İnsani değerler, vatan sevgisi ve politika - 1
Yazar: Oğuz Adanır
Yüzyıl önce toprak, taş, tahta üstünde böcekler, pireler, bitlerle yatan, sarayların neye benzediğini bile bilmeyen iki yüz bin dolayında çoğu gepegenç insan Geliboluda yaşamlarını yitirdi, yaralandı, hastalandı ya da kayboldu. Bu savaşta tarihe karışacağını bildiği bir düzene (Osmanlı) canını verebilecek kadar sadık, minnet duygusuyla yüklü bir subay olan Mustafa Kemal tüm zekası ve gücüyle mücadele ederek 20. Yüzyıl ve tarihin en önemli savaşlarından birine adını sonsuza dek kahraman olarak yazdırdı. Ne daha öncesinde ne de daha sonrasında yer aldığı mücadelelerin hiçbiri gerçekleşmeseydi bile Çanakkale Savaşı aracılığıyla Mustafa Kemal adı sonsuza dek saygınlık içerecek tarihi isimlerden biri olmayı sürdürürdü. Oysa bu savaşın kendisine hemen hiçbir maddi katkısı olmadı, ardından imzalanan Mondros ve Sevr antlaşmalarıyla ordunun varlığı bile tartışılır hale geldi.
***
Ordular 20. Yüzyıla kadar savaşan toplumların en önemli iletişim araçlarından biri olmayı sürdürmüşlerdir. Terhis edilenler, yaralanan malul gaziler memleketlerine haberlerle dönmüşler ve kahramanlık destanlarını geçtikleri her yere yaymışlardır. Göğsüne kurşun saplanmayan, dolayısıyla Allahın sevgili kulu olduğu düşünülen, cesareti ve zekasıyla vatan aşkına gençleri ölüme koşmaya ikna edebilen, ordu içinde zaten belli bir yer ve saygınlığa sahip orta boylu bir komutanın ünü tüm Anadoluya dalga dalga yayılarak onu adına şiirler, türküler yazılan Mavi Gözlü Deve dönüştürmüştür. Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı öncesinde Anadoluda padişahtan sonra adı en çok duyulan birkaç isimden biridir. Toplumun neredeyse tamamının güvenini kazanmış, sahip olduğu prestij ve otorite sayesinde girişilecek bir ulusal mücadelede halkının yalnızca iyiliğini ve geleceğini düşündüğüne inanıldığı için bir bakıma sürünün, koç olarak kendisine koşulsuz boyun eğebileceği türden bir insandır. Yaptıkları yapacaklarının bir teminatı olarak görülebilecek türden bir lider.
Samsuna çıktığında neredeyse beş parasızdır, İstanbulda dostlarından annesi ve kız kardeşine sahip çıkmalarını rica etmiş ve Kurtuluş Savaşı boyunca cebi doğru dürüst para yüzü görmemiştir. Halkı için kelleyi koltuğa almış ve Kurtuluş Savaşına soyunmuştur. Vatan haini ilan edilmiş, her yerde kellesine ödüller konulmuş, görüldüğü yerde vurulması, öldürülmesi istenmiş ancak Anadolu halkı buna izin vermemiştir. Yedi düveli bir kez daha yenen ve dünyaya ülkesinin gücünü kanıtlayan bu lidere yaşadığı süre içinde Fatih Sultan Mehmet ya da bir Kanuniden daha az saygı duyulmamıştır. Fatihin fethettiği İstanbulu düşmana kolaylıkla teslim eden ve zoru gördüğünde ülkeyi bırakıp kaçan Osmanlıya karşın o bu kent ve Anadoluyu geri almayı başarmıştır. Bu ve benzeri daha pek çok neden yüzünden yaptığı tüm devrimci değişikliklere sahip çıkılmış, tüm önerileri bir emir gibi telakki edilmiştir. Halk kendisine sevgi ve saygısını gösterebilmek adına ülkenin hemen her yerinde onu hemşeri ilan edip kendisine güzel bir ev bağışlamış, o da bu evleri o yöre halklarına iade edip birer müze olarak korunmalarını sağlamıştır.
Defteri dürülerek haritadan silinmiş bir İmparatorluğun insanlarına zengin yoksul, din, dil ırk farkı gözetmeden sahip çıkarak boğazının iki misli yüksekliğinde bir borç batağında yüzen, halkının yüzde doksan sekizinin okuma yazma bilmediği, kör cahil bir toplumla yepyeni bir devlet kuracak kadar çılgın, insanlarına güvenen, geleceğe umutla bakan bir devlet adamı ve politikacı olmuştur. Örneğin, taassup ve yobazlık, yani dinden başka her şeye benzeyen bir inanç soygunculuğu düzenine son vererek imam hatip liselerinin açılmasını sağlamıştır. Yol, elektrik ve su ağlarından yoksun bir ülkede sayıları İstanbul ve İzmirdekilerle sınırlı çoğu yabancı sermaye ürünü 250 dolayındaki iş yerine karşın halka iş sağlamak amacıyla ilk on yılda 1000den fazla iş yeri açılmıştır. Başta Padişah olmak üzere eşkıya, haydut, hırsızlardan bıkarak ziraat ve hayvancılıktan büyük ölçüde soğumuş bir köylüyü yeniden bu alanlara çekerek toptan bir kalkınma için gece gündüz hiç durmadan çalışmış böylesine bir dehaya Anadolu insanı birkaç kadeh içkiyi hiçbir zaman çok görmemiştir. O dönemin yoklukları ve yoksunlukları, yani mücadele edilmesi gereken devasa sorunlar göz önünde bulundurulduğunda çok az içtiği bile söylenebilir.
Anadolu halkı Mustafa Kemalin kendisine atfedilen tüm unvanları hak ettiğini hiçbir zaman yadsımamıştır (bunu yadsıyanlar sözde aydınlardır), çünkü Mustafa Kemal son iki yüz elli, üç yüz yıl boyunca toprak ve prestij yitirmekten başka bir şey yapamayan, modern toplumların son verdiği bir İmparatorluktan nasıl yepyeni, tüm dünyanın gözünde saygın, kendine güvenen bir ülke olunabileceğini göstermiş, başını yerden kaldıramayıp, utanç içinde yaşayan bir toplumu bu utançtan kurtarmış bir liderdir. Bütün bu işler hiç kuşkusuz kendisine koşulsuz güvenen, insanların yardım ve destekleriyle gerçekleşmiştir.
Türkiyede başka hiçbir liderin bu süreci ikinci bir kez yaşama şansı olmamıştır, yoktur, olmayacaktır. Osmanlının atası nasıl Osman Bey ise, Türkiyenin atası da Mustafa Kemaldir. Bir başka kurucu ata olamaz, bu olasılık sıfır bile değildir.
Mustafa Kemali yalnızca Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları değil, tüm dünya 20. Yüzyılın en önemli birkaç lider ve devlet adamından biri olarak kabul etmiş, hakkında yüzlerce kitap yazılmış, onlarca ülkenin çok çeşitli kentlerinde adına anıtlar yapılmış, cadde ve bulvarlara ismi verilmiştir.
Günümüz Türkiyesi ondan sonra ne yazık ki benzer erdem ve niteliklere sahip politikacılar yetiştirememiştir. Bunların büyük bir kısmı Cumhuriyeti kuran ve yücelten kuşakların yaşadıkları sıkıntıları yaşamadıkları gibi, bunları unutup tam bir nankörlük örneği sergileyerek varlıklarını ve sahip oldukları her şeyi bizzat bu Cumhuriyet ve o kuşaklara borçlu olduklarını bilmezden gelmeye çalışmışlardır. Bunun da olsa olsa haset ve kıskançlık duygularıyla ilgili bir davranış biçimi olduğu söylenebilir. Cumhuriyetin olmaması durumunda ne politikacı, ne devlet ne de iş adamı, vs olma şansına bile sahip olamayacak çok sayıda insan bu konumlarını yalnızca ve yalnızca bu Cumhuriyete borçludurlar. Minnet duygusundan yoksun olan insanlar tarihin karanlık sayfaları arasına karışarak unutulmaya, anılırlarsa da ancak kötü bir şekilde anılmaya mahkumdurlar.
Birkaç ay içinde seçime gidecek bir ülke insanlarının biraz durup düşünmeleri ve politikacıları da düşünmeye zorlamaları gerekir...