Ne zaman insanları kayıtsızca yargılamadan, gerçekten karşımızdakini "insanca görmeyi" başarabileceğiz acaba?
Giydiği ayakkabının, kotun markasına; elindeki çantanın pahalılığına; taktığı gözlüğün ne kadar moda olduğuna; ne yediğine, içtiği sigaraya, okuduğu gazeteye kafayı takmadan, bütün ön yargılardan sıyrılıp gerçekten ondaki "insanı" görebilmeyi bir gün başarabilecek miyiz?
Hem oturduğumuz yerden ahkam keserek, karşımızdaki hiç tanımadığımız insanın hayatının ne kadarını bilebiliriz ki?..
Karşındaki ihtiyarın valizinde neler taşıdığını, nereden gelip nereye gitmek zorunda kaldığını; yanındaki havasından geçilmeyen hatunun ayakkabılarını aslında pazardan aldığını; öteki orta yaşlı kadının şefkatle elinden tuttuğu çocuğun bakıcısı olduğunu; evinde yatalak annesini bebeği gibi beslediğini; birinin her asansöre bindiğinde cenderede kalmış gibi hissettiğini; kiminin uzakta bir seveninin olduğunu; kiminin de uzakta bir sevdiğinin olduğunu; gencecik kadının çocuk arzu edip de sahip olamadığını; yanındakinin istemeden çocuk sahibi olup da dünyaya küstüğünü; belki de genç yaşta kanserle mücadele ettiğini ya da büyük bir kazadan mucize eseri kurtulduğu için hayatta kaldığını; havasına rağmen cebinde bir simit parası olmadığını; sefilliğine rağmen bütün mirasını bir hayır kurumuna bağışlamış olduğunu; şu bebeğin hayatta kalması için annesinin hayatını feda ettiğini; sırtında taşıdığı hayat yükünden ezilmiş vücudunun nasıl sızladığını; ölen bir dostunun bağışladığı gözlerinin artık başkalarına baktığını; saçlarının gerçekten sarışın olmadığını; gözlerinin gerçekten mavi olmadığını hatta gerçekten bir kadın bile olmadığını, olmak istediğini, bilebilir misin?
Karşındakinin nasıl giyinmiş olursa olsun ne kadar inançlı olduğunu, hangi ülkeleri görüp gezdiğini, hangi ucubik alfabeleri okuyabildiğini, hangi dine sempati duyup, hangi dilleri su gibi konuştuğunu, belki de o dillerde kitap(lar) yazdığını, bir ermişin türbesinde kurdele bağlarken ne dileklerde bulunduğunu bilebilir misin?
Sen tanıştığında bekar ve yalnız olsa bile, belki de film olabilecek bir aşk hikayesi yaşamış olduğunu, ne kadar aşk acısı çektiğini bilebilir misin?
Kimin ırkçı olup, kimin ırkçılığa maruz kaldığını; kimin ana-baba dayağı yediğini; kimin kocasından neler çektiğini, kimin kocasına neler çektirdiğini; konuşmadıkça nereli olduğunu; alışveriş listesini hangi dilde yazdığını; koca bir ailesi, çoluk çocuğu olup da aslında hiç aşık olmadığını; çok kez aşık olup da hiç evlenmediğini; aslında hem cinsine yakınlık duyduğunu; uyur gezer olduğunu; simitçinin yanındaki genç kadının mis kokan o simitlerden yiyemediğini; bir çocuğun düşüp dizini kanatırsa kan kaybından ölebileceğini; yaşlı kadının çantasındaki oyuncak bebeği ziyaretine gittiği acil servisteki torununa götürdüğünü; hangi şarkının ona kim bilir neler anımsatıp ağlattığını; hayatta kalan tek akrabasının cenazesinden döndüğünü; annesiyle babasının kavgasından bıktığı için çantasını alıp evi terk ettiğini ve nereye gideceğini kendisinin dahi bilemediğini, sen hiç bilemezsin!
Bak kızım, karşında oturan, kim bilir hangi ağır işlerin yorgunluğundan omuzları çökmüş, pantalonu kirlenmiş genç adam, ayaklarında senin küçümsediğin terliklere rağmen, her fırsatta bir şeyler okuyup da, "adam gibi" adam olmaya çalışmakta ve okuduğu kitabı alacak parası olmadığı için, senin nerede olduğunu bile bilmediğin kütüphaneden ödünç almış olabilir.
Nitekim de öyleymiş!
Senden çok kitap okuduğuna bahse girmeye gerek yok?
Tavlanmayı bekleyen zavallıcık, kitapların kız tavlamaktan başka işlere de yaradığını öğrenmen için hala vaktin var.
Ama sen, bir insanı hiç tanımadan/bilmeden yargılamak için bu kadar acele edeceğine, önce karşındaki adama adam gibi, insan gibi davranmayı öğren de gel!