Biz Çanakkale çocuğuyuz... Ezan sesinde şehadet getirip İstiklal Marşımızı her hücresinde hisseden.
Biz Çanakkale çocuğuyuz... Komşu Ayşe teyzenin baş örtüsünü, namusla değil, gelenek görenekle bağdaştıran.
Biz Çanakkale çocuğuyuz... Şehit kanları ile yıkanmış topraklara doğup, yaz aylarında Kuran kursuna giden.
Biz Çanakkale çocuğuyuz... Canını 18 Mart 1915'lerde vatan için gözünü kırpmaksızın verecek kadar vatansever, ama 2015 lerde tabutu ile memleketine dönen evladını toprağa neden verdiğini sorgulayacak kadar farkındalığı olan!
Ekmeğin üzerine sürülmüş margarini okul duvarında yiyerek büyüdük biz. En büyük keyfimiz bir ucundan bir ucuna yürürken "Dur Yolcu" yazısını görerek gururlandığımız kordonumuzdu. Babalarımız cumaları namaza gider, annelerimiz pazara çıkarken başını örterdi. Komşumuzun üniversitede okuyan kızı mini etekle balkona çıktığında, komşu oğlu dönüp yan gözle bakmazdı. Mahallenin bakkalı ve berberi ailemizden di...
Bakkal defterlerine yazdırarak alışveriş yapanlar o zamanlarda da vardı. Ancak insanların gururu incinmesin diye masa altında yazılırdı. Kadınlar başlık parası ile evlendirilmezdi. "Her kadının bir bedeli vardır" diyen insanlar çevremizde bile bulunmazdı. Dillere destan aşıklar Çanakkale sokaklarında gıpta edilerek sevgi ile karşılanırdı. Çanakkale insanı şimdi olduğu gibi o zamanlarda da sevgiye, insanına, memleketine, bayrağına, komşularına, dinine, vatanına aşıktı!
Akşam ezanı okunduğunda tüm çocuklar evine koşar, babalar ellerinde ekmek fileleri ile kendilerini karşılayan çocuklarına öpücükten başka bir şey verememenin acısını yaşardı. Askere gidenler davulla uğurlanır, sünnet törenlerinde ve erkeklerin ilk saç tıraşında mahallede davullar çaldırılır, vefatlarda tüm mahalleli birlik olur, cenaze evini yemeğe boğardı.
Ulusal bayramlarda bayrak asılmadık ev kalmaz, dini bayramlarda evlerin kapılarında ayakkabıdan içeri girilmezdi. Fırından alınan sıcak simit ekmeği toplanılan bir göz odalı evlerde peynirle servis edilir, aile bireyleri arasında sadece "Çayı bu sefer kim koyacak?", "Bulaşığı kim yıkayacak?" tartışmaları yaşanırdı! Siyah beyaz televizyonlar misafir gelince kapatılır, sohbetler derinleşir, postacının kapı altından attığı mektuplar hasret ve özlem kokardı...
Oysa ÅŸimdi televizyonlar renkli, ama haberler
simsiyah... Şimdi mektuplar yok, hasret ve özlem kokan parmaklar kalem tutmuyor artık. Telefonlar son hız bilgi taşıyor belki sevdiklerimizden ama, gelen mesajlarda hep
ölüm kokusu...
Son seçimlerde Türkiye'nin CHP'li belediye başkanı çıkaran 14 ilinden biri olan Çanakkale'ye koca bir ateş düştü. 7 Haziran seçimlerinden bu yana nedense (!) birden patlayan PKK terörüne bu kez Çanakkale de bir şehit verdi.
Dağlıca da sayıları tam ifade edilemeyen askerlerimizin şehit olmasını düzenledikleri yürüyüş ile protesto etmek isteyen binlerce Çanakkaleli, 27 yaşındaki Onbaşı Fatih Duru'nun şehit haberi ile yasa büründü. 12 yaşında babasını kaybeden şehitleri sözleşmeli Piyade Onbaşı Fatih Duru'ya gözyaşı döken Çanakkaleliler, Türkiye'nin dört bir yanından gelen şehit analarına da destek olmak amacı ile düzenledikleri yürüyüşün ardından sessizce dağılırken yüreklerinde acı vardı.
Üç aydır Türkiye'nin dört bir yanından gelen şehit haberleri toplumu karamsarlığa, umutsuzluğa sürüklerken, biz eli kalem tutanlara da halkın sesine -nacizane- tercüman olmak düştü.
Ey sizler! Sadece ego savaşları için ülkeyi kaosa sürükleyenler! Demokrasi, özgürlük, hak, hukuk, adalet, nefis, namus kelimelerini yıllardır görmezden gelenler! Elbet her son aynı zamanda bir başlangıçtır. Biz buna inanıyoruz.
Çünkü biz Çanakkale çocuğuyuz!
Unutmadan bugün 9 Eylül; İzmir'in düşman işgalinden kurtuluş günü...
Sizce ülkenin bu kaotik ortamdan kurtuluş günü de yakın mı?