Cumhuriyetin ilk yıllarında sağlık: Birinci Dünya Savaşı sonunda işgal edilen Anadolu moral anlamında da çöküntüye uğramıştır. Bir yandan yenilginin ve işgalin ezikliği öte yandan yoksulluk ve hastalıklarla boğuşmak zorunda bırakılan halkın beli iyice bükülmüştür. Anadolu halkının yeniden ayağa kalkması için Kurtuluş Savaşı onun en son şansıydı ve öyle de oldu. Kurtuluş Savaşı'nı kazanan Anadolu halkının aslında en büyük savaşı yeni başlıyordu. Sağlık, Eğitim ve Ekonomi iflas etmişti. Eğer bu alanlardaki savaşı kazanamasa asıl o zaman kaybedeceğini biliyordu.
1920 yılının Mayıs ayında toplanan TBMM (Kimi kaynaklara göre 2 Mayıs, Kimine göre 3 Mayıs ve kimine göre de 20 Mayıs olarak ifade edilen bu tarih aslında Sağlık Bakanlığının Kuruluş tarihidir). Vakit geçirmeden Dr. Adnan Adıvar'ın geçici başkanlığında Umur-i Sıhhat ve İçtimai Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı) kurulur. Bakanlığın ilk görevi yeni Türkiye'nin Sıhhi İçtimai Coğrafyasını (Hastalıkların şehirlere, bölgelere dağılım durumu, hasta sayıları, hekim, hemşire sayıları vb. konuları içeren temel bir araştırma) çıkarmak ve ona göre hastalıklarla mücadele programını ortaya koymaktır. Bu önemli adımdan sonra bakanlığın başına Dr. Refik Saydam getirilir ve kısa bir sürenin dışında 1937'ye kadar bakanlık görevini sürdürür. Cumhuriyetin ilk yıllarında hem salgın hastalıklarla mücadelede, hem hastanelerin yaygınlaştırılmasında hem de sağlık personelinin yetiştirilmesinde yapmış olduğu devrim düzeyindeki reformlar bu toprakta yaşayanlar tarafından hiçbir zaman unutulmayacaktır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında İzmir'de salgın hastalıklar: İzmir bildiğimiz kadarıyla 16. 17. ve 18. yüzyıllarda büyük depremler, yangınlar ve salgın hastalıklarla yoğun mücadeleler geçirmiş hem insan olarak hem de ekonomik değer olarak büyük kayıplar vermiştir. Hastalıklar konusunda hiç kuşku yok ki İzmir'in ticaret ve liman kenti oluşu çok büyük etken oluşturmuştur. 1922'de çıkan İzmir yangınından en çok etkilenen bölgelerden birisi de hastaneler bölgesi ya da hastaneler sokağı da denen kesimdi. Bu durum bölgedeki birçok hastanenin yanmasına veya kullanılamaz hale gelmesine sebep olmuş ve İzmir'de sağlık konusunda mekânsal anlamda sıkıntılara sebep olmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında dahi kentin kanalizasyon, yol ve içme suyu gibi temel ihtiyaçları özellikle Türklerin ve Yahudilerin yaşadığı bölgelerde çözülememişti.
Hastalıklar konusunda farklı inanışlar, eğitimsizlik ve yoksulluk bireysel temizlik konusunda zaafiyet oluşturuyor ve hastalıkların yayılmasına sebep oluyordu. Konunun daha iyi anlaşılması için 15 Nisan 1338/1922'de yayınlanan Islahat Gazetesi'ndeki şu veriye bakmak yeterlidir sanırım. Yalnızca Ocak ayında salgın hastalıklardan ölenler "emraz-ı cihaz-ı teneffüsünden, emraz-ı cihazı haz miden 73, emraz-ı kalpten 83, emraz-ı muhteliften 108, emraz-ı kal biyeden 11, İspanyol nezlesinden 38, humma-yı tifodan 5, mercuhan 1, mağrukan (boğularak) 1, zehirlenerek 1, lekeli hummadan 2, vebadan 4, difteriden 1, hummayı nefesinden 2 kişi hayatını kaybetti." Salgın hastalıklar İzmir'de daha çok Türk ve Yahudi mahallelerinde hızla yayılıyor ve doğal olarak da bu bölgelerde fazlaca ölüme neden oluyordu.
Sıtma: İzmir ve çevresinde başta Gediz olmak üzere Büyük ve Küçük Menderes akarsularının varlığı, İzmir'in yerleşim alanlarının içinden geçen dere ve çayların bulunması İzmir ve çevresinde çok sayıda durgun akan su ve bataklıkların oluşmasına sebebiyet vermekteydi. Bu duruma iklim koşulları da eklenince neredeyse sivrisineklerin çoğalması için mükemmel denecek bir ortam oluşuyordu. Kurtuluş Savaşı hemen sonrası Kızılay'a Aydın ve İzmir yöresinden başvuran hastaların yüzde 70'ini sıtmalı hastalar oluşturuyordu. Bu oran fevkalade yüksekti, diğer bölgelerde bundan çok farklı değildi. 1 Mart 1923 tarihinde TBMM'de hastalığın ciddiyetinin farkında olan Mustafa Kemal Atatürk; "Sıtma hastalığının kökünden halledilmesi için tek çare olan kurutma ve arazi ıslahı sorununa, şehir ve köylerin sağlıklarının korunmasının şartlarının ıslah ve tamamlanmasına tabi şartlara döner dönmez başlamak, bayındırlık ve sağlık hususunda ki en zorunlu ve önemli icraatımız olacaktır." sözleriyle yurt çapında sıtma ile mücadele seferberliği başlatmıştır.
1935 yılına gelindiğinde İzmir'de sıtmalı hasta oranı yüzde 10'a düşmüş, buna paralel olarak Cumhuriyet'ten önce ortalama yılda 200 kişi hayatını kaybederken Cumhuriyet'ten sonra ölüm vakaları bu hastalıktan hızla azalmış ve yılda kaybettiğimiz insan sayısı 3 - 5 kişiyi geçmemiştir.
Verem: Ülkemizde oldukça sık rastlanan bu hastalık İzmir'de Kurtuluş Savaşı sonrası göç, yoksulluk ve yetersiz besleme nedeniyle hızla artış göstermiştir. O dönemlerde bu hastalığın ilaçla tedavisi henüz bulunamamıştı ve tek yöntem Fridiman adlı aşı idi. Aşılama kampanyaları 1970'li yıllara kadar sürdü. Kurtuluş Savaşı öncesi 1919'da yalnızca İzmir'de 1 yıl içinde yaklaşık 163 kişinin öldüğünü belediye kayıtlarından öğrenmekteyiz. Fakat belediye kayıtlarının güvenirliği konusunda da kuşkular vardır. Bu kuşkuyu 1920 yılında İzmir İşgal Kuvvetlerine sağlık konusunda rapor hazırlayan E. W. Rankın raporunda sık, sık bahseder. Verem ve frengi hastalığından ölenlerin sayısının daha yüksek olduğunu tahmin etmektedir. Bu kuşkuya katılmamak elde değil, çünkü aynı yıllarda İstanbul'da veremden ortalama haftada 50-60 kişinin yani 1920 yılında 2640 ve 1922 yılında ise 2700 kişinin öldüğünü Bilge Crıss'ın "İşgal Altında İstanbul" adlı eserinden öğreniyoruz.
Dr. Behçet Salih Uz öncülüğünde 17 Şubat 1923'te "İzmir Veremle Mücadele Cemiyet-i Hayriye'si" kurularak ayrıca Dr. Ethem, Besim Rıfat, Dr. Behçet Salih ve Tevfik Salim'den oluşan bir bilim heyeti oluşturulmuştur. Cemiyet toplumun bilinçlenmesi için aylık sağlık dergisi yayınlamış ve yurt dışı ilgili cemiyetlerle sürekli bilgi alış verişi yaparak bu hastalık konusundaki gelişmeleri yakından takip etmiştir. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi'nden öğrendiğimize göre, veremle mücadelede maddi kaynak gerekli olduğu için, bu cemiyete üye olanlardan giriş ücreti 25 kuruş, aylık aidat olarak da 10 kuruş alınıyordu. Şehrimizde hem bu cemiyetin hem de Verem Savaş Dispanserlerinin titiz çalışmaları sonucunda verem hastalığının yaygınlaşması önlenmiş ve toplu ölümlerin önüne geçilmiştir.
Kolera: Bu hastalık yüzünden tarih boyunca İzmir'de yaşayanlar ne yazık ki çok acı çekmiştir. Kolera İzmir'de en bilindik hastalıktır. Kolera vakası görüldüğü an hemen karantina uygulaması başlar, evler kireçlenir, kapılara sarı renkte bildiriler asılır, evlere giriş çıkışlar yasaklanır hatta yiyecek ve içecekler pencerelerden verilirdi. İzmir'in sağlık tarihinde en büyük salgın 1916 yılında yaşanmış ve bu salgın nedeniyle 200 binin üzerinde insan aşılanmıştır. 1911 Kolera salgınında 11 - 17 Eylül arasında, yani toplam 6 günde 30 kişinin öldüğünü, bu hastalık üzerine geniş araştırmaları Rodenwaldt'ın 1943 yılında, "Einführung in die Hygiene und Seuchenlehre Von Heinz Zeiss und Ernst" adlı eserinin 131 - 172 sayfalarında görebiliyoruz.
İzmir'deki kanalizasyon sorunu ve temiz su kaynaklarının az oluşu bu hastalığın salgın hale gelmesinde başlıca unsurlardır. Bu unsurlara bireysel temizlik ve hijyen kuralları konusunda toplumun yeterince bilinçli davranmaması da çok önemli bir etkendir. 1919 yılındaki İzmir Belediyesi kayıtlarına göre bir yıl içinde "Bağırsak hastalıklarından" ölenlerin sayısı 560 kişidir ve en çok ölüm bu hastalıklardan olmaktadır. Rakam gerçekten ürkütücüdür. Kurtuluş Savaşı'nda ve sonrasında özellikle de yurtdışından gelen ve kolera mikrobunu taşıyan insanların İzmir'de bu hastalığın yayılması konusunda ciddi tehlikeler oluşturmasından dolayı aşı zorunluluğu getirilmiş, bir dizi önlem gazeteler aracılığı ile halka duyurulmuştur. Limana gelen yolcu gemilerinin yolcuları sıkı bir kontrolden geçirildikten sonra şehre girişlerine izin verilmiştir. Dönemin Cumhuriyet hükümetleri zaman, zaman kolera salgını yaşanan ülkelerden gelen yiyecek içeceklerin ülkeye girişini yasaklamıştır. Örnek verecek olursak 1927'de Irak ve 1931'de İran'dan gelen tüm mallar yasaklandığı gibi bu ülkelerdeki salgın bitinceye kadar sınırlar kapatılmıştır. Bu sıkı önlemler tüm ülke çapında yaygınlaşırken, kentimizde de hem kanalizasyon, hem temiz su ve kentin temizliği gibi konularda ciddi adımlar atılmış, bununla birlikte yoğun kampanyalar ile hem aşılama hem de halkın bilinçlenmesi konusunda ciddi mesafe kaydedilerek kolera hastalığının kentimizde yaygınlaşması önlenmiştir.
Çiçek: 16. 17 ve 18. yüzyıllarda ülkemizde görülmeye başlanan ve oldukça geçmişi eskilere dayanan bir hastalıktır. Fakat 20. Yüzyıl'ın başlarında çok ciddi anlamda çiçek hastalığı vakaları ile karşılaşıyoruz. İzmir'de nedenini bilemediğimiz sebeplerden ötürü 1880 - 1919 yılları arasında bu hastalık ile ilgili sanki bir sansür uygulanmış gibidir. Çünkü o yıllara ait elimizde bu hastalık la ilgili fazlaca belge bulunmamaktadır. Özellikle bu hastalıkla ilgili halk arasında yanlış bir anlayış vardır, aşı olunca bu hastalık daha da çoğalacağına inanlar hiç de azımsanacak kadar değildi. Özellikle Rumların yaşadığı mahallelerde aşılama işlemi pek başarılı olmuyordu. Rumlar ya hastalığı gizliyor ya da aşı olmayı reddediyorlardı. 1919 yılının başında İzmir'in bazı bölgelerinde bu hastalık yayılmaya başlayınca hem o günkü gazeteler hem de Sıhhiye Müdürlüğü bu hastalıkla ilgili yayınlar yapmaya ve halkı bilinçlendirip aşı olmaya ikna etmeye çalışıyorlardı. Kasım 1919'da salgın halini almış olan bu hastalığa karşı tedbirler artırılarak hangi dinden olursa olsun herkesin bedava aşılanacağı duyurulmaya başladı ve şehrin birçok yerinde aşılama merkezleri oluşturuldu. İzmir Belediyesi'nin kayıtlarına göre çiçek salgını yüzünden 1919 yılında 153 kişi hayatını kaybetmişti. Hastalık 1922 yılının başında alınan sıkı tedbirlerle etkisini ancak kaybetmiştir. Cumhuriyetle birlikte hem ülkemizde hem de kentimizde etkisini gitgide azaltmış ve1930 yılında çıkarılan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile de doğan her çocuğun aşılanması zorunlu hale getirildiği gibi okula gidenlerin ve devlet memurlarının da aşılanması zorunluluğu getirilmiştir.
Veba: Bu hastalık için İzmir'de ne yazılsa ne söylense yetersiz kalacağından eminim. Bu hastalığın İzmir halkına çektirdiği acıları anlatmak için kelimelerin kifayetsiz kalacağını düşünüyorum. Adına ister "Kara ölüm" densin, isterse "Tanrı'nın gazabı" densin ama İzmir'i vebanın yuvası veya kaynağı olarak ifade edilmesi doğru değildir. Fakat bilinen bir acı gerçek ise 18 ve 19. yüzyıllarda İzmir halkının bu hastalıktan çok çektiğidir ve de büyük kayıplar verdiğidir. İzmir'in çok önemli ticaret merkezi ve hareketli limanı olması bu hastalığa her zaman davetiye çıkarmıştır. 1709 - 1788 yılları arasında bazı kaynaklara göre 100 bin, bazı kaynaklara göre de 90 bin, yine 1812 - 1837 yıllarındaki veba salgınında bazı kaynaklara göre 35 bin, bazı kaynaklara göre de 45 bin İzmirli'nin ölümüne neden olmuştur.
Veba salgınları zaman, zaman ciddi miktarda ölümlere neden olurken kentimizde karantina bölgeleri oluşturulmasına sebep olmuş ve bu hastalıkla mücadele uzun zamanlar almıştır. İzmir'de yaşayan farklı din ve milletlerden oluşan kesimlerin bu hastalığa karşı tutum ve davranışları da farklı şekillenmiş öyle ki halk çaresiz kaldığından hastalığa iyi geldiği söylenen cıva madenini içmeye kadar vardırmıştır işi. Halkın kimi kadercilik anlayışına sığınmış, kimi hastalığın olmadığı bölgelere kaçmış, kimi bu hastalıkla mücadele etme yolunu izlemişlerdir.
Veba ciddi anlamda 1918 - 1919 yıllarında tekrar görülmeye başlanmış ve onlarca insanımızın hayatına mal olmuştur. Sıhhiye Müdüriyetinin yoğun aşı çalışmaları ve halkın bu hastalık konusunda geçmişe göre daha bilinçli olması ve de en önemlisi gelen tüm gemilerin personel ve yolcularını karantinaya tabi tutulması hastalığın büyük yıkımlar yapmasını engellemiştir. 1922'den sonra hastalık zaman, zaman görülüp tek tük can alsa da salgına dönüşmeden önlenebiliyordu. 1923'den sonra pek görülmese de Cumhuriyet hükümetleri bu konuda işi çok sıkı tutarak önlemlerini 1940'a kadar sürdürmüştür ve 1947'den sonrada ülkemizde hiçbir veba vakasına rastlanmamıştır.
Güzel İzmir'imizin güzel insanlarının bir daha bu tür acılar çekmemesi için kentimizin bir liman kenti olduğunu, iklimi ve coğrafi koşullarının bu tür hastalıkların yayılmasına uygun ortam oluşturduğunu unutmadan kentin yerel ve merkezi yöneticilerinin her daim tedbirli olmaları gerekmektedir. Ne yazık ki bulaşıcı hastalıklardan bu kadar acılar yaşamış olan bu kentin hala bazı bölgelerinde gecekondu, içme suyu ve kanalizasyon gibi temel sorunlar tam anlamıyla çözülememiştir, çöpler düzenli bir şekilde toplanıp ve çağdaş bir şekilde imha edilememektedir. Her türlü yiyecek-içecek ve gıda maddeleri sokaklarında açıkta satılmaktadır.
Biz burada İzmir tarihinde çok ciddi kayıplar verdiğimiz belli başlı bulaşıcı hastalıklara değindik, bu hastalıkların yanı sıra tifo, kızıl, yılancık, ispanyol nezlesi, lekeli humma, kuşpalazı, kızamık gibi bulaşıcı hastalıklar da zaman, zaman İzmir'de etkili olmuş ve ölümlere neden olmuştur. İzmir'in başına bela olan bir başka bulaşıcı hastalık da frengidir. Bu hastalığı bir sonraki yazımızda cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve fuhuşla birlikte işleyeceğimizden burada yer vermedik.
Kaynakça:
- Akçiçek, Eren-Kınlı, Onur (Ed.): İzmir'in Sağlık Tarihi
Kongresi, 1-3 Aralık 2005 Bildiriler.
- Atay, Çınar: Tarih İçinde İzmir. İzmir Tifset Basım ve Yayın Sanayi A.Ş.
- Berber, Engin: Yeni Onbinlerin Gölgesinde Bir Sancak: İzmir. Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
- Beyru, Rauf: 19. Yüzyıl'da İzmir'de Sağlık Sorunları ve Yaşam. İBB Kent Kitaplığı.
- Çiçek, Ümit: Antik Dönem Sağlık Merkezleri, İzmir Ticaret Odası Yayınları.
- Doğer, Ersin: İlk İskânlardan Yunan İşgaline Kadar Menemen ya da Tarhaniyat Tarihi. Sergi Yayınları.
- Kandemir, Aykan (Çev.): Uluslararası Amerikan Koleji Araştırma Komitesi: İzmir'deki Bazı Sosyal Koşullar Hakkında Bir Araştırma. İBB Kent Kitaplığı.
- Karayaman, Mehmet: 20. Yüzyılın İlk Yarısında İzmir'de Sağlık. İBB Kent Kitaplığı.
- Say, Memduh: Hijyen Bakımından İzmir Şehri. Bilgi Matbaası.
Şenocak, Bülent: Levant'ın Yıldızı İzmir. Levantenler, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler. Şenocak Yayınları.
- Temel, Doç. Dr. Mehmet: Atatürk Döneminde Bulaşıcı ve Salgın Hastalıklarla Mücadele, Nehir Yayınları.
- BCA: Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi.