Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın
***
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
***
Kırmızı zemin üzerine beyaz hilal ve yıldızdan oluşan bayrağımız, ilk kez Osmanlı Devleti tarafından 1844 yılında şekillenmiş, 29 Mayıs 1936'da 2994 Sayılı Türk Bayrağı Kanunu ile Türkiye'nin ulusal bayrağı olarak kabul edilmiş. 22 Eylül 1983'te 2893 Sayılı Türk Bayrağı Kanunu ile bayrak ölçütleri belirlenerek, bayrak son halini almış.
Efsaneye göre, Türk Bayrağındaki kompozisyon, 1. Kosova Savaşı sonrasında Türk askerlerinin yerde biriken kanının üzerine ay ve yıldızın yansımasının yan yana düşmesi sonucu oluşmuştur. Bu tarihte gökyüzünde nadiren rastlanan Jüpiter ve Ay 'ın yan yana gelme anı yaşanmış, bu özel astrolojik durum ilginç görüntüye sebebiyet vererek Türk Bayrağı'nı şekillendirmiş.
Diğer ülkelere göre çok özel ve manevi anlamı olan bayrağımızı göklerde dalgalanırken görmek bizlere her zaman gurur vermiştir. İstiklal Marşımız eşliğinde bayrak göklere yavaşça çekilirken göğüs kafesimizde hissettiğimiz o sıkışma duygusu, milliyetçi ruhumuz ve ülkemize olan sevgimizin bir yansıması değil midir?
Peki ya bu günlerde hergün göğsümüz niye sıkışıyor, boğazımız düğüm düğüm oluyor? Artık o şanlı bayrağı gencecik, ana kuzusu, kimi yeni nişanlı, kimi yeni baba olmuş askerlerimizin tabutu üzerinde görmekten yorulmadık mı? Al bayrağa sarılmış anaları, kardeşleri, eşleri, resimleri öpen minicik çocukları televizyonda izleyip gözyaşı dökmekten yorgun düşmedik mi?
Al bayrağa sarılı tabutları sıra sıra dizerek cenaze namazı kıldıran imamların "hakkınızı helal ediyor musunuz?" sorusuna "Ne hakkım olabilir ki?" diye içimizden cevap vermeyi düşünmedik mi? Şehit resimlerini taşıyan askerlerin tören sırasında yürürken döktükleri gözyaşlarını silen analara, babasının tabutuna öpücük gönderen yetimlerin masum yüz ifadesine bakarken suçluluk hissetmedik mi?
Ama biliyorum ki o elleri öpülesi askerlerimiz sayesinde yurdum çok yakında feraha çıkacak...
Ama biliyorum ki; siper edilen gövdeler sayesinde bu hayasız akın bir gün son bulacak...
Ama biliyorum ki Hakkın bana vaat ettiği günler bir gün doğacak...
Ve kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın olacak!
Yeter ki bizler şanlı bayrağımızı bu zor günlerimizde yine balkonlarımıza, pencerelerimize asalım...
İstiklal Marşımızı Pazartesi sabahları okuyan çocuklarımıza Mustafa Kemal Atatürk'ü, onun ilke ve inkılaplarını anlatalım...
Ve yeter ki çaresiz, bezmiş duruşumuzu dün de bırakalım...
Çünkü şanlı bayrağımızın şehit cenazeleri üzerinde değil, sadece göklerde gururla, güvenle, özgürce dalgalanması çok yakın...
Dua edelim, sabredelim, okuyalım, okutalım, pes etmeyelim, sessiz kalmayalım ve
inanalım!
Yürek yüreğe olduğumuz sürece aydınlık geleceğe elbet ulaşacağız...
Umudumuzu ve inancımızı kaybetmeyelim...
ve
korkmayalım?
Yüreğimiz yanıyor...
Tüm şehitlerimizin ruhları şad olsun...