Erkan Yardımcı
Marka ve iletişim danışmanı
İki hafta önce 2015 yılını geride bıraktık ve 2016 yılının ilk günlerini yaşıyoruz.
2015 yılı zor bir yıldı. İlk altı ay 2014 yılındaki ekonomik yavaşlamanın etkisinin azaltılması konusundaki görüş farklılıkları nedeniyle yaşanan yorucu tartışmalar ve seçim öncesi tedirginliğiyle geçti. İkinci altı ay ise gergin bir ortamda geçen iki seçim ve artan şiddet olaylarıyla. Tüm bir yıl peş peşe süren gerginlik birçoğumuzun ekonomisini (kişisel ya da kurumsal olarak) etkiledi. Ekonomisi reel olarak etkilenmeyenler de bu bir yıllık yüksek tempo nedeniyle mental yorgunluk içerisindeler.
2016 içinde en azından şu günlerde pek iç açıcı şeyler söylemek mümkün değil. Hemen ilk günlerde patlak veren Çin piyasalarındaki dalgalanma önümüzdeki günlerde ülkemizde de etkisini hissettirecek. Rusya ile ilişkilerin ekonomik etkisi belli sektörlerde yoğun bir şekilde hissediliyor. Hemen yanı başımızda süren kaotik savaşın derinleşmesi ve yeni aktörlerin devreye girerek yaygınlaşması bu yılda sürecek gibi görünüyor.
Finansal çevrelerde 2007 finans krizine benzer bir finansal krizin Amerika ve Avrupa'da tekrarlama olasılığının yüksek olduğu söylentisi yayılmaya başladı. Bütün bunların yanında içeride şiddet ortamının biteceğine ilişkin pek bir emare olmaması ve başkanlık / parlamenter sistem tartışmalarının dozunun artarak sürecek olması gibi özetlenebilecek etkenler 2016 yılının da zor geçeceğini bize gösteriyor.
Her birimiz gün be gün çeşitli kaynaklardan bu konularda yaşanan gelişmeleri takip ediyoruz. Her birimiz olaylarla ilgili bir fikre ya da değerlendirmeye sahibiz ve bunu paylaşma ihtiyacı hissediyoruz. Bu gelişmeler ne kadar gündemde kalır ve paylaşılırsa üzerimizdeki etkisi de o kadar yüksek oluyor. Gündemler bizi bir girdap gibi güçlü bir şekilde içine çekip hızlıca "bizim için de tek gerçeklik" haline geliyorlar. Kısa bir süre sonra hem fiziksel hem psikolojik hem de iş ve sosyal hayatımızı bu "algılanan gerçeklik" etkisi ile sürdürmeye başlıyoruz. Tutumlarımızı belirlerken geçmiş deneyimlerimiz, fikrine saygı duyduğumuz kişilerin görüşleri ve en önemlisi ilgili konu hakkındaki genel geçer çözüm önerilerini ve kuralları dikkate alıyoruz. Tam bu noktada kendinize kritik bir soru sormanızı istiyorum: Bu benim gerçekliğim mi?
Kısa bir düşünüşten sonra bu gerçeklik algısının sizi tam olarak kapsamadığını ya da dolaylı yönlerden kapsadığını fark edeceksiniz. Bu farkındalık size hemen "benim gerçekliğim nedir?" sorusunu sorduracaktır. İster serbest düşünüş ile isterseniz de swot analizi gibi tekniklerle etki analizleri yapın "algılanan gerçeklik"ten kopup "kendi gerçekliğinize" dönmeden doğru kararlar alamayacaksınız ve er geç akıntıya kapılıp savrulacaksınız.
Bu savrulma size büyük olasılıkla şu reçeteyi uygulatacak;
Likit kal, tasarruf et, üretim yatırımlarını ertele, personel çıkar, pazarlama araştırmaları bütçesini düşür, marka ve reklam bütçesini düşür, yeni ürün yatırımlarını ertele, düşük fiyat odaklı satış kampanyaları düzenle, tedarikçi ödemelerinde vade uzat vb?
Sizi hiç bilmeden ve tanımadan bu reçetenin önemli bir kısmının size uymadığını söyleyebilirim. Hayatın renkliliği ve çeşitliliği içerisinde her zaman farklı bir yol vardır. Bu farklı yollara dikkat çeken en önemli atasözü Çinliler'in "kriz = fırsat" atasözüdür. Fırsatları ise girdapla boğuşurken göremezsiniz. Bu yüzden kendi gerçekliğinize dönmeniz yani kendinize odaklanmanız gereklidir. Kriz ortamlarında başarının anahtarı kendinize odaklanmaktır.
Kim bilir? Belki de sizin en iyi yeteneğiniz akıntıya karşı yüzmektir. Belki de siz bir alabalıksınız!
Umutla kalın.