Çarşı esnafı market esnafına döndü 2015-10-10 00:00:00
Yazar: Saadet Erciyas
Hisar Camisi'nin önündeki şadırvanın etrafında sayıları giderek azalan tesbihçilerden Halil Kutucuoğlu ve Hasan Tezcan'ı konuk ettik bu hafta. Halil Kutucuoğlu'nun ailesi Hisarönü'nde üç kuşaktır tesbih, boncuk ve pul satıyor. Babası Hasan Bey'in 1931'de işletmeye başladığı dükkanı şimdi oğlu, Altay'ın eski milli futbolcusu Hakan Kutucuoğlu işletiyor. 80 yaşına merdiven dayamış Halil Kutucuoğlu, işleri oğluna devretse de Kemeraltı'na gelmekten vazgeçemediğini anlatıyor şadırvanın yanındaki kahvede oturup çayımızı içerken.
Mithatpaşa Erkek Sanat Enstitüsü'nün Marangozluk Bölümü'nü bitiren ve Namazgah semtinde doğup büyüyen Halil Bey, okulun ardından babasının dükkanında çalışmaya başlamış. Kendisiyle sohbet ederken aramıza katılan meslektaşı Hasan Tezcan'la 40 yıllık dost olduklarını söyleyen Halil Kutucuoğlu, "Biz eşlerimizden daha çok görüşür, her derdimizi paylaşırdık" diyor. 1947 doğumlu olduğunu söyleyen Hasan Tezcan da babası Ahmet Hamdi Bey'den devraldığı işini şimdi evlatlarına devretmiş. Ama o da Halil Bey gibi Kemeraltı'na gidip gelmekten vazgeçememiş. Çocuklukların da babalarının dükkanında çalışırken sık sık kaçıp Hisar Camisi'nin avlusunda top oynadıklarını anlatan Hasan Tezcan, "Top deyince kendi yaptığımız bezden ya da gazete kağıdını iple sararak yaptığımız topları kastediyorum" diyor gülerek.
Fuar zamanları altı aya bedeldi
Hisar Camisi'ndeki esnafın en coşkulu zamanlarının 9 Eylül kutlamaları olduğunu anımsayan Hasan Tezcan o yıllara ilişkin anılarını dile getirirken, "9 Eylül kutlamaları ne Ramazan Bayramı'na ne Cumhuriyet Bayramı'na benzerdi. O bayramlar inanın vızıltı gibi kalırdı 9 Eylül kutlamalarının coşkusunun yanında" diyor. Tezcan, "Bir başkaydı. Ege'nin her yerinden insanlar İzmir'e kutlamalar için günler öncesinden gelirdi. Otellerde kalacak yer bulamayanlar Heykel'in orada yatarlardı. Bizim eşraf da Bayındır'dan Ödemiş'ten evimize gelir, çocuklara yeni giysiler alınır, kutlamaları izlemeye giderlerdi" diye ekliyor. Fuarın 20 Ağustos - 20 Eylül arasında bir ay sürdüğünü, bu arada hasadını yapan köylünün kutlamaları izlemenin yanı sıra alışverişini de çarşıdan yaptığını anlatan Tezcan, "Esnaf köylü gelsin diye beklerdi. Bizim bayramımızdı 9 Eylül ve Fuar zamanları. Yapılan alışveriş 6 aya bedel olurdu. Biz köylüye pul, boncuk ve kına yetiştiremezdik" diyor.
Halil Bey, dükkanlarında o yıllarda en çok tesbih, tahta kaşık, tahta kepçe, gelinler için yüze sürülen renkli pullar, boncuk, damla sakızı ve kına sattıklarını anlatıyor. Halil Kutucuoğlu dükkanda sattıkları ürünlere ilişkin şu bilgileri paylaşıyor:
"Yaklaşık 30 ya da 40 sene evvel kınanın yanında gelin teli de çok satılırdı. Şimdi yok tabii. Yine gençler anne babaları için kına alırdı. Askere kına adeti o yıllarda yoktu, sonradan geldi bu adetler İzmir'e. Tesbihlerde genelde plastik olurdu ve kenarlarındaki çapakları, plastik artıkları bıçakla temizlerdik. Biz tesbih yapmazdık. Hazırcıydık. Tesbihi yapan ustamız Mehmet Ağabey vardı. İstanbul'dayken tulumbacılık yaptığını anlatan Mehmet Usta'nın güzel bir tezgahı vardı. Ayağıyla makinesini çevirir çubuklardan şahane tesbih ve sigara ağızlığı yapardı. Koleksiyoncular o zaman da vardı. Kehribar tesbihler çok giderdi mesela. Şimdi malların yüzde 80'i Çin'den geliyor. Nazar boncuklarımızı Görece'den alırdık sonra Kemalpaşa da üretmeye başladı."
Müşteri değil esnaf değişti
Esnafın adetlerinin kendi dönemlerine göre değiştiğine de değiniyor Halil Kutucuoğlu. "Müşteri sizin döneminize göre değişti mi?" soruma "Müşteri değil de esnaf değişti" diye yanıt veriyor. Şu görüşleri paylaşıyor Halil Kutucuoğlu:
"Şimdi bakıyorum esnafımız çok nobran. Bizler öyle değildik. Müşterimiz bizi isimle arar sorardı. Tezgahtarlık esnaf için kutsaldır, en şerefli iştir. Şimdi esnaf alışveriş merkezi esnafı, market esnafı oldu. Bizim dilimiz tatlıydı, Hasan kardeşimle çok güzel günlerimiz oldu, dayanışmamız çoktu. Bir keresinde ben tam 10 gün hastalandım. Benim dükkanımı Hasan kardeşim açıp kapattı. Aynı malı satıyorduk oysa. Şimdi çocuklarda bu dayanışma yok ne yazık ki. Biz baba dostuyduk, kavga gürültü, kıskançlık olmaz bizde. Esnafımız arasında Musevi, Ermeni olan vardı, herkes birbirine saygılı sevgili davranırdı. Babam hep anlatırdı, kendisine destek veren mal veren bir Musevi esnaf varmış mesela. 'Çoğu kez onun sayesinde cesaret ettim dükkana bazı malları almaya, al ödersin nasılsa' dermiş. Çoğu gitti ne yazık ki. Esnaf da değişti, bizim ayarımızda da kimse kalmadı burada."
İnönü'yle tanışma
Halil Kutucuoğlu, çoçukluğunda babasının yanına geldiği bir gün, Hisarönü'ne tek başına gelip kahve içen İnönü'yü unutamadığını söylüyor. Kutucuoğlu o günlere ilişkin anımsadıklarını paylaşıyor: "Burada başka kahve vardı o zamanlar. İnönü gelip şapkasını masaya koydu, oturdu. Bizi yanaklarımızdan öpüp başımızı okşadı. Bir saat kadar oturup gitti. Belediye reisleri de çok sık gelirdi buraya. Berber Fuat vardı, İhsan Alyanak gelir orada traş olurdu mesela. Bizleri dolaşır sohbet ederlerdi. O yıllarda Hisarönü'nde daha çok çiçekçiler, tohumcular, istidacılar yani daktilocular ve bizler vardık. Bu kadar dükkan yoktu böyle. Kızlarağası'nda ise tornacılar, imalatçılar, kalaycı ve yorgancı esnafı vardı. Bir de unutulmaz bir dönercimiz vardı. Hacı Bey Kebapçısı. İstanbul'dan bile onun dönerini yemeğe gelenler olurdu."