyerek ihtiyaçları karşılamak yerine ağaçlar içindeki parçalı binalardan oluşan bu kentsel mekâna kocaman bir bina inşasının düşünüldüğü bir kentte yaşıyoruz.
![](http://kentyasam.com.tr/wp/wp-content/uploads/images/2016/201610311535143907.jpg)
Büyük alanlar gerektiren, karmaşık ve çok yönlü işlevlerin çözümünü devasa ve yekpare binalarda aramanın devri, yenilikçi dünya kentlerinde çoktan bitti. Kentlerde boşluğa ihtiyaç var çünkü insanlar boğuluyor. Şimdi küresel çarkların hiç durmadan ve ezici bir hızla döndüğü kentlerdeki tüketici yapı yığınağının içinde sıkışmış, boğulmuş, tükenmiş insanların nefes alabileceği gelecekçi çözümler üretmenin, esnek, hareketli, geçici olanı tasarlamanın zamanı.